Geçen hafta, iç güvenliğimiz açısından iki değişik olay tartışıldı:
- “Yasadışı kitap tartışması”
- Gesfi Döviz Bürosu sahibi Gökhan Naim’in öldürülmesi olayı.
YASAK KİTAP, YASADIŞI KİTAP, KİTAP YASAKLAMA
“Yasadışı kitap tartışması” ile ilgili olarak peşinen şunu söyleyeyim. Bende, “yasak kitap,” “yasa dışı kitap” ya da “kitap yasaklama” diye bir kavram yoktur ve olamaz. Geçmişte böylesi olaylar yaşadık ve böyle çağdışılıklara her zaman şiidetle karşı çıktım. Benzer bir olayda aynı tepkiyi veririm ama açık söyleyeyim: Bazı Devlet ileri gelenlerinin, son olay duyulur duyulmaz, öyle bir olay gerçekten varmışçasına birbiri ardına açıklamalar yapmasını, -kimse kusura bakmasın ama- yadırgadım. Bana çok toycasına yapılmış romantik çıkışlar gibi geldi bu açıklamalar!
Her neyse! Konum devlet ileri gelenlerinin toyca çıkışları değil! Konunun özüdür önemli olan!
Devletin bu konuda doğrudan muhatapları, konunun yasak (yasadışı) kitapla ilgisi olmadığını söylüyor ısrarla! Tersine bilinen bir terör örgütü ile bağlantıdan söz ediliyor. Olayla bağlantılı olduğu söylenen kişinin, hükümetin ve Başbakan’ın partisinden ve üstelik Parti Meclisi üyesi olması, bana gore elbette ki o partiyi bağlamaz ama işin önemini büyütür.
Yapılması gereken, açık ve seçiktir. Soruşturma çok hızlı yapılmalı ve hızla yargı sürecine geçilmeli; konunun niteliği yargı kararıyla ortaya çıkmalıdır. Böylece “yasak kitap,” “yasa dışı kitap” ya da “kitap yasaklama” olup olmadığı, kargı kararıyla saptanmış olur. Biz de ne diyeceğimizi bilmiş oluruz.
GÖKHAN NAİM CİNAYETİ
Gökhan Naim’i de, babası merhum Erdoğan Naim’i de çok yakından tanırım. Erdoğan Naim’le yıllarca aynı siyasal çizgide omuz omuza savaşım verdik. Siyaset bağlamında, bu topluma ciddi anlamda birşyler verecek potansiyel birikime sahip biriydi, ama dobracıydı ve dobracılığının siyasal kariyeri konusunda onun için engel işlevi olduğunu düşünürüm. . Gökhan Naim’le de çok kez sohbet ettik. Çok sık değil ama işyerine uğramaklığım vardır. Her seferinde ısrarla sohbet etmemizi isterdi.
Ne yazık ki Gökhan Naim, hunharca bir cinayete kurban gitti ve böylesi cinayetlerde kurban yakından tanıdığınızsa, etkisi bir başka türlü olur.
En azından bu yazı kaleme alınıncaya kadar cinayetin sır perdesi aralanmış değil ama birçok very fail/failler olarak, çok büyük olasılıkla Güney Kıbrıs’ta yaşayan üçüncü ülke vatandaşlarını işaret ediyor.
Böyle olsun ya da olmasın, iç güvenlik konusunda yerleşmiş bir algının, en azından eksik olduğunu kanıtlayan bir olay var ortada!
Toplumdaki yaygın algılayış, Türkiye’den kimlikle geçiş uygulamasının, KKTC’nin iç güvenliği için olumsuzluklar içerdiği biçimindedir ve bu algılama, siyasal/ideolojik nedenlerle de pompalanmaktadır.
Yanlış mu bu algılama? Yooo, değil ama eksiktir. Çünkü olumsuzluklar taşıyan kimlikle giriş değil, bunca yıl buna bir denetim düzeneği getirilmemiş olmasıdır. Ayrıca Türkiye’den KKTC’ye kimlikle giriş kadar Güney’den geçişler de denetimsizdir ve özellikle denetimsizlik bakımından, en azından Türkiye’den kimlikle geçişler kadar olumsuzluklar taşır. Üstelik KKTC artık kozmopolit bir yapıya sahiptir ama iç güvenlik sistemi bu kozmopolit yapıdan kaynaklanan ya da kaynaklanacak olan iç güvenlik zaafiyetlerine yanıt vermekte zorlanmaktadır. .
