Yeni Bir Dönem (Mi?)

7 Ocak 2018 milletvekilliği erken genel seçimini kazasız belasız geçirdikten sonra, yeni hükümet de kurularak göreve başladı. Sanırım bu hükümet büyük sorun yaşamadan güvenoyunu alarak sözün ötesine, icraata geçer.
Aslında bu dörtlü koalisyon hükümeti konusunda, (evrensel olması gereğine inandığım), benim kişisel demokrasi etiğimle pek de bağdaşmayan hususlar var ama susma hakkımı kullanarak üzerinde durmuyorum. Zaten iç politikayı konu etmek de hiç hoşuma gitmiyor. Seçim sonucunda çıkan parlamento yapısının, hükümetin kurulması için büyük olumsuzluklar taşıdığı yönünde kaygılar yaşandığından, önemli olan hükümetin kurulmuş olmasıydı. Kurulduğuna göre, bu aşamada önemli olan budur.

SHEAKSPEARE’NİN “İŞTE BÜTÜN MESELE MESELE BU” DEDİĞİ GİBİ!
Öncesinde, 7 Ocak 2018 milletvekilliği erken genel seçimle, “yenileşme gelecek, değişim olacak,  statükolaşmış politik dengeler sarsılacak ve yeni dengeler doğacak” demiştim. 
Meclis’e iki yeni partinin, HP ve YDP’nin girmesi ve genel anlamda Meclis’teki yüzlerin yaklaşık %50 oranında yenilenmesi göreceli olarak kuşkusuz bir yenilenmedir. Statükolaşmış politik dengeler sarsılıp yeni dengeler doğduğu da söylenebilir. İki yeni partinin Meclis’e girmesi bile buna kanıttır. 
Statüko değişmedi ama bu statükonun artık rahat ve eskisi gibi olmasına dur diyebilecek potansiyel bir güç ortaya çıktığı kesin! Kaldı ki seçim sonuçlarının, partilerin iç dengelerini sarsma potansiyeli taşıdığı da açıktır. Bu iç dengeler sarsılır mı, değişir mi, olduğu gibi mi kalır? Her üç durumda da ne olacağını zaman gösterecek. 
Peki ama yenilenme olması, statükolaşmış politik dengelerin sarsılıp yeni dengeler doğmuş olması yeterli midir?
Elbette değil! Yenilenme ve yeni dengeler doğmuş olması değişim 
getirmeyecekse pek de bir şey değiştirmeyecek. 
Yani öyle kalırsa seçim sonucu çok da anlamlı değil! 
Yenilenme ve yeni dengeler, değişim yaratmalı ki anlam kazansın, somut sonuçlar doğursun. Var olan parlamenter sistemimizde bunu yapacak olan, parlamento çoğunluğu ve bu çoğunluğa dayalı hükümettir. 
Kurulan hükümet bunu yapacak mı, yapabilecek mi? 
Sheakspeare’nin dediği gibi “işte bütün mesele bu!” 
Ve bunu bugünden söyleyemeyiz.    
Açıkçası bu hükümet başarılı olmak zorundadır. Başarmalıdır. Yoksa yeniden başa döneceğiz. 
Bu hükümetin başarısı, dibin dibine vurmuş olan siyaset kurumuna güvensizliğin restore edilmesi için de bir fırsattır. 
Neredeyse toplum katmanlarının tümüne yayılıp koroya dönüşen 
“parlamenter sistemi terk edip başka bir sisteme (çoğunluğun başkanlık olarak dillendirdiği sisteme) geçme  yönündeki güçlü eğilimin/isteğin erozyona uğraması da, yeni hükümetin başarısına bağlı olacaktır. 
Ve görülen odur ki, sınırlı bazı başarılar bile yeni hükümetin olumlu hanesine yazılacaktır.  
Kendi hesabıma ben de bu hükümetin başarılı olmasını istiyorum. 

