Her vesile ile yineliyorum, yineleyeceğim: Her Kıbrıs Türkü/Kıbrıslı Türk, küçük yaşından beri Atatürk sevgisi/Atatürkçü düşünce ile beslenir. “Atatürk” ve O’nunla ilgili her şey, Kıbrıs Türkleri için içselleştirilmiş, onur ve saygı duyulan, kimliğinin mayası ile sosyo-politik yapısında belirleyici yeri olan “değerler”dir. Bu içselleştirilmiş değerler, Kıbrıs Türk kimliğini oluşturan etkenlerin başında gelir. İngiliz Sömürge Yönetimi’nin tüm engellemelerine karşın, kimliğini “Müslüman cemaat” olmanın ötesine taşıyan, günümüze kadar yok olmamak için varını yoğunu ortaya koyarak silahlı direniş dahil her türlü direnişi besleyen ruhu, inancı, azmi, özveriyi, gönüllülüğü, gücü, kişiliği, kimliği Kıbrıs Türk Halkı’na kazandıran bu etkenlerdir, içselleştirilmiş Atatürkçü Türk kimliğidir. Bu, sosyolojik bir olay/bir yaşam biçimi olup hamasetle, şöven ya da ırkçı milliyetçilikle, ideolojik saplantılarla ilgisi yoktur. 
Atatürk’ün bizzat kendisi, bilimin söylediklerinin önüne geçtiğini söyler, yani -hiç kuşkusuz- Atatürk bir “insan” olarak eleştirilebilir ama sırf “Atatürk” olduğu için siyasal, dinsel, ideolojik ve benzeri saplantılarla değil! 
Bizi bu kimliğimiz ve Atatürkçülüğümüz üzerinden aşağılamak, sinir uçlarımızla oynamak demektir. Aşağılayan kim olursa olsun: İster sıradan bir insan, ister bir gazeteci, ister bir cami imamı, ister başdanışman, ister siyasetçi olsun! 
***
Bugün bu Ada’da Türk varlığı, ona koşut biçimde İslamiyet sürüyorsa, bunun nedeni Kıbrıs Türkleri olarak ve -elbette ki- Anavatanımızın desteğiyle verdiğimiz destansı savaşımdır.  Yine elbette ki Mehmetçik gelmeseydi, bu adada varlığımızı sürdüremezdik ama biz direnmeseydik Mehmetçik gelemezdi. Bu bakımdan bizim kimliğimizle özümüzü aşağılayanlar kadar, her fırsat bulduğunda Türkiye düşmanlığı yapan, sular bulanır bulanmaz bizimle Türk halkının arasına nifak tohumları ekmeye yönelik provokasyonlara başlayanlar, Türk Halkı kadar bizim sinir uçlarımızla da oynamaktadırlar. 
Bizim ya da Türk halkının ya da hem bizim hem Türk halkının sinir uçları ile oynayanlar, siyasal, dinsel, ideolojik ve benzeri saplantılarla/küçük hesaplarla vicdanları körleşmiş ya da körleşenlerin etkisinde/güdümünde olup yaşananlardan  sadistçe zevk almaktadırlar.    
Kıbrıs Türkleri’nin, anayasamızla belgelendiği gibi ayrılmaz parçası oldukları Türk ulusu ile sorunu olamaz, Türk Devleti ile de sorunu olamaz. Sorunlar varsa, ki vardır, bu sorunlar siyaset kurumu, iktidar sahipleri ve kendini bilmezlerledir, haddini bilmeyenlerledir, densizlerdir.       
***
Bir deli kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış” der bir atasözümüz. Ne de doğru doğru demiş atalarımız. Deli ya da densiz, fark etmez. Delinin ya da densizin biri akılsızca bir şey yapar sonra onu temizlemek için uğraş babam uğraş! Baksanıza halimize: Deli ya da densiz çok! Bir delinin/densizin deliliği/densizliği ile 40 akıllı bile baş edemezken, bunca deli/densiz’le nasıl baş edeceğiz?
Ufukta yine kara bulutlar var, ne olduğunu henüz tam anlayamadığımız kara bulutlar... “Söz konusu olan vatansa gerisi teferruattır” diyebileceğimiz günler yakın olabilir. Basiret gerek basiret! 
Neredesin ey “basiret?