Türkiye’nin kara sınırları dünya coğrafya atlasında somut ve net bir şekilde belirlenmiştir. Sadece güney sahil sınırları açısından yeni bir görüş var. Esasında bu görüş, pek yeni sayılmaz.
20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı ile özgürlük sınırı çekilirken, kuzeyde yeni bir Türk devleti oluştu. Bu devletin oluşum mimarı, hiç şüphe yok ki Anavatan Türkiye’dir. O gün bugündür, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında pek bir sınır yok. Adeta bir bütün gibi.
-Kuzey Kıbrıs’a yatırım var mı? Evet kuzey Kıbrıs’a güçlü bir yatırım var.
-Kuzey Kıbrıs’a para mı? Para da var. Hem de 1963 olaylarından bugüne kadar.
-Kuzey Kıbrıs Türk Devleti vatandaşlarının can güvenliği, Türk askeri tarafından sağlanmıyor mu? Evet. Kıbrıs Türkünün can güvenliği ve var oluşu Mehmetçik sayesinde sağlanmaktadır.
-KKTC’nin siyasal ve ulusal yükselişini sağlamak mı? Evet o da yapılıyor.
-Doğu Akdeniz’de Türklerin doğal gaz haklarını aramak adına sondajlar mı mı yapılıyor? Evet o sondajlar, Rumların tek taraflı yapmakta olduğu doğal gaz arama hareketine bir karşılıktır.
Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında her türlü işbirliği, hatta kıta sahalığı konusunda yapılan anlaşma dahi var.
O zaman soruyorum.
Türkiye’nin güney sınırı nereye kadardır?
Yanıt:
“Türkiye’nin kara sınırı, Kıbrıs’ın ortasından geçen özgürlük hattının güney noktasıdır.”
Yani bir diğer deyişle Türkiye, Batı Trakya’da Yunanlılarla, güneyde de Rumlarla sınır komşusu olmuş oluyor.
Olaya stratejik anlamda baktığımızda, yaşanan Kıbrıs gerçeklerinde bu fiili durum, kaçınılmazdı. Bu fiili durumun oluşması, Rumların ENOSİS hayallerine dayanıyor.
Evvelki günkü Rum basınında bir haber vardı buna ilişkin. Açıklama, AKEL’den geldi. AKEL Kıbrıs Sorunu Masası Şefi Tumazos Çelepis yapmış olduğu açıklamada şöyle dedi:
“Anastasiadis ve DİSİ’nin birbirine uymayan icraatları nedeniyle Kıbrıs, Türkiye ile kara sınırı edinme tehlikesine sahiptir.”
Çelepis açıklamasına bir de şunları ekliyor.
“Crants-Montana başarısızlığının ardından Türkiye, Maraş ve Güney Kıbrıs’ın tek yanlı ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge’de yeni oldubittileri ile götürmektedir. Yıllar sonra iki devlete dayalı çözümü masaya getirmiştir.”
Burada kısa bir yorum yapalım... Crants-Montana’daki “başarısızlık” ifadesinde herhalde Anastasiadis’i kastediyor. Ki bu doğrudur. Crants-Montana’nın çöküşü, Rum tarafının uzlaşmazlığına ve zamana oynaması yüzündendir.
Çelepis’in bu açıklamasına Rum Başkanlığı Basın Bürosu’ndan geldi.
“Kıbrıs sorunu, parti maksatlarından uzak tutulması gereken bir konudur.”
Papadopulos, yine kıvırtma ve suçlama yöntemleri ile kendi olumsuzluklarını şu ifadelerle dile getiriyor.
“AKEL, Türkiye’nin uzlaşmazlığını, BM kararlarını çiğnemesini, AB ilke ve değerlerini ihlalini görmezden gelerek Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlüğünün sorumluluğunu Anastasiadis ve DİSİ’ye yüklemeye devam etmektedir.”
Bunları Türkler söylemiyor. Rum siyasi erki söylüyor.
Burada çelişkili bir durum olsa da, Rumların uzlaşmazlığı bir gün, kalıcı bir formülle kilitlenebilir.
Yani dönülmezliğin yaratacağı atılım ve gerçekler ışığında Rumlar, Birinci Mutlu Barış Harekatı ile İkinci Mutlu Barış Harekatı esnasındaki görüşmelerde Türk tekliflerini reddettiklerini de hatırlamalıdırlar.
Kleridis ne demişti Denktaş’a?
“Keşke Cenevre’deki Türk tekliflerinden birini kabul etseydim de adanın bölünmesine, binlerce Rum’un evlerinden göç etmesine neden olmasaydım.”
Rumlar bütün bunları dikkate alarak bundan sonra Kıbrıs’a ve Kıbrıs’ın geleceğine öyle bakmalıdırlar. Ersin Tatar’ın iki devlet formülüne Türkiye çok sıcak baktığına ve Rumların uzlaşmazlığını gördüğüne göre, “kalıcı formül” içinde, yani geri dönülmezlik yapısında kimsenin haddine düşmeyecek Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ın bölünme sınırına dayanan kara sınırlarını sorgulamak.
Daha ne diyelim ki? Rumlara ışık yakıyoruz mutlu bir ada yaratmak için. Ama onlar o ışığı söndürüyorlar ve çözüme umut vermiyorlar.
O halde Rumlar katlanmak zorundadırlar Türkiye’nin kara sınırlarının en uç noktaya gelmesine.