“ŞU MEKTEPLER OLMASAYDI MAARİFİ NE  GÜZEL YÖNETİRDİM”DİYEN OSMANLI NAZIRI GİBİ
Kendi hesabıma, dörtlü koalisyon için en büyük hendikap’ın Kıbrıs sorunu olduğunu düşünüyordum. Bunu dile de getirdim. Dört ortak, gözlerini kuma gömerek, bu önemli sorunu devekuşu örneği görmezlikten geldi ve “her parti kendi görüşünü savunur” biçiminde formüle ederek, engel olmaktan çıkardı.
“Şu mektepler (okullar) olmasaydı, maarifi (eğitimi) ne güzel yönetirdim” diyen ve yalnız bu sözü dolayısıyla tarihe geçen Osmanlı nazırı (bakanı) gibi tıpkı! Hatta tıpkının tıpkısı!       
Bu durum, 2017 yılının ilk yarısında İsviçre’nin cennetten köşelerinde federal çözüme ulaşılmaması, tersine ortak yapı hedefinin buharlaşması ve bir gerçeğin, bu adada artık ortak bir siyasal çatının hayal/ütopya olduğu gerçeğinin belirgin biçimde gün ışığına çıkması olgusuyla çakışmışlıktan kaynaklanmış olsaydı, söyleyecek sözümüz olmazdı. 
İlginç bir şekilde seçim kampanyası sırasında Kıbrıs sorununun çok az konuşulmasını ile de çakışırdı bu durum!
Oysa kazın ayağı hiç öyle değil! Hükümet ortakları arasında, sanki hiçbir şey olmamış gibi müzakerelerin bittiği yerden başlaması gerektiğini savunanlar var.
Peki ama nasıl olacak bu iş? Koskoca hükümet, olası gelişmeler karşısında ne yapacak?Derin bir konu bu ama yalnız değinmekle yetiniyorum. Günü geldiğinde konuşuruz yine!

UBP GEÇMİŞTE MUHALEFET YAPAMADI, ŞİMDİ YAPABİLECEK Mİ?
Seçimin en büyük galibi olan ve seçmenin iktidar olarak işaret ettiği UBP, önümüzdeki dönemin ana muhalefeti olacak! 
Parlamenter sistemimizin elbette ki ciddi ve güçlü bir muhalefete gereksinimi vardır da, geçmişte muhalefet edemediğini, muhalefet becerisi olmadığını gösterdi UBP! Hem de birçok kez! Şimdi ana muhalefetliğini, gerçek anlamda etkili bir ana muhalefet olarak gösterebilecek mi? 
Özellikle başı devekuşu örneği kuma gömülü olan yeni hükümetin Kıbrıs sorunundaki ortak politikasızlığı karşısında ne yapacak? 
Kurulan hükümetin başarısızlığının, en çok UBP’ye yarayacağı kesin! Bu durumda UBP’nin tek başına iktidara gelme olasılığı dillendiriliyor çoğu çevrelerde!  
 Buna katılırım ama tek başına kurulan hükümetin başarısızlığı yetmez buna! UBP’nin göstereceği muhalefetin etkinliği de gerekir.
Şunu belirtmem gerekir ki, benimsediğim bir parti olmamasına karşın, küçük ve basit de düşünmediğimden, bu toplumun ve bu devletin UBP’ye gereksinimi olduğunu söylemekten kaçınmam!

SON OLARAK
Hem kurulan yeni hükümetin iktidar olarak; hem UBP’nin ana muhalefet olarak başarılı olması dileğimdir.
Umarım, halk olarak, devlet olarak, artık “makus talihimizi” tersine çevirecek bir ivme kazanılır; siyaset kurumumuz, asli işlevi/görevi olan “sorun çözme” yeteneksizliğinden kurtulup kendisini aklar ve bu halk mutlu olur. 
En azından mutlu olabilecek potansiyel olduğunu görür.