Yıllarca dilimizde tüy bitiren “Türkiye Suyu Projesi” hayata geçirildi ama biz hala o suyun istenen düzeyde, istenen yere ulaştığını göremiyoruz. Gerçekten büyük hayaller kurmuştuk Türkiye suyu için. Asrın Projesi olarak nitelendirilen suyun adaya gelişi başlı başına bir olaydı. Hatta bizim hattın üzerinden Rumlara ve Arap ülkelerine bile su satacağımızı umuyorduk. Ama nerde? Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Türkiye Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ’ın gelişi ile bazı şeyler geldi bilgimize Türkiye suyu ile ilgili. Kendisi de bazı açıklamalar yapmıştı.
Recep Akdağ, Türkiye suyunun kırsal yörelere borularla ulaşması gerçekleşemedi. Recep Akdağ bu eksikliğe parmak bastı.
“Bunun için bir proje hazırlanıyor. O proje gerçekleşince, KKTC’nin bütün tarlaları sulanmış ve her yerin yeşermiş olduğunu göreceğiz.”
Türkiye o devasa projeyi gerçekleştirecek de isale hatlarını mı halledemeyecek? Ondan gayet eminiz. Mutlaka o su Mesarya Ovası’na ulaşacak ve yaz kış her taraf yemyeşil olacak.
Ben sadece bir vatandaş olarak tedirginliğimi dile getiriyorum. Hatta Türkiye suyu için söylemediğimiz söz bırakmadık. Ama gelin görün ki, o büyük proje gerçekleşti ve biz, suyun nasıl dağıtılacağına ve ücretinin de ne olacağına karar verememiştik. Şöyleydi böyleydi bazı yerlere o su verilmiş ve o kireçli ve tuzlu sulardan kurtulmuş olduk. Bizim kurtuluşumuzla olmaz. Mutlaka KKTC geneline su, sistemli bir şekilde ulaşmalıdır.
Bu konuda sanırım bazı eksiklikler vardır kamuoyunun bilinçlenmesi açısından. Birileri çıksın ve teknik yönlerini, projenin hayat bulma süresini ve gelecekte bizleri neler beklediğini söylesin.
Ne yalan söyleyim... Türkiye’ye gittiğimde, otobüsle bir yerden bir yere seyahat ettiğimde bütün yol boyunca o yemyeşil tarlaları ve kanallardan gürül gürül akan suyu görür ve adeta kıskanırdım. Pamuk tarlalarından tutun da, sarı sarı ayçiçeği, domates, salatalık ve daha nice sebzenin ekili olduğu ovalarını görmek ayrı bir zevkti.
Bir zamanlar ta Zonguldak’a kadar uzanmıştık eşimle. Yol boyunca o devasa fındık ve çınar ağaçlarına sarılı yemyeşil sarmaşıkları ve şakır şakır her taraftan dökülen suları görünce imrenirdik.
Halbuki bizim Kıbrıs için her zaman “Yeşil ada” ifadesini kullanırdık ve hala kullanıyoruz nedense. Kıbrıs’ın nesi yeşil?
Esasında Kıbrıs’ta yeşili görmek, ancak bize kışın nasip olur. Malum kış geldi mi bütün doğa yeşillenir ve ovalarımızın o güzelim renkleri bize özlemlermizi giderir.
İşte o kış mevsiminde hep söylemişiz...
“Kıbrıs’ı ovaları sadece kışın değil, yazın da yeşermelidir.”
Şu anda düşünüyorum, Sayın Recep Akdağ’ın sözünü ettiği isale hattını.
Kim bilir yarın ona da sahip olunca, onu da ilk gelen su gibi yüzümüze gözümüze nasıl bulaştıracağımızı düşünüyorum.
Galiba bu da bizim beceriksizliğimizin bir diğer göstergesi olacak şayet başaramazsak.
Mesela 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasındaki iskan uygulamasında hem eşdeğer hem de topraklandırma adına binlerce dönüm kuru tarla tahsis edilmişti vatandaşlara. Özellikle Türkiyeli göçmenlerin yaşadıkları toprakları düşünüyorum. Şimdiki toprağın jeolojik yapısı sadece kuru ziraata elverişlidir. Niçin? Bölgeyi suya boğacak su olmadığı için.
Özellikle Türkiye’den gelip de Mesarya Ovası’ndan geniş arazi alan kardeşlerimizin yapılarını biliyoruz. Müthiş çalışkan ve taşı sıksalar su çıkarırlar avuçlarında. Şayet Mesarya Ovası’na Türkiye suyu ulaşırsa, işte o zaman görün Türkiyeli çiftçilerin ellerindeki toprakların nasıl yeşereceklerini.
Türkiye’den Tarım İşgücü statüsünde adaya gelen kırsal kesim insanları toprağı çok sever. Üretmeyi de çok sever. O bakıımdan belki onlar sayesinde Kıbrıs’ın yeşilini görebileceğiz.
O proje kapsamında herhalde belli bölgelere göletler ve birikim mekanları oluşturulacak. O göletler, suyun transit odağı olacaktır diye düşünüyorum.
Yani anlayacağınız bütün mesele projenin gerçekleşmesi ve sistemin yerli yerine oturmasıdır.