Rum Yönetimi Doğu Akdeniz’de bazı uluslararası şirketlerle doğal gaz gelir anlaşması yapınca ilk aklıma gelen “Üçüncü Kıbrıs Harekatı” görüntüleri oldu. Gözlerimin önünden hayali olarak geçen bu görüntüler, her an ve her saniye için gerçeğe dönüşebilir.
Böyle düşünmekte haklıyız herhalde. Rumlar her zamanki gibi paylaşımı kabul etmeyerek veya olumlu bir tutum izlemeyerek, Türk haklarını gasbetmeye devam ediyorlar. Elli yılın üzerinde devam eden Rum şımarıklığı, gerçekten bir çılgınlıktan ve ateşle oynamaktan başka birşey değildir. Nitekim Türk doğal gaz arama gemileri Akdeniz’e indiler. Ama Rumlar hala aynı minval inadına tek yanlı olarak doğal gazla ilgili uluslararası şirketlerle paylaşım anlaması yapıyor.
Ayrıca edinilen bilgilere göre Rumlar, Türk sondaj gemisi mürettebatını topluca tutuklamak için emir çıkarmış.
Doğrusu şu topluca tutuklama operasyonunu nasıl gerçekleştirecekler merak ediyoruz. Hele bir bu işe kalksınlar da görelim. Rumlar hala 1963’lerde yaşıyorlar. Hala o zor günlerimizin Türkiyesini düşünüyorlar.
Türkiye bugün dünya çapında harp sanayiini geliştirmiş ender ülkelerdendir. Bunun yanında müthiş eğitimli ve müthiş yürekli Türk ordusu ile de olası bir olay karşısında harekete geçebilecek güçtedir.
Bakınız Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un sözlerine...
“Söz konusu anlaşma, adanın doğal kaynakları üzerinde eşit haklara sahip olan Kıbrıs Türkleri’nin haklarının GKRY tarafından gasp edilmeye devam edildiğini gösteren somut bir örnektir. Zira anlaşmada, Kıbrıs Türklerine hiçbir atıfta bulunulmadığı ve Kıbrıs Türklerine gelir paylaşımında pay verilmediği anlaşılmaktadır. Bu hem bizim, hem de KKTC için kabul edilemez bir durumdur.”
Bütün bu gelişmeler göz önüne alınarak TC Cumhurbaşkanı Sayın RecepTayyip Erdoğan’ın yapmış olduğu açıklama gerçekten çok önemlidir. Bakınız Rumların vurdumduymazlığına ve Türkiye ile Kıbrıs Türklerini yok saymaları karşısında yapmış olduğu açıklamaya.
İşte Erdoğan’ın tarihe geçecek sözleri:
“Bizler şu anda münhası ekonomik bölgelerde, özellikle Kuzey Kıbrıslı kardeşlerimizin, Türk soydaşlarımızın haklarını sonuna kadar savunmakta kararlıyız. Onun için de çalışmalarımız var. Onların korunmaları noktasında yine silahlı kuvvetlerimizin ilgili fırkateynleri olsun, hepsi bölgededir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın bu sözleri bana 1974’teki harekat öncesinde Bülent Ecevit’in yapmış olduğu açıklamaları ve barış çağrılarını hatırlattı. Dolayısı ile Rumların bugünkü gibi Türkiye’yi ve Türk ordusunu hafife almalarını hatırlattı.
Öyle görülüyor ki, Rumlar bir tokat daha yiyecekler ve o zaman, “Bu tokadı nerden ve kimden yedim” deme sersemliğini üzerinden atmadan, çok büyük bir darbe daha alacak.
Ben ve benim gibi düşünen binlerce insan “Üçüncü Kıbrıs Harekatı”nın kapıda olduğunu söyler.
Olaya bir de şu açıdan bakmakta yarar var!
Rumlar tek yanlı olarak bu olaya girip boyutunu neden genişlettiler? Bunu düşündünüz mü? Bu sondaj işine üç beş ülkeyi de katarak, Türkiye’ye kafa tutmasını da düşündünüz mü?
Hani bir söz vardır:
“Senin düşmanın benim dostumdur” diye...
O bağlamda Rumların ilk “dostları” hiç şüphe yok ki İsrail olmuştur. Yunanistan zaten işin içinde ve düşman cephesinde. Diğer ülkelerin de Türkiye’ye sıcak baktığını söyleyemeyiz.
Bu da şu demektir:
“Türk askerini adadan atamayacağımıza göre, Türkiye’yi öfkelendirecek ve uluslararası alanda köşeye sıkıştıracak bir olay yaratmalıyız. Bu olay, Türk askerini adadan sökecektir. Çünkü Akdeniz’de yapmış olduğumuz doğal gaz çalışmaları ve Kıbrıs Türkleri dışında bizi eski Kıbrıs’a götürecektir.”
Tabii Rumların bu hareketi gerçekten tümden Türkiye’ye ve Türk ordusuna karşı yapılmış fiili bir durumdur. Yani oynanan çok büyük bir oyundur. İşin boyutu daha da derinleşirse, ki durum onu gösteriyor, Türk ordusunun Rum ve diğer yabancı şirketlerin sondaj gemilerini bombalamaları hiçtendir. Bir diğer deyişle Rumlar hala akıllarını başlarına almadılar ve almayacaklar.
Rumlar bir anket yapsınlar bakalım, kaç tane Rum yeni bir savaş ister. Öyle bir anket yapılırsa, sanırım çok büyük bir çoğunluk Rum idarecilerine tepki göstereceklerdir.
15 Temmuz 1974 darbesi, onun ardından sınırlı Türk Barış Harekatı, sonra red cevabı aldığımız Cenevre görüşmeleri ve 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı ve dolayısı ile yapılan Nüfus Mübadele Anlaşması ve kuzey-güney diye adanın iki vatana dönüşmesi.
Bütün bunlar havadan mı oldu? Rumların paylaşımı kabul etmemeleri ve gerçek barışı sabote etmeleri nedeniyle.
1974 harekatları ile şimdiki harekat arifesi gergin durum hemen hemen aynıdır. Belki şekli ve şemali değişmiştir ama güç, Rumlarda değil, bizdedir. Çünkü Türkiye yapmış olduğu bütün askeri harekatları ve ve müdahaleleri uluslararası anlaşmalara dayanarak yapmaktadır.
Yani görüntü maalesef yeni bir harekatın sinyallerini veriyor. Umarız Rumlar, bir parmaklarını ısırdıklarında on parmakları birden sızlamaz. Şunu da bilmelerinde yarar var. “Son pişmanlık fayda etmez!”
Kısacası üçüncü harekat rüzgarı esiyor...