Doğru nedir, yanlış ne.
Doğru görene, duyana bilene, söyleyene söyletene bağlı mı.
Peki yanlış.
Şeylerin, olguların doğru ya da yanlış olması kendileri ile ilintilidir.
Kimin yaptığından, kimin söylediğinden bağımsızdır doğruluk yanlışlık.
Çoğu insan ‘ göreceli’ kavramı hakkında derinliğine düşünmediğinden doğrunun ve yanlışın göreceli olduğuna inanır ve hatta bundan emindir yemin dahi edebilir.
Kazın ayağı öyle değil ama.
Olay ya da olgu, şey karşısında gören duyan kendince bir değerlendirme yapar kanaat ortaya koyar ve fakat olay, olgu ve şey kendisi hakkında yapılan değerlendirmelerden bağımsız olarak neyse odur.
Suyun akması taşın yerinde ağır ve yakışıklı olması, gecenin karanlığı ve oyunun güzel eğlendirici olması sıradan örneklerdir.
Ben o oyunu eğlenceli bulmam ve oynamam demeniz, oyunun umurunda bile değildir o oynanmaya devam eder ve su akmayı sürdürür.
Ha evet baraj yapıp akışı kestiniz, bir daha düşünün bakalım suyun akışkanlığı ortadan kalktı mı.
Evet kalktı diye inatlaşacaksanız, ‘ doğru dünya görüşünüzdeki’ ezberciliğinizle vardığınız nokta Sarayönü’deki dikilitaş kadar taşlaşmıştır, sakın kıpırdamayınız yazık edersiniz onca yıllık ezberinize.
Kendini gönüllü bir şekilde kendileriyle örgütleyerek sevinçte ve marazda birlik olan, çoşunca, kederlenince, heycanlanınca, telaşlanınca, galeyana gelinceki nidaları ortak ve aynı olan ve de gündelik yaşamında aynı lisanı konuşan insanlara halk denir.
Hayır, öyle değil, bak Marx dedemiz ne diyor diye görece olan kendinize sarılarak ‘ Pazar – ekonomi’ birlikteliği derseniz.
Hiç de umurunda değil itirazlarınız ne Alaman halkının, ne İspanyolların ne İtalyanların onlar aynı ekonomi ve yüzde yüz ortak olan Pazar içinde Alman, İtalyan, Fransız, İspanyol olarak yaşamlarını sürdürürler, ich li bedich, diyen de var, mon amour, diyen de,
Ayrı coğrafyalarda ve hatta devletlerde yaşıyor olsalar da ağabimu diye sever Kıbrıs Elenleri de Yunanistan elenleri gibi. Niye mi.
Biz niye seni seviyorum diyorsak ondan.
Yalnız Türklerdir off çekince dağları yıkan.