Geçtiğimiz Perşembe günü Kıbrıs Türk Gazeteciler Cemiyeti ile Kameramanlar Birliği’nin davetlisi olarak adaya gelen Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun seri ziyaretleri ve yapmış oldukları görüşmeler bayağı bizler için umut verdi diyebilirim.
Federasyonun tümü de Kıbrıs ve Kıbrıslı hayranı insanlar. Yürekleri sevgi ve heyecan dolu. Kalbimizin attığı yerde onların da kalbi atıyor. İşte o atıştır ki bizleri bir araya getirdi şu minnacık ülkemizde.
Ev sahibi kuruluşlarla genişletilmiş bir toplantı yapan Türkiye Gazeteciler Federasyonu mensuplarının Dr. Küçük’le Denktaş’ın mezarlarını da ziyaretleri gerçekten anlamlıydı.
Bu değerli gazetecilerle yapılan toplantıda pek çok konu ele alınırken, yapılan ve yapılması gerekenler tartışılırken, bir konu düşüverdi masamıza. Konu, Ulusal Liderimiz Dr. Fazıl Küçük’ün anıt mezarı ile ilgiydi.
Onlar da her kurum ve kuruluş gibi, her yabancı devlet yetkilileri ve heyetler gibi, Dr. Küçük’le Rauf Denktaş’ın mezarlarını ziyaret etmişler ama karşılaştıkları manzara hem onları üzdü, hem de bizi düşündürdü.
Hangi yönden?
Bir defa Dr. Küçük’ün anıt mezarı, pislikten ve çöplükten geçilmiyor. Kapıya kilit vurulmuş ve heyet o kapı parmaklıklarından atlayarak o mekana girmiş. Çevredeki otlar, pislikler ve prezervatifler tam bir utanç görüntüsüydü. Bu mu bizim vefamız? Biz böyle mi sahip çıkarız kendi dava adamlarımızın anılarına ve hatıralarına?
O kabul edilmez görüntü karşısında gazeteci dostlarımızın tepkileri çok büyük oldu.
“Bir devlet devletliğini bilerek ve kendi liderine gereken saygıyı göstererek devlet olur. Bir lidere bunlar yapılmamalıydı. Yok muydu oraya iki asker koysunlar ve yirmi dört saat o muhterem liderin anıt mezarını bekleyecek? Gerçekten çok üzüldük böyle bir manzara karşısında. Bu, Kıbrıs Türkü için vefasızlıktır ve utanç vericidir.”
Bu ve buna benzer pek çok şeyler söylendi Dr. Küçük’ün bakımsız ve terkedilmiş haldeki mezarı için. Devletin duyarsızlığı ve ilgisizliği dile getirildi. Var oluş mücadelesinin büyük kahramanı Dr. Küçük’e bu yapılır mıydı?
Bu dostlarımızın yerden göğe kadar hakları vardı. Bu bizim utancımızdır. Bizim ayıbımızdır. Hangi ülkenin dava adamına veya liderine bu yapılmıştır? Hiçbirine.
Bilmem hatırlar mısınız... Bundan iki üç hafta kadar önce Kanal T’nin kameramanlarının çektikleri belgesel görüntüler vardı. O görüntüler, Baf’ın Cikko Manastırı avlusunda, dört katlı apartman yüksekliğindeki Rum toplumu lideri Başpiskopos Makarios’un muhteşem heykelinin görüntüleri idi. NABIZ Programım öncesinde reji beni reji odasına çağırıp bu görüntüleri bana göstermiş, ben de bir hafta sonra Dr. Küçük’ün oğlu Mehmet Küçük’le bir program yapmıştım. Hatta kameramanlar, Dr. Küçük’ün pislik içindeki anıt mezarını da çekmişler ve iki liderin kıyaslamalı görüntülerini vermiştik.
Sesimizi ve görüntülerimizi duyan veya gören oldu mu? Olmadı. Bu büyük ayıbımızı anlayan oldu mu? O da olmadı.
Lakin gelin görün ki, Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun değerli gazetecileri bu çirkinlikleri ve bu vefasızlığı görerek tepkilerini dile getirmişler, hatta bu konuyu kendi gazetelerinde yazacaklarını söylemişlerdir.
Allah razı olsun onlardan. Demek oluyor ki, kendi ayıbımız daha büyük alanlara kayıyor ve tepki duvarları yükseliyor. Sanırım bu konu daha da Türkiye geneline yayılırsa, utancımız da büyüyecek diye düşünüyorum.
Türkiye Gazeteciler Federasyonu ile Kıbrıs Türk Gazeteciler Cemiyeti ve Kamermanlar Birliği’nin bu istişari toplantıları herhalde ilerideki çalışmalara büyük ışık tutacak ve kendi iletişim ağımızı genişleterek, sesimizi daha büyük kitlelere ulaştırabileceğiz.
Bu değerli dostlarımız bugün adadan ayrılacaklar ama yine gelecekler. Herhalde bu gelişlerinde ilk soruları şu olacak bize.
“Devletiniz Dr. Küçük’e gereken değeri verebildi mi, gerekli saygıyı ve vefayı gösterip, ona yakışır bir anıt mezar oluşturdu mu? Anıt mezar etrafında güzel bir mekan oluşturdu mu? Güzel çiçekler ektiler mi? Kabarmış mermerleri tamir ettiler mi? Ona yakışan bir görüntü yaratıldı mı? Bu utanç tablosu giderildi mi?”
İşte öylesine buruk düşüncelerle yolcu ettik bu dostlarımızı... Yolları açık olsun... Yürekleri hep sevgi ve dostluk duyguları ile dolsun...