Hafta sonunda yaşadığımız seçim heyecanı ile beraber seçim heyecansızlığından yavaş yavaş mamurlamaya başladık. Nedeni artık ortaya kesin rakamların çıkmış olması. Burada Kıbrıs’ın kuzeyinde olsun Türkiye sathında olsun elde edilen seçim zaferleri ve seçim bozgunlarının birbirine karışan heyheyleri ve sızlanmaları arasında, seçim sonuçlarının sayısal ifadeleri gerçekleri haykırmaya devam ediyor. Kazananlar bu sayılara göre belirlenerek mazbatalarını alacak ve 4 veya 5 yıllık görevlerine başlayacaklardır. Daha önce yazdığım gibi yerel seçimlerimiz aynı gün Türkiye’de yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin gölgesinde kaldı. Hele bir de yönetim sistemi ya da başkanlık sisteminin getirilecek olması Türkiye seçimlerine ve beklentilerine yeni heyecanlar ve beklentiler kattı. Neyse ki günümüz teknolojisinin etkin kullanımın devrede olması seçim sonuçları için sabahlara kadar beklememizi gerektirmedi. Ben yaşım itibarıyla 1960 ve 1970’lerdeki seçim sonralarını yaşamış birisi olarak, o dönemlerde tek radyo- tv kuruluşu olan TRT’nin günlerce sandık dökümlerini, seçim sonuçlarını vermelerini hatırlıyorum. Bir Kıbrıslı Türk ve sade bir vatandaş olarak Türkiye’deki seçim sonuçlarının bende çağrıştırdığı duygu ve düşüncelerimi bugün sizlerle paylaşmak, ve ileriye yönelik T.C’de yenilenen iktidar bağlamında görüşlerimi paylaşmak isterim. 1950’li yıllarda Malya (Bağlarbaşı) köyünde, ilkokulda, Türkiye sözcüğü ile beraber Atatürk’ü de öğrendim. 1960 yılında, babamın Amcası benim büyük amcam doktor Hamza Ali Efendi’nin, doktorluk yaptığı İstanbul’dan Kıbrıs’a dönmesi ile Atatürk’ü bir daha başka öğrenme fırsatım oldu. 1930’lu yıllarda imkansızlıklar nedeniyle Türkiye’ye yüksel tahsile gidemeyen bir grup (10-12 kişilik) Kıbrıslı Türk genci, Atatürk’ün devrimlerinden ve fikirlerinden aldıkları güçle de yolluk paralarını denkleştirerek Ankara’ya giderler. Atatürk’den randevu isterler. Atatürk onları çok bekletmeden Çankaya köşkü’nde kabul eder. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Atatürk’ten üniversitede okuyabilmeleri için maddi destek yani burs talep ederler. Atatürk hemen kabul eder ve onlardan tek bir isteği olur, “bana söz vereceksiniz der, tahsilinizi tamamladıktan sonra Kıbrıs’a gidip orda kendi halkınıza hizmet vereceksiniz”. Büyük amcam Hamza efendi Atatürk’e verdiği sözü tutamaz, İstanbul’da bir kızı sevip evlenir ve oraya yerleşir. Ancak 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduktan sonra, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bir süre beraber okumuş olduğu ve yakından tanıdığı Dr. Fazıl Küçük’ün daveti ile adaya gelir ve Lefkoşa hastanesinde çalışmaya başlar. Tarih derslerimizde okuduğum ve duyduğum Atatürk’ü büyük amcamdan dinlemiş olmam çok başka bir olaydı benim için. Bu nedenle her fırsatım olduğu zaman “amca bana bir daha anlat Atatürk’ü derdim”. Hamza efendi hiç bıkmadan usanmadan Atatürk’ün bakılamayacak kadar parlak mavi gözlerinden söz eder, O’nun işaret parmağını da sallayarak “Kıbrıslılar tahsilinizi tamamlayınız ve Kıbrıs’a dönünüz” sözlerini mutlaka tekrarlardı. Türkiye’de Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes’i 1950’li yıllardaki EOKA-ENOSİS, ve VOLKAN-TAKSİM, Makarios- Grivas, Dr.Küçük, Rauf Denktaş isimleri ile beraber öğrenmiştim. 1963 yılı sonlarında Türkiye’de Başbakan İsmet İnönü ve Dışişleri bakanı Feridun Cemal Erkin vardı halen usumda kalan. Başbakan Süleyman Demirel bir siyasal lider olarak Kıbrıslı Türklerin her zaman belleklerindedir. Başbakan Bülent Ecevit’in, 1974 askeri müdahalesine karar vermiş bir lider olarak Kıbrıslı Türklerin gönlündeki yeri başkadır ve birçoğu için kurtarıcıdır da aynı zamanda. Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı da yapmış Anavatan Patisi lideri Turgut Özal’la ise çok daha yakın anılarım oldu. 1986 yılındaki Kıbrıs ziyareti sırasında, Dome Otel’in küçük bir odasında, İtalyan bir gazeteciyle buluşmasına aracılık ve eşlik ettim. Odada üçümüzdük, ve O’nunla kısa da olsa sohbet etmek imkanım olmuştu söyleşi sonrasında. 1978’lerde Türkiye’de yaşanmaya başlayan ekonomik darboğazlar ve bunun Türk parasının değeri üzerindeki yüksek dalgalanmalı enflasyonist etkileri, Kıbrıslı Türklerin yaşamlarını da bayağı etkiledi ve yönlendirdi. Bol sıfırlı rakamların egemen olduğu Türk lirasının değerinde, ancak 2000’lı yıllarda Türkiye’de yaşanan iktidar değişiklikleriyle istikrar yakalanabildi. 2002 Yılında Türkiye’de iktidara gelen AKP, karizmatik lideri Recep Tayip Erdoğan’ın öncülüğünde, 24 Haziran seçimlerinde MHP’nin de desteğiyle galip çıkmayı başardı. Son aylarda Türk parasının değerindeki dalgalanmalar ve yabancı paralar karşısındaki değer kayıpları yaşanırken Türkiye yeni bir yönetim sistemine adım attı. Önümüzdeki günlerde ve muhtemelen Temmuz ayı içerisinde yeni sistem tam anlamıyla yürürlüğe girecek. Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına göre, Türkiye’deki seçmenlerin yarısından fazlası, Erdoğan’a 5 yıllık dönem için, yönetim yetkisi verdi. Bu başarı Milliyetçi Hareket Partisi’nin de desteği le mümkün oldu. Yine TBMM’deAKP grubu ancak MHP milletvekillerinin verecekleri destek ile salt çoğunluğu sağlayabileceklerdir. Kısaca Türkiye’deki yeni başkanlık döneminde, MHP de iktidarı bir yerinden yakalamıştır diyebiliriz. Ancak seçim sonuçlarının genel okunuşu ve verdiği mesaj, seçmenlerin neredeyse yarısının muhalefette olduğudur. Bu nedenle, gerek yürütme gerekse yasamada, muhalefetin de görüşlerine yer ve hak ettiği ağırlığın verilmesi, Anadolu topraklarında siyasal ve ekonomik istikrarın güçlendirilmesinde başrol oynayacaktır. Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan, iktidarda olup da Kıbrıs sorununun her türlü iç ve dış, taktiksel ve stratejik değişimleriyle yaşamış ve yüzleşmiş bir liderdir. Kıbrıs’la ilgili kimlerin neler hayal ettiğini, neler söylediğini ama gerçekte neler yapıp, neyi arzu ettiğini bilir. Bu nedenle, Kıbrıs’ta gerçekten çözüme doğru adım atmak istediğini söyleyenler, eski hokkabazlıklarını terketmelidirler. Erdoğan bana göre, Kıbrıs’ta adil bir barış için ciddi bir fırsattır yeter ki karşı taraflar da ciddi adımlar atmada adam gibi davransınlar. Çünkü son 16 yılda böyle bir adamlık göstermediler ve Erdoğan da bunu yakından görmüş ve yaşamış bir liderdir. GÖRECEYİK!