“MARAZİ” YA DA “PSİKOLOJİSİ BOZUK TOPLUM”
Şimdi, değişik gibi görünen bir konuya değinmek istiyorum:
“Bunu söylemek ihtiyacındayım; toplumun psikolojisi bozluyor. Ve acilen bir şeyler
yapmamız gerektiği düşüncesindeyim. Toplum olarak giderek olumsuzlukları, anomalileri
kanıksamaya başladık. Trafik kazaları, yılda 40-50 arası insanımızı yollarda kaybediyoruz
ama artık trafik kazası olduğunda, gazetelerde manşetlerde gördüğümüzde, bir iki saat
üzülüyoruz, canımız sıkılıyor, ‘yine mi?’ diyoruz, sonra, yeni bir ölümlü trafik kazasına
kadar unutup geçiyoruz. İnşaatlarda insanlarımız düşüp düşüp ölüyor, hangi kökenden,
hangi ülkeden gelmiş olurlarsa olsunlar; insandır, candır. Alamadığımız tedbirler
yüzünden, hala daha gereğini yerine getiremediğimiz iş yasalarımız var, gereklerini tam
olarak yerine getiremediğimizden insanlar patır kütür düşüp oluyor.”
Yukarıdaki alıntı, Sayin Akıncı’nın, 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nde yaptığı konuşmadan alınmadır. Sayın Akıncı o kopnuşmasında ciddi bir nüfus sayımının, ülkenin geleceği için yapılacakların başlangıcı olacağını da ifade etti.
Elbette ki Sayın Akıncı’nın söylediklerine katılmamak mümkün değil!
Benim asıl üzerinde durmak istediğim, Sayın Akıncı’nın toplum psikolojisi konusunda söyledikleridir. Ne yazık ki bu doğru bir saptamadır ama toplum psikolojisinin bozukluğu konusunu ilk dile getiren Sayın Akıncı değildir. Sayın Mehmet Ali Talat’ın “marazi toplum” nitelemesi var mesela!
SONUÇ OLARAK
Sonuç olarak, KKTC’nin iç güvenliği konusunda dört ana olumsuzluk etkeni olduğunu düşünüyorum:
- Türkiye’den KKTC’ye kimlikle girişlerin “denetimsiz” olması.
- Güney’den KKTC’ye geçişlerin denetimsiz olması
- KKTC’nin artık yadsınamaz duruma gelen, gözle bile görülebilen kozmopolit yapısı
- Nüfustaki belirsizlik
İşin uzmanı değilim ama Türkiye’den KKTC’ye kimlikle girişlerin, konunun özüne dokunmadan (yani kimlikle girişi kaldırmadan), çağdaş teknolojiyi kullanarak daha “denetimlı” bir düzeneğe dönüşebileceği inancını taşıyorum.
Ne yazık ki Güney’den geçişler için bunu söyleyemem. Kozmopolit yapı ve nüfus belirsizliği konularında da birşey diyemem. Üç konu (Güney’den geçişler, kozmopolit yapı, nüfus belirsizliği) için başka seçenekler düşünülmelidir. Bir arkadaş sohbetinde, Gökhan Naim cinayeti söz konusu olduğunda, ‘kiralık araba” konusunda hiç bir denetim olmadığı söylendi. Bu bir denetim konusu olabilir. Başka düzenekler de düşünülebilir ama bu gibi konularda, yalnız çağımızda değil, tarih boyunca devletler “istihbarat”ı yaşamsal önemde kullandılar. Devlet olarak bizim de kullanmamız gerekir.
Marazi/psikolojisi bozuk toplum konusunda çok şey söylenebilir. Çok başka nedenler de ortaya konabilir ancak iç güvenlik bakımından yasadışılıkların (konumuz bakımından Gökhan Naim cinayetinin) hızla aydınlatılmasının ve yargı sürecinin hızla tamamlanmasının toplum vicdanını rahatlatma ve caydırıcılık gibi etkileri olduğu unutulmamalıdır.