Elimin altındaki Meclis tutanaklarına göre, Meclis’in 7 Aralık 1973 tarihli birleşimde, Fuat Veziroğlu ile Dr. Şemsi Kâzım’ın önerdiği “1974 Bütçesi içinde köylü, çiftçi ve memurun yeri” konulu bir genel görüşme yapıldı. Bu birleşimde ben de değişik konulardaki görüşlerimi yansıtan, bütçe ile ilgili görüşlerimi yineleyerek içinde bulunulan durumun bir değerlendirmesini ve köylü, çiftçi, memur sorunlarını da içeren uzunca bir konuşma yaptım. Elbette ki o günün durumuna ve koşullarına uygun bir konuşma idi. Kısa bir girişten sonra söylediklerim tutanağa şöyle geçmiş:
“Kısa bir süre önce hayat pahalılığı konusunda bu kürsüden söylenenleri hatırlamamak mümkün değildir. Bugünkü konuyu eleştirirken, toplumumuzu bir bunalıma getiren hayat pahalılığını göz önünde bulundurmadan doğru bir yargıya varmak imkânı yoktur. Bu noktada sayıları konuşturmakta yarar vardır.
Hayat pahalılığı, 1970'den itibaren devamlı yükselmiş ve bugün yüzde kırk üçe ulaşmıştır. Bundan altı ay kadar önce Rum İstatistik Dairesi’nin yaