Uyumak doğaldır.
Uyanmak da. Gecenin kaçında uyursanız uyuyunuz yine de uyanırsınız, erken ya da geç, o sizin bünyenizin uyku ile ilişkisine bağlıdır bazen da yorgunluk derecenize ve sese, gürültüye.
Uyumak doğaldır ama uyur taklidi yapmak doğal değildir, uyur taklidi yapmanız gereken durumlar olabilir, bu anlaşılabilir bir durumdur ama bunu huy haline getirirseniz sonu iyi olmaz ne sizin için ne de çevrenizdekiler hatta muhataplarınız için bile.
Yıllar yıllar önce Denktaş ile Klerides arasında Beyrut şehrinde başlayan müzakere süreci, Kıbrıs Türklerinin sadece maarif konularında özerk olmaları ve eğer varsa bütün nüfusu Türk olan köy ve kasabalarda yerel yöneticilerin Türk olması noktalarına kadar tavizler vermesi ile nerdeyse sonlanma noktasına gelmiş ve fakat Başpiskopos, yeminli enosisci Makarios’un ‘ bu saf enosis değildir, en sıradan devlet birimlerinde de olsa Türkler devletimizin ayak içinde olacaktır’ bahanesi ile ve daha da önemlisi, sonradan ve uyur gezerliğimiz sayesinde Denktaş ve Eroğlu’nun sırtına yüklenen ‘ bu durumda ÇÖZÜMSÜZLÜK EN İYİ ÇÖZÜMDÜR’ sözleri ile sekteye uğramıştı. ( iyi ki öyle olmuştu )
Uyumak hakkıdır her bir kişinin ve fakat uyur taklidi yaparak örgüt örüp gütmek diye bir hak olmasa gerektir.
Uyuklayan herkes uyumalı ve uyuyan her kişi uyanır, uyandırılır.
Uyuyan uyanır, uyandırılır amma uyur taklidi yapanı uyandırmak olası değildir.
Akıncı ile müzakerelere başladığı günden bu yana gerek dolambaçlı gerekse doğrudan, Kıbrıs Türklerinin azınlık olduğunu ve azınlığın kurumsal olarak çoğunluğa eşit olamayacağını, olmayacağını, bunu asla kabul etmeyeceğini defalarca dile getiren Bay Anastasiedes karşısında, ‘ Rumların zihniyet değişikliği gösterecekleri’ umudu ile ılımlı ve iyimser bir duruş sergileyen çeşitli örgütlerimiz, en son patlak veren sınır kapılarının kapatılması konusunu da ne yazık ki doğru okuyup anlamaktan kaçınarak çeşitli protesto eylemlerini kendilerince en barışçı bir şekilde zeytin dalları ve kırmızı karanfillerle yapmakta sürdürmektedirler. Bu şüphesiz ki onların hakkı.
Şimdi soru şu, BM askerleri KKTC sınırına kimin isteği hatta görevlendirmesi ile gelmiş ve KKTC polisini taciz etme cüretini ve tarafgirliğini göstermiştir.
Kapıların kapatıldığı ilk günden başlayarak Bay Anastasiedes’in sözlerini dikkatle okursak ‘devlet ve egemenlik bizde, Türkler bize, KC devletinin otoritesine uyduğu itaat ettiği sürece ve ancak o oranda vatandaşlık haklarına sahip olabilir, KC hükümeti her hangi bir kararı alırken KKTC devletinin ve veya Kıbrıs Türklerinin görüşlerine baş vurmak zorunda değildir’ dediğini göreceğiz.
Olayın bir diğer mesajı da şudur ‘ KC kimlik kartları ve pasportları alındı diye kendinizi her hakka sahip sanmayın, bu bizim- Elenlerin, size- Türklere sunduğu bir lûtuftur ve bir emirle işe yaramaz hale gelir, ne geçen Pazar Limasol Şarap festivaline gidebilirsiniz ne de KC otoritesi izin vermeden Nikosiya’ya geçebilir, Metaxsas ya da Makariotate caddesinden alış veriş edebilirsiniz.
Ne demişti Ataları Başpiskopos Makarios, Kıbrıs Türkleri devlet katmanlarının ayak içinde dolanacaksa ‘ en iyi çözüm çözümsüzlüktür’ demişiti,
Kulak verin uyanıp dinleyin ‘ alabileceğim kadar çok toprak alıp iki devletli çözüm’ diye fısıldıyor Anastasiedes.