Kıbrıs Türklerinin gerek toplumsal gerekse bireysel olarak 1974 öncesi genel ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmişlik düzeyleri bugünlerdeki durumlarıyla kıyas kabul etmeyecek kadar alt seviyelerdeydi diyebiliriz.
Kıbrıslı Türklerin fert başına düşen ortalama gelirlerinden tutun, Kıbrıslı Türk işletmelerinin sayısına kadar ekonomik gelişmişliğimiz çok düşük sayısal değerlerle ifade edilebiliyordu.
Doğaldır ki yukarıda anlatmaya çalıştığım tablonun baş sorumlusu, yıllarca adanın tamamının yüzde üçlük bir bölümüne hapsedilmiş olarak yaşamaya zorlanmış olmaktı.
Bu “direniş yılları” olarak da bilinen 11 yıllık zaman dilimi içerisinde geleceğe dönük olarak yapılan en büyük yatırım, Kıbrıslı Türk gençlerine Türkiye üniversitelerinde burslu olarak öğrenim yapma fırsatı verilmiş olmasıydı. En büyük yatırım insana yapılan yatırımdır sözünün çok doğrulandığı 1974 sonrasında, hızlı bir kurumlaşma ve kalkınma seferberliğinde adaya üniversite mezunu olarak dönmüş gençlerimizin payı çok büyüktür.
Yıllarca yarı-askeri bir yönetim altında yaşamak zorunda kalmış olan Kıbrıslı Türk toplumunda demokratik geleneklerin yerleşmesi ve uygulanmasında adaya dönen okumuş genç nüfusun çok büyük rolü ve fedekarlıkları da olmuştur. Yaşanılan dönemlerin yöneticileri tarafından ideoloji noktasında beğenilmese de , sol ya da solculuk adına hareket eden gençlerin halka yönelik giriştikleri partileşme, eleştiri ve muhalefet etme çabaları sosyo-ekonomik açıdan Kıbrısın kuzeyine özgü dengeler yaratmıştır.
Bu dengeler çoğu işverenler tarafından hala beğenilmese de, adada bir Kıbrıslı Türk nüfusun barınabilmesini, tutunabilmesini sağlayarak, daha iyi bir yaşam için mücadele etmenin değerini ve yollarını da yeni nesillere göstermiştir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde hızla artan üniversite sayesinde nüfusumuzun hızla artan eğitim ve kültür düzeyi, ekonomimizde beklenen gelişme ve açılımaları yaratmada istenen katkıyı yapamasa da, gittikçe daha da devinim kazanan bu potansiyelin, dünya standartlarını yakalayabileceği ciddi bir varsayım olarak ortadadır.
1974 sonrasında ciddi olarak başarılı çalışmalar yapmış, dünyaya açılabilmiş kurumların başında turizm ve eğitim kurumlarımız gelmektedir. Bu hizmet sektörlerinin dünyanın talebi doğrultusunda sayısal olarak çoğalmanın yanında, nitelik yönünden de gelişerek hizmet üretimine katkı koymaları, kuzey Kıbrıs ekonomisininde daha faza istihdamın yollarını da açacaktır.
Kıbrıs dışındaki yabancı ülkelerde, özellikle AB ülkelerde birçok dallarda başarılı olarak çalışmakta olan genç insanlarımıza da ülkelerine dönebilecekleri cazip olanakların yaratılması görevi, tabii ki en başta hükümetlerin görevi ve yönlendiriciliğinde olmalıdır.
Üretilebilecek herhangi mal veya hizmetlerin kalite ve fiyat olarak dünya standartlarını yakalaması, dış dünya ile aramızda kısıtlayıcı olarak görülen engelleri otomatik olarak ortadan kaldıracaktır. Bu noktada kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Kıbrıslı Türklerin, ekonomileriyle , sosyal ve kültürel yapılarıyla Kıbrıstaki statüko nedeniyle yaşamak zorunda oldukları kırılganlıklar olsa da, son yaşanmış 44 yıl içerisinde edindikleri iç ve dış deneyimleri ile , yarattıkları değerlerin de üzerine basarak daha ileriye hamleler yapabilecek potansiyeli taşıdıkları açık bir veridir.
Şu anda görevde olan ve son 20 yılın çok önemli iç ve dış siyasal ve ekonomik olaylarını yaşayarak ve görev alarak deneyimlemiş Kıbrıslı Türk liderliği, yine halkımızdan aldığı dinamizmle çıktığı yolda, olağanın yanından olağanüstü başarılar da yakalayabilecek donanımdadır.
Stratejik bir yol haritası ile Kıbrıs Türk halkının yolunu açmanın, görünür kılmanın adamıza getireceği denge; Kıbrıs sorununa adil ve yaşayabilir bir çözüm de getirebilir..Getiremezse, en azından adadaki ve bölgemizdeki barış ve istikrarın korunmasında ve güçlendirilmesinde tarihsel katkıda bulunmuş olur.
Hergün daha da fazla maharetli ve işbilir kolların sıvanacağını ve denizlerdeki enerji zenginliklerini de zaman içerisinde kullanarak, güçlü bir Kıbrıslı Türk toplumunun adada, bölgede ve dünyadaki yerini almaya her zaman aday olduğunu göstermenin tam zamanıdır.
AB de ABD de bölge ülkeleri de karşılarında Kıbrıs adasında yüzyıllardır varlığını ve asli kuruculuğunu koruyarak yaşayan bir Kıbrıslı Türk Halkının varlığını görmek zorundadır. Bundan öte bizler de göstermek zorundayız..