Bir insan topluluğunu halk eden ilk şey lisanıdır.
İngiliz halkının İngiliz, Alman halkının Alman, Türklerin Türk, Kürtlerin Kürt, Elenlerin Elen olmasının ilk ve en temel vazgecilemez nedeni kullandıkları lisandır.
Almanya adının varlık nedeni de almanca konuşmalarıdır tıpkı Fransa adının Fransızca lisanın yurdu olması gibi.
Ana lisanı Fransızca olan bir Alman vatandaşı olunabilir ama sadece vatandaş, vatandaşlık ile kültürel kimliği aynı şey zannetmek cahillikle olasıdır ki böylesi bir cahil kendini çok bilmiş olarak tanıyıp tanıtabilir.
Keyf onun. Keyfine kâhya yok ve ağzı da torba değil.
Vatandaşı olabilirsiniz İngiltere’nin bu sizi İngiliz yapmıyor tıpkı Pervin Buldan’ın Türk vatandaşlığının onu Türk yapmaya yetmediği gibi. O onuruyla bir Kürt, tıpkı Türklerin Türk olmaktan onur duymaları gibi Kürtler de Kürt olmakla onurlu.
Kıbrıs Cumhuriyeti özeline gelirsek. 1960 öncesi Türk, Elen, Ermeni, Maronit, Lâtin hepimiz İngiliz (UK) vatandaşıydık ve hiç birimiz kim olduğunu unutmadı. Elen kaldı Elenler, Türkler Türk. Maronitler Maronit ve Ermeni kaldı Ermeniler.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması da bu kültürel ve tarihi çeşitliliği ortadan kaldırmadı.
Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios Elen olmanın gurur ve onurunu ömrü oldukça yaşadı tıpkı Cumhurbaşkan Muavini Dr Küçük’ün Türk olmanın onur ve gururunu yaşadığı gibi.
Hatta Makarios kurduğumuz bir devlettir Kıbrıslı diye bir millet oluşturmak gibi abuk bir hedefimiz yok mealinde bir beyanat da vermişti.
Bir devlete vatandaşlık bağı ile bağlanmak kültürel bir aidiyet değildir, Picasso Fransız tabiyetindeydi ve İspanyol ressamdı. Messi İspanyol vatandaşı, Katalan takımı olan Barcelona’da oynuyor ve Arjantin milli takımının kaptanı.
Uzattık, sadede gelelim.
Bir devlet içinde ulusal topluluklar varsa, bu ulusal topluluklara karşı en hassas olması gereken kesim o devlette yaşayan sol fikirli insanlardır.
Hele de sol fikirli insanlar bir araya gelip de sosyalist, komunist parti olarak örgütlendiler mi bu hassasiyet misli ile artar.
Ulusal ayrılıkları özenle koruyarak, onları kendine benzemeye, kendine ait olmaya zorlamadan ve ulusal kimliklerini korumaları gereğini akılda tutup hatırlatarak barış içinde yaşayabilmeyi sağlamak en çok da solcuların, sol partilerin boyun borcudur.
Tarih farklı diller konuşan bir halk görmemiştir.
‘’Ayni dili konuşan farklı halklardan, milletlerden söz edilebilir ama farklı dil konuşan bir halk ve milletten söz edilemez’’ diyen Lenin’in ülkesinde (SSCB) Parti Okulunda yıllarca felsefe, politik ekonomi, enternasyonal işçi ve komunist hareketi tarihi okumuş da pek iyi derece ile mezun olmuş ise… (Ki bu Banayiası taksiratını affetsin, bu Bay Dimitris Hristıfyas’tır.)
Birden fazla halkın yaşadığı Kıbrıs adasında, onca yaşanmışlıklardan sonra, adada Kıbrıslıelen ve kıbrıslıtürklerden oluşan TEK BİR HALK VARDIR demişse ve bunu partisine de kutsal miras olarak bırakmışsa bunun tek gerekçesi milliyetçilikte aşırıya gitme olabilir.
Tek bir halk varsaydı Mehmet Ali Talât ile görüştüğü neydi. Yoksa zaman kazanıp konjonktürün uygun olmasını mı bekliyordu nihai hedefi için