Yine böyle haziranın ta kendisiydi:

Üçü mü, beşi mi, yedisi miydi? Hatırlamıyorum.

İlkokul üçüncü sınıf bitmiş, sınıf öğretmenimiz Sevgi Gürpınar; öğrencilere hitaben, sevgi ve şefkat dolu sesiyle "iyi tatiller" dilemişti.

Heyecan dorukta, tatil gelip çatmıştı. Deniz mevsimi anne - baba ile daha çok zaman geçirilecek, yolda gelen kardeş heyecanı… Harikulade!

Haziranın üçü mü, beşi mi, yedisi miydi bilemiyorum fakat bu yazıyı yazmaya koyulduğum 2016 yılının bir haziran akşamüstü saatleri olduğundan eminim.

Anneannem ile "siestamızdan" yeni uyanmış, mis kokulu, çilekli, soğuk "Jelly'lerimizi" yemiştik bile. Bünyemde üç şey eksik değildi o günlerde; heyecan, sevgi, hayal gücü.

Heyecan; kardeşimin annemin karnından çıkmasına az kalmıştı üstelik birazdan tatil hediyem için çarşıya çıkmak üzereydik, fenillama dökülen jelly’nin temizlenmesini bekliyordum.

Sevgi; Ailem, arkadaşlarım, öğretmenlerim demekti.

Hayal Gücüm; Toprağı her kazdığımda, antik bir kentle karşılaşacağımı sanıyordum. Her seferinde, ya kırık bir KEO bira şişesi veya paslı bir demir parçası bulmama rağmen…

***

Jelly temizlendi, Omorfo çarşısına doğru yola koyulduk. Anneannem solumda, Annem sağımda... Bisiklet satıcılarına doğru!

Şişmanlıktan, ne söylediği anlaşılmayan lacivert fenillası terlemekten yer yer koyulaşan bir bisiklet satıcında anlaşamadık, halbu ki ilk gördüğüm bisiklete binip uzaklaşmaktı niyetim, yaş mı sabrı öğretiyor, sabır mı yaşlandırıyor çözemedim hala... Hemen yandaki satıcıya geçtik, yaşlıca yüzü kırışmış ping - pong topu gibi bir burnu vardı. Yüz hatları hayatı boyunca hiç gülmemiş, gülmek nedir bilmez miş gibi duruyordu. Tüh istediğimiz model yoktu yaşlı adamcağızda. Az yürüdük, diğerlerine göre daha derli toplu, bisikletlerin çok daha iyi seçilebileceği bir dükyandı bu. Sahibi ellerini ovuşturarak dışarıya çıktı, kaldırımda teşhir ettiği bisikletler ile ilgili Anneme bilgi vermeye başladı, güler yüzlüydü. ne dediğini dinlemiyordum ki! Gözüme kestirmiştim. BMX yazıyordu, selesi sarı renk, geriye kalan her yeri Kırmzı ve krom pırıl pırıl parçalar, göz alıcı. Üzerine binmiş, yüzümde, saçlarımda rüzgarı hissediyordum sanki, çocukların önünden geçerken hayran gözlerle nasıl baktıklarını duyumsuyorken, "Hangisini alalım, beğendiğin var mı?" diye sordu annem. Kırmızı dedim hiç ikiletmeden, Kırmızı yanında BMX yazan dedim, yetmedi işaret parmağımla dokundum ona... bu dedim bunu beğendim. Güzel bir kadın saçımı okşadı "en iyi seçimi yaptın" dedi, sonradan adının Gülten Uyal olduğunu öğrendim.

Anneannem çok güzel dedi güle güle kullan…

Yardımcı oldular eve kadar götürdük. Oturma odasına koyalım… “Olmaz” dediler!

Olur neden olmasın siz hayallerinizi nereye koyarsınız ki? Elbette oturduğunuz odaya! dedim içimden. Peki ya umutlarınızı yanınızda taşımak istemediğinizde nereye bırakırsınız, ben hep oturma odasının yanı başında göğe yükselen limon ağacına asardım.

Harika bir çocukluk, ilk gençlik ve gençlik yaşlarımı yaşarken, bu gün oğlum Özkan'ın ve Türkay’ın yüzüne baktığımda tüm yazdıklarım dahası ve fazlası geçiverdi gözlerimin önünden. Belki Bisiklet sürdüğüm eski Omorfo yok artık, evet… Ali Cam kahveci, bakkal Ali Çürük yok! Bisiklet sarı - kırmızı diye Polis Mehmet Şaban takılmıyor bana, hatta Kemal Alaman bisikletin önünü dikip Omorfo’yu bir uçtan diğer uca dolaşmıyor olabilir. Bisikletle ve süratle Kapalı Pazarın içinden geçerken meyve - sebze - et kokuları vurmuyor olabilir yüzüme. Ama ben hala toprağı kazdığımda antik kent bulacağıma inanıyorum.

Biliyorum bu gün Haziranın On sekizi.

Ve hala, tatil, karne ve bisiklet sevinci ile çarpan heyecanlı yürekler var.

Biliyorum!

  

18.06.21

VATAN GAZETESİ

Reşat Kansoy