Her geçen yüz yıl için, ve gelecek yüz yıl için bir asır ya da yüzyıl terimlerini her dilde seslendiren sözcükler vardır genellikle. Neden vardır.? Çünkü yüz yıl sadece birey olarak insanların hayatında değil toplumların, devletlerin ve örgütlerin yaşamında da uzun ve birçok önemli olay ve değişikliği barındıran bir zaman dilimidir.
İnsanların şu andaki yaşam süreleri statistiklerine göre, yüz yıl içerisinde başlayıp geliştiğini ve sonladığını da görürüz. Yüz yaşını aşan insanlar olmakla beraber yine de aktif yaşam içindeki rolleri bakımından “sosyal ölüm” gerçekleşmiştir diyebiliriz.
Bir hatırlayalım. 1. Ve 2. Dünya savaşları 20. Yüzyıl içerisinde başlayıp sonlanmıştır.Ekim devrimi olarak kayıtlara geçen Komünist yönetimin iktidara gelişi 1917, sonu ise 1990 diyelim. İnsanlık tarihinde çok önemli tarihsel gelişmeler olarak kayıtlara geçmiş bu olayların tümü de aynı yüzyıl içerisinde başlayıp aynı yüzyılda sona ermiştir.
Bugün BM’e kayıtlı 180’ı aşan üye sayısı ülkelerinden çok büyük bir bölümü gözlerini dünyaya 20. Yüzyılda açmışlardır. Yine 20. Yüzyıl içerisinde insanlık aya ayak basmış, internet ve cep telefonu fenomenleriyle tanışmıştır. Kısaca anlatmak istediğim bir aşıra, ya da yüzyıla neler sığmaz ki neler. O kadar uzun bir zaman dilimi ki, köklü değişiklikler bir masal hızında oluverir ve geçip giderler.
Yüzyılın onda biri olan on yıl ya da bitişik onyıl şeklinde yazabilirmiyiz bilemiyorum. Ama yazamayız galiba, kullanmakta olduğum Word programı onyılın altını kırmızı ile çizdi. Her neyse. İngiliz dilinde decade olarak yazılan ve dikeyd olarak okunan bir sözcük kullanılır on yıllık dönem için.
Yüzyılın onda biri olan, on yıllık dönemlerin de insanların olduğu gibi organizasyonların yaşamlarında da önemli zaman dilimleri olduğunu biliyoruz. Her on yılda bir geri dönüp baktığımızda, kendimizde olmak üzere çevremizde de birçok önemli değişiklik ve farklılaşmaların olduğunu görür ve yaşarız.
On yaşındaki çocuklar, 20 yaşında üniversite öğrencisi olurlar, 20 yaşındakiler evli barklı çocuklu aile saihi, 10 yıllık sürelerde. Aza bir şey değil.
Yine de tüm bunları söyler ve yazarken, yüzyılda o olur on yılda bunlar olur derken, şu bizim Kıbrıs’ta da yaklaşık yarım yüzyılı geçen dönem içerisinde neler olmadı neler?
Bunları neden hatırladım? Dün güneydeki Rum adadaşlarımız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş yıldönümünü kutladılar. 58. Yıldönmünü. Bizler neden kutlamadık? Halbuki Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş antlaşmalarını altında sadece Rum lider Makarios’un değil Drç Fazıl Küçük’ün de imzası olmasına rağmen.Yüzde yüz Rumlardan oluşan devlet mensupları, yüzde yüz Rum askerler ve öğrencilerin resmi geçit törenini izlediler. Kıbrıs Cumhuriyeti bu muydu? Hayır. Bu değildi.
Aslında dün kutlanan, 1963 Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kutlanmasaydı. 1960 Türk ve Rum toplumlu Kıbrıs Cumuriyeti’ni yıkarak, tek yani Rum toplumlu devlete dönüştürülmüş olması da Kıbrıslı Türkleri sadece çektikleri acılarla ilgilendiriyor ancak; ve bu Kıbrıs devletindeki çalınmış devletsel haklarıyla.
Özetlemek gerekirse, 1960 yılından beri onyıllardır adamızda Türk ve Rum toplumları arsında yaşanmakta olan her türlü ilişkilerin artık çok ciddi bir çetelesinin hazırlanmasında çok büyük yarar vardır. Başta siyasal ilişkilerimiz, sosyal ve kültürel ve tabii ki ekonomik ilişkilerimiz. Neredeydik nerelere geldik?
Eğer ki bu adada ortak bir devlet çatısı altında, ortak bir siyasal yaşamın ortak tahayyüllerini kurmak ve geliştirmek istiyorsak, öncelikle ortak kültürel tahayyüllerimizden başlayarak işe başlayabilmeli, sosyal ve sportif, sanat ve eğitim alanlarında bu tahayyüllerimizi ete-kemiğe büründürebilmeliyiz.
Ana okullarından başlayarak tüm ilk ve orta eğitimdeki okulların, karşılıklı kardeş okulları olmalı bu adada. Üniversitlerimiz bilim yuvaları olarak bu ortak tahayyüler ve etkinliklerde bilfiil yer alırken, bu alanların planlayıcısı ve sürükleyicisi de olmalıdırlar.
Halihazırdaki 1950’lerden kalma tahayyüller, ve Enosis referansları ile son dört yıldır hiçbir ortak şey evet sadece şey, yaratılamadığı gibi, çok çok da gerilere savrulmalar var iki toplum arasında.
Metehan, Bostancı, Yeşilırmak, beyarmudu ve Dikelya geçiş kapılarına Aplıç ve Derinya kapılarının da açılacak olması doğru önde atılacak adımlardır. Ancak bu Kıbrıs’ta on yıllardır açılması gereken iki toplum arasnda ortak tahayyüllere giden yollardır. Bunlar da öncelikle okullarda başlamalı, spor alanlarında devam etmeli, sosyal alanlarda gelişip daha da hız kazanmalı, ekonomik ve siyasal anlamlarda elle dokunur hale gelmelidir.
Anastasiades döneminin ilk dört yılında kesinlikle deneyimlenmiştir ki, Rum siyasal erki, Kıbrısın etrafındaki hidrokarbonların çıkarılması konularında olduğu gibi, Kıbrıslı Türk toplumunu siyasal ve yasal paylaşımcı bir ortak olarak görmek bir yana bunları tahayyül bile edememektedir.
Daha fazla gidiş-geliş yolları açalım karşılıklı olarak da, esas açmamız gereken, ortak tahayüllere giden bencillikten uzak ortaklıklara giden yollardır.
NOT: Değerli okuyucularım.Bazı göz rahatsızlıklarımın tedavi süreci nedeniyle 1-2 ay sizlerle buluşamayacağız. Tekrardan bu sayfalarda buluşabilmek dileğiyle hoş kalın esen kalın.
(M.Kortun)