Kıbrıs ile herhangi bir ilişkisi olmadığı halde sorunu ile ilgilenen birçok yabancı ülke vardır. Bu ülkelerin birçoğu da konuya bir şekilde müdahil olmaya çalışmaktadır. Bunun en büyük nedeni kuşkusuz ki sorunu kendi çıkarları doğrultusunda etkilemektir.
Dış güçler konuyu kendi çıkarları doğrultusunda etkilemeye çalışırken göz önünde tuttukları ise ne kurallar, ne de ilkelerdir…
Onların davranışlarını etkileyen en büyük olgu ulusal çıkarlarıdır. Bu nedenle davranışlarını şekillendirirken öncelikle çıkarlarının nasıl etkileneceğine bakarlar.
Peki gerisi?..
Hiç ama hiç önemli değildir. Gerekçe veya bahane bulmak veya yaratmak onlar için çok kolaydır.
Bu gerçek bilindiği takdirde dış güçlere körü körüne güvenilmez, her söyledikleri söze inanılmaz. Yani aldanmak veya aldatılmak zor olur.
Ancak, var olan gerçeğe karşın biz dış güçlere gerekenden fazla güvendik, inandık. Her seferinde de aldatıldık.

*

Avrupa Birliği (AB), uluslar arası anlaşmaları ve kendi koyduğu kuralları çiğneyerek Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni bünyesine katıp aleyhimize kararlar üretirken biz onlardan medet umduk.
AB yetkili organları vasıtasıyla bizi izolasyon altında tutarken ve aleyhimize kararlar üretirken, bizim lehimize de davranabileceğini sandık.
Neden?
Çünkü, bize demişler ki, “referandumda evet diyen ödüllendirilecek, izolasyonlar kaldırılacak”, “Rumlar başvuruda bulunduğu için lehlerinde karar üretiliyor ancak siz başvuruda bulunmuyorsunuz.”
İşte bu aldatıcı sözlere bazı odaklar çok inandı, güvendi. Milleti de inandırmak için seferber oldu.
Ve beklenmeye başlandı.
Aradan geçen sürede AB yetkilileri bahaneler üretmeye başladı.
Dediler ki, “hukuki zorluklar var!..”
Söz verilirken sanki de hukuk bilinmiyordu.
Veya hukuka sanki de çok önem veriyorlardı.
Bizdeki çevreler yine de onların sözlerine inanmaya devam etti.

*

AB ve ona üye olan ülkelerin mahkemelerine başvurular yapıldı.
Ne oldu?
AB yetkili organlarında Rum egemenliğinin genişletilmesi yönünde kararlara imza atıldı.
İngiliz Yüksek Mahkemesi, İngiltere ile KKTC arasında doğrudan uçuşların başlaması için yapılan başvuruyu reddetti. Reddetme gerekçesi ise oldukça ilginçti.
Efendim, BM Güvenlik Konseyi yıllar önce KKTC’yi tanımama kararı almış!..
Başka?
“Adanın bölünmüşlüğü imajı güçlenirmiş!..
Yani artık dış güçler hak, adalet, uluslar arası anlaşmalar yerine imajlarla uğraşıyor.
Halbuki Güney Kıbrıs Rum Yönetimi AB’ye üye alınırken bu imajın güçleneceği göz önünde bulundurulmadı.
İmajla uğraşmak veya böyle bir bahane uydurmanın nedeni ne dersiniz?
Tamamen ulusal çıkarlar tabii ki…
AB gibi ABD de imaj işi ile ciddi bir şekilde uğraşıyor..
ABD, Kıbrıs’ta iki ayrı halk, iki ayrı devlet, iki ayrı dil, iki ayrı demokrasi varken, tek halk yaratma peşinde koşarak böyle bir imaj yaratmaya çalışıyor ve Kıbrıslılık propagandası yapıyor.
Böylesi bir imaj yaratılmasına karşı biz ne yapıyoruz?
Malum bazı odaklar, küçük bir grup olmasına karşın odaklandıkları noktalardan imaj yaratma çabalarını kolaylaştırmak için elinden geleni yapmaya çalışarak “Kıbrıslılık” propagandası yapıyor.
Tarih boyunca kimliğinden, Türklüğünden taviz vermeyen Türk halkı böylesi girişimler karşısında kuşkusuz ki Türklüğünden taviz verecek değildir. Aksine Türk halkı böyle girişimler karşısında Türklüğüne daha fazla sarılacaktır.