Ergazi’li Ali Fikret…
Nam-ı diğerle Ali Fikret Atun. 
Yani General Ali Fikret Atun. 
Kıbrıs Türkü’nün nadir generallerinden.

***  
Hakkı Atun dostumun abisi…
Merhum Dr. Ali Atun ise amcasıydı onun. 
Benim de can yoldaşım, can kardeşim, dava arkadaşım. 

***  
Geçende ne yazık ki kaybettik onu. 
O sıra bazı sağlık sorunlarıyla uğraştığımdan geç öğrendim vefatını. 
Yüreğim yandı.
Ciğerim yandı.
Ve bütün çocukluk anıları, ilk gençlik anıları, o eski güzelim günler canlandı bir film şeridi gibi kafamda. 

***
Mağusa Ortaokulu’nda beraberdik hem onunla, hem kardeşi Hakkı Atun kardeşimle. 
Lisede de beraberdik. 
Büyüdüğümüzde hangi mesleğe intisap edeceğimizi ne zaman konuşsak o hep “asker olacağım” derdi. 
Oldu da. 
Asker olmakla kalmadı, general de oldu. 

***  
O Harp Okulu’na, ben Ankara Hukuk Fakültesi’ne gittiğimizde uzun süre ayrı düştük, nadiren görüşebildik, ama yollarımız hiç ayrılmadı. 
Farklı mekânlarda yaşasak da kalplerimiz hiç ayrı düşmedi. 
Onun sıcak dostluğunu her gün beraber imişiz gibi hep hissettim yüreğimde. 

***  
Hey gidi eski günler hey. 
Mağusa’da ortaokul günlerimizde kimler vardı, kimler geldi geçti.
Ali Fikret Atun…
Hakkı Atun…
Ayer Kâşif…
Güner Kâşif…    
Şükrü Ahmet…
İsmail Koruk…
İbrahim Etikan…
Ve diğerler. 
Can kardeşleri, can yoldaşlarıydık.

***  
Mağusa’da İskender Paşa sokağı var. 
Sokağın başında ise Mağusa’nın ünlü simalarından merhum Kâşif Çavuş’un evi. 
Evin hemen yanında ise eskilerden kalma bir yarı yıkık kilise ve avlusu. 
Top oynardık hafta sonları o avluda yukarıda saydığım isimlerle.  

*** 
Dönem, İngiliz dönemi. 
Kâşif Çavuş, adı üstünde, polis teşkilâtında üç şeritli çavuş. 
Ama öyle disiplinli ki yürüdüğünde bile çavuş değil, general sanırdınız. 
O sıralar Mağusa’da sadece ortaokul vardı, lise yoktu. 
O okul daha sonraları Namık Kemal Lisesi’ne dönüştürüldü. 
Öğrencilerin kalacağı yurt da yoktu.                    
Mağusa’lı aileler ücret karşılığında öğrenci alırlardı evlerine. 
Ben Mahmut Celâlettin Sokak 20 numarada dondurmacı Ahmet dayının evinde kalırdım. 
Ali Fikret Atun ve Hakkı Atun ise sıhri hısım oldukları Kâşif Çavuş’un evinde kalmaktaydılar. 
Yani Ayer Kâşif ve Güner Kâşif’le aynı evde. 
Ali Fikret Atun ve Hakkı Atun’un amcası olan merhum Dr. Ali Atun o günlerde İstanbul Tıp Fakültesi öğrencisiydi. 
Ve Ayer Kâşif’le Güner Kâşif’in ablası Nezihe hanımla nişanlıydı. 
Bu yüzdendir ki o günden beri merhum Dr. Ali Atun da kendime çok yakın hissettiğim dostlardan, abilerden biri olmuştur. 
                    ***
Doğum ve ölüm insan hayatının olmazsa olmazı ve en önemli iki olayıdır. Ölüm, insan neslinin çare bulamadığı ve bulamayacağı tek gerçekliktir. 
Bu gerçekliğe, içim yanarak söylüyorum ki General Ali Fikret Atun’u da uğurladık. 
Bana göre doğum ve ölüm gerçekliğini en güzel, en romantik şekilde dile getirenler ozanlar ve halk ozanlardır. 
Ne diyor Aşık Veysel:
“Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece”. 
O ince yol doğumdan ölüme giden çizgidir. 
                    *** 
Ne diyor Yahya Kemal “sessiz gemi” adı şiirinde:
“Eğer demir alma günü gelmişse zamandan, meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan”. 
Nedir o sessiz gemi:
İçine konup sonsuza götürüldüğümüz tabut. 
Hangi limandan kalkar o gemi:
- Camiden kalkar.
Yani hareket ettiğimiz son limandır o cami.
Peki, hangi meçhule gider o gemi:
Mezarlık denen meçhule. 
Son limandır mezarlık sessiz geminin ulaştığı.
                    ***
Şöyle diyor bir başka şair:
“Yahya Kemal’in sessiz gemisi, yasal veya kaçak, bir gün elbet, benim limanımdan da kalkacak, 
Bu yolculukta ne han ne hamam kalacak, geminin birinci kaptanı ak sakallı bir imam olacak, 
Bu son yolculuk, sonsuz bir izin olacak, geminin ikinci kaptanı yanık sesli bir müezzin olacak”. 
Şöyle diyor bir başka halk ozanı da:
“Bu dünyanın direği yok, merhametli yüreği yok, yolun sonu görünüyor, kılavuzun gereği yok”. 
                    ***  
Evet, Yahya Kemal’in Sessiz Gemisi’nin nereye gideceğini bilmek için yol göstericisine ihtiyaç yok. 
Gideceğimiz yer bellidir. 
Önemli olan hayatta adam gibi yaşamak, insan gibi yaşamaktır. 
Ali Fikret Atun işte onlardan biriydi, adam gibi adamdı. 
Onu kaybettik, içim yanıyor. 
Güle güle dostum. 
Güle güle sevgili kardeşim. 
Güle güle dava arkadaşım. 
Yerin cennet olsun.
Olacaktır da.