“ULUSAL DANIŞMA KONSEYİ” Ya Da ÖYLE BİR PLATFORM

Besinci Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın göreve başlamasıyla yeni bir döneme girdik. Sayın Tatar’ın seçildikten sonraki söylemi, seçim öncesinde söyledikleriyle tutarlı görünüyor: Buna göre, Kıbrıs sorununa çözüm arayışlarında Türk tarafı artık “federasyon” değil, iki ayrı devlet diyecek! Bu konuyu çok konuşacağız. 

Sayın Tatar’ın seçim sonrası söyleminde, “Ulusal Danışma Konseyi” olarak dillendirdiği “yıllanmış” konu da var.

“ULUSAL DANIŞMA KONSEYİ”

Ulusal Danışma Konseyi ya da benzer bir platformu oluşturma konusu, yaklaşık kırk yıldır zaman zaman Kıbrıs Türk siyasetinin gündeminde oldu. Kişisel olarak ben, gerek aktif siyaset yaparken, gerekse daha sonra böyle bir platformu hep savundum. İçinde yer aldığım siyasal hareket de her zaman bu yönde siyaset yaptı. Bu sayfada da çoğu yazılarımda bunun gerekliliğini vurguladım.

Tam bir arşiv araştırması yapmadan, yalnızca bir anda ulaştığım birkaç belge bile, konunun ne kadar eski olduğunu gösteriyor.  

10 Haziran 1983’te “Toplumcu Kurtuluş Partisi Açıklaması” olarak yayımlanan ve broşür olarak da dağıtılan metnin son (öneri) kısmı şöyle idi:  

Öneriyoruz:

1- Yeni Kıbrıs Türk politikası oluşturulması için siyasal partiler arasında, gösteriş için değil; ciddi, programlı ve ilkeli görüşmeler yapılsın.

2. Siyasal partiler arasında görüşmelerle yetinmeyelim. Dünya kamuoyu önünde bir ve beraber olabilmek için Rum kesiminde olduğu gibi, mutlaka ve ivedilikle bir ‘Ulusal Konsey’ veya benzeri bir organ oluşturalım.

Bu da 30 Kasım 1983 Tarihli “Toplumcu Kurtuluş Partisi Parti Meclisi Açıklaması”ndan bir bölüm:

“Cumhuriyet’imizin tanınması konusu önemli ve gereklidir. Gerek bu konuda, gerekse tüm dış ilişkilerimizde birlik ve beraberliğin sağlanması için tüm partilerin yer alacağı, adı ne olursa olun, bir ulusal konsey kesinlikle kurulmalıdır.”

6 Aralık 1983 günü, TKP Genel Başkanı olarak yayımladığım bildiride de  konu yer alıyor: “Dış politikada yıllardır ‘Ulusal Konsey’ önerdik. Hala daha öneriyoruz.

1990’da Cumhurbaşkanı adayı olarak yayımladığım bildirgede, Kıbrıs sorununun yürütülmesinde, geniş bir katılımla tüm partilerin devrede olacağı bir oluşum gerçekleştireceğimi şu paragrafla belirtmiştim:

Ayırım gözetmeden tüm siyasal partilerin katılımını sağlayacak ulusal bir platformu oluşturmak ve halk iradesinin temsilcisi olan parlamentoyu göstermelik olarak değil gerçek anlamda devreye sokmak kaçınılmazdır.”

         Son olarak, “1993 TKP Değişim Programı”ndan bir alıntı:

“TKP ulusal Kıbrıs sorununun kalıcı bir çözüme kavuşturulabilmesi ve böyle bir çözümün yaşatılabilmesi için, KKTC’deki siyasal partiler arasında ortak bir platform oluşturulmasını ve çözüm konusunda toplumsal uzlaşma sağlanmasını, böyle bir uzlaşma sağlanamazsa bile hoşgörülü ve sürekli bir diyalog ortamı yaratılmasını zorunlu görmektedir. Aynı şekilde Kıbrıs sorununa ulusal bazda da yaklaşılmasını ve bu konuda Türkiye’deki siyasal partilerle diyalog içinde olunmasını da yararlı görmektedir.”

         Rahmetli Denktaş, tarihsel kişiliğinin verdiği güçle olacak,  bu konuya hiç sıcak bakmadı. Derviş Eroğlu’nun daha değişik bir platform oluşturması dışında ise, Denktaş sonrası cumhurbaşkanları da konuya sıcak bakmadılar.

Sayın Eroğlu, birkaç aşamalı bir danışma düzeneği yanında, içinde benim de olduğum, değişik görüşlü kişilerden bir “Müzakere Danışma Kurulu” oluşturmuştu.

Geldiğimiz aşamada, geniş katılımlı bir platforma kesinlikle gereksinim olduğuna inananlardanım.  

Tek dereceli seçimle seçilmesi ve uluslararası topluluğun onu Kıbrıs Türk Halkı’nın lideri/temsilcisi olarak görmesinin, KKTC Cumhurbaşkanlığı makamını “etkili” kıldığı açıktır. Tek dereceli seçimle gelmesi ona demokratik meşruiyet de kazandırır.

Cumhurbaşkanı’nın, Anayasa’nın/yasaların açıkça vermediği yetkileri kullanmasının anayasal/hukuksal meşruiyeti olamayacağı da açıktır.  Cumhurbaşkanlığı seçimi referandum değildir ve anayasal/yasal yetkisi yoksa halk tarafından Cumhurbaşkanı seçilmesi/demokratik meşruiyeti olması ya da uluslararası toplumun onu halkının lideri/temsilcisi olarak görmesi, yetkili olmasına olanak vermez.

Bu bakımdan her koşulda, olabildiğince geniş katılımlı bir “Ulusal Danışma Konseyi” ya da benzer bir platformun Cumhurbaşkanlığı makamını daha da güçlü kılacağına kesin gözüyle bakıyorum. Ersin Tatar’ın bu yıllanmış konuyu gündeme getirmesi yerindedir ve bana göre alkışlanacak bir davranıştır.

SON OLARAK

Beşinci KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın sözünü ettiği diğer bir konu olan yeni bir Cumhurbaşkanlığı Kuruluş Yasası da bana ilginç ve anlamlı geldi. Böyle bir yasanın kapsamı ne olur bilemem ama önemli bir boşluğu doldurmak için bu bir fırsat olabilir.

Nasıl mı?

Cumhurbaşkanı’nın demokratik meşruiyeti ile uluslararası toplumun onu Kıbrıs Türkleri’nin lideri/temsilcisi saymasından kaynaklanan güçlü/etkili konumu, -eğer öyle istenirse- Cumhurbaşkanlığı Kuruluş Yasası ile hukuksal meşruiyete de dönüştürülebilir.

Beşinci Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, “Ulusal Danışma Konseyi” ya da benzer bir platform ile yeni bir Cumhurbaşkanlığı Kuruluş Yasası’nı birlikte düşünmekte olduğuna inanmak isterim. Hele de geniş katılımlı bir platformu yaşama geçirecekse “Tatar Dönemi” farklılık yaratabilir ve iz bırakabilir.