Son zamanlarda doğal yıkımlar ve ağaç katliamları ile gündeme gelen zeytin, herhalde hayatımızın en önemli gida maddesidir. Genellikle eski insanlar fakirliği tanımlarlarken, “İşte zeytin ekmekle geçinip gideriz” derlerdi. Derlerdi demesine de, artık zeytin de “idare ederek yenen bir yiyecek” olmaktan çıktı, lüks gıdalar arasına girdi.
Müstakil ev inşa eden insanlarin avlularına diktikleri iki ağaç vardır. Bunlarldan birisi limon ağacı, diğeri de zeytin ağacıdır.
Zeytin ağacı esasında zenginliktir. Bereketi ve bolluğu temsil eder. Bir de barışın simgesidir zeytin dalı.
Şaman gelenekleri hala günümüz yaşantısında mevcuttur. “Tütsülenme” dediğimiz zeytin yaprağını yakıp kendimizi nazardan ve kötü gözlerden koruruz. O bir inanç meselesidir. Bir yerde iç dünyamızı rahatlatır ve sözde kötü ruhlardan kendilerini arındırırız.
Şöminesi olan insanlar genellikle zeytin kütüğünü tercih ederler. Tercih ederler, çünkü zeytin kütüğünün özünde yağ vardır ve ağacın kütüğü, dokusu itibariyle uzun zaman kor halinde kalır. Şöninenize iki veya üç çam kütüğü atarsanız, bir çeyrekte yanıp kül olur. Lakin zeytin kütüğü bir saatten fazla yanar ve geceyi kurtarırsınız. Artık ekonomik ömrünü yitiren zeytin veya başka ağaçlar, Orman Dairesi’nin kontrolunda kesilse ve vatandaşa odun olarak satılsa da, bu kontrolluğun ne derece sağlıklı olduğunu doğrusu merak ediyorum.
Son zamanlarda zeytin ağaçlarının katliamları, hem Kıbrıs’ta, hem de Türkiye genelinde yaşanmaktadır. Doğaya duyarlı insanlar bu kıyımlara güçlü tepki gösterirler. Gösterirler göstermesine tepkilerini ama, yine de millet bildiğini yapar.
Şöyle Beşparmak Dağları’nın doğu şeridine uzanınız, dağların yamaçlarında kökünden kesilmiş pek çok asırlık zeytin ağacı görürsünüz. Bu ağaçları kimler keser? Ya odun ticareti yapanlar, ya da taş fırın çalıştıranlar. Eskiden “Kır bekçileri” vardı, İngiliz zamanında. Bir de “Keçi Yasağı” vardı. Birisi diğerinin ağacına zarar verdi mi, hemen desteban tarafından cezayı yerdi. Veya davarına zeytin ağaçlarını yediren çobanlar da Kır Bekçisi dediğimiz destebanlardan cezayı yerlerdi. Özellikle bu uygulama “Kıbrıs Cumhuriyeti” dönemine kadar geçerliydi. Ondan sonra herşey yozlaştı.
Kaç kişi biliyor zeytin ağaçlarının da geçmişte koçanları olduğunu? Artık yeni nesiller bunları bilmezler. Eskiden, yani İngiliz zamanında insanların bir başkasının arazisinde dahi koçanlı zeytin ağacı olurdu. O ağacı kesmek veya satmak da kurallara tabiydi. Bir adam evlat evlendireceğinde, “Kızıma şu kadar kök zeytin ağacı verdim” derdi. Ama o örf ve adetler de yok olup gitmiştir.
Bazı ahşap heykeltraşları, yontu için mutlaka zeytin kütüğünü tercih ederler. O yontuda öyle şahane desenler çıkar ki, adeta evinde doğal eşya bulunduranlar için bulunmaz bir nimettir zeytin kütüğünden yapılan heykel ve yontular. Bazı tüccarlar uzakdoğudan getirmiş oldukları zeytin kütüğünden yapma mobilyaları vardır ki, insanın nefesi kesilir o eşyaların desenlerini ve doğallığını görünce.
Çocukluk yıllarımızda köye giderdik ninelerimizin ve dedelerimizin yanına. Kırlara çıktık mı, bir mağara kadar büyük gövdesi olan zeytin ağaçlarına rastlardık. Hatta yaşıtlarımızla saklambaç oynayıp o koğuklara saklandığımızı anımsıyorum. Bir de halka olurduk arkadaşlarla, asırlık zeytin ağacının gövdesini ölçmek için. Nerdeyse on on iki kişi bir zeytini kucaklayamazdık.
Mevsim yağmurlu ve bereketli geldi mi, zeytin ağaçları da zencir gibi yüklenirler. Ürünü toplamakla bitirmez köy insanları. Toplanan zeytinlerin iyileri seçilip pazara sürülür, geri kalanları da preslenip zeytin yağı çıkarmak için değirmene gönderilir. Kalan küspeleri de hayvanlara yem olur.
Şöyle Karpaz köylerine doğru uzandığınızda, “kara yağ” dedikleri özel ve çok lezzetli yağ ürettiklerini görürsünüz. Bu yıl galiba beklenen ürün elde edilememiş olacak ki, zeytin yağlarının fiyatı cep yakıyor. Zamanla modern cihazlarla fabrikalarda süzülen ve ambalajlanıp piyasaya sürülen “sızma yağlar” vardır ki, onlar en sağlıklı zeytin yağlarıdır esasında.
Hangimizin sofrasından zeytin eksilir ki… Özellikle ada insanlarının veya Akdeniz insanlarının vazgeçilmezidir zeytin. Hemen hemen her yemeğin yanında bir garnitür olarak yenir. Zaman zaman televizyonlarda ünlü ahçıların yemek pişirme ve tabak süsleme sanatını görürüz. O tabakların en önemli süsü, “kara inci” olarak niteleyebileceğimiz şahane zeytindir.
Zeytin için bunca söz söyledik ve iki sayfalık yazıyı zeytinle donattık da, kimin kulağı terler, merak ederim doğrusu. Yine de okuyan anlar ne demek istediğimizi. Özellikle zeytin ağaçlarına zarar veren insanlar okumalıdır bu yazımızı.
Çevre organları sürekli “Zeytinlere ve ağaçlara zarar vermeyiniz” derler de yine de kimsenin kulağı terlemez.
Annan Planı döneminde yerden mantar biter gibi bir sürü müteahhit türemişti. Yap-sat için nice dönümlerce zeytin ağacını bilinçsizce katlettiler ve ormanları, özellikle zeytin ağaçlarını yok ettiler. Tepkiler, bereket versin ki o kesimleri sonlandırmıştı. Ya bundan sonrası…
Kısaca “Zeytin deyip geçmeyiniz” diyorum. O bağlamda herkesin zeytin ağaçlarını koruma adına sorumlu davranmaları gerektiğine vurgu yapıyorum.