Kendilerini dünyanın muhtarı / bekçisi olarak zanneden ve ne yazık ki bunu dünya devletlerine, ve büyük oranda kamu oylarına da kabul ettiren Güvenlik konseyi üyelerinin nükleer silah stoklarına sahip olduğu herkesin malumudur.
İran’ın nükleer enerji geliştirme ihtimali üzerine dünyayı krize hatta harbin eşiğine taşıyan ABD nükleer bomba / atom bombası kullanmış olmaktan hem de iki kere kullanmış olmaktan sabıkalı tek devleti dünyanın.
Dünya barışının garantörü olarak zannedilen BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi devletler nükleer tekel ile şantaj ve olası suç ortaklığı ile Güvenlik Konseyinin şimdiki hali ile devamının sabıklalılarıdırlar.
Dünyanın son elli yılında sebebinin / azından tetikçisinin BM Güvenlik konseyi üyelerinin / en azından birinin olmadığı tek bir harp yaşanmadı.
Dünyayı tamamıyla yok edebilecek hem de defalarca yok edebilecek  nükleer başlıklı füze stoku kim bilir kaç on bin adet ile ifade edilebilecek bir durumdadır sadece ABD ve Rusya ordularında, bunlara Fransa İngiltere ve Çin’i de eklersek durumun dehşet verici durumu ortaya çıkar.
Modern çağda en öldürücü silahları hatta atom bombası, nötron bombası, hidrojen bombası bile kullanmaktan çekinmeyecekleri son yüz yıllık tarihlerine bakıldığında bile rahatça görülebilecek bu şantajcı devletlere karşı kimi devletlerin güçsüzlüklerinden kaynaklanan boyun eğmelerini zorlanarak da olsa bir ölçüde anlayabilsem de, kişilerin ( onlar kendilerine kişi değil birey demeyi tercih etseler de, bir arı kovanında on bin birey olduğunu söyleyerek, bireyliğin farklılıkları değil aynılığı ortaya koyduğunu da söylemeliyim ki, birey kavramını, insan kavramı yerine ikame edenler bir daha düşünürler belki diye ) kişilerin BM Güvenlik Konseyi üyesi olan devletleri barışın / anlaşmanın yol göstericisi olarak, hatta teminatı olarak görüyor olmalarını anlamak en azından benim için olası değildir.
Yıllar yıllar önce ellerinde / stoklarında bulunan nükleer füzeleri azaltma konusunda gösterişli bir antlaşma imzalayan ABD ile Rusya’nın bırakın azaltmayı ellerindeki nükleer başlıkları hem sayıca ve hem de öldürme / yok etme kapasitesi olarak artırdıkları, Mısır’daki sağır sultanın kullaklarında ve hem de Ayvarvara’daki kör prensin gözleri önünde olmasına karşın, şu küçücük adadaki iki devletin kimi siyasetçileri  tarafından   BM Güvenlik Konseyi’nin  ‘‘ güvenilir ’’ merkez hatta güvenilir tek merkez olarak görülmesi / kabul edilmesi anlaşılır gibi değildir.
Aslında her birinin başlı başına bir harp imparatorluğu oldukları bal gibi de bilinen BM Güvenlik Konseyi’ne bel bağlamak ölmeye yatmak gibi bir şey değil midir.
Yakın tarihteki Bosna katliamları BM Barış gücünün gözleri önünde yapılmadı mı ve Ukrayna harbi de en baş daimi üyeler olan ABD ve Rusya tarafından organize edilerek sürdürülebilir hale getirilmedi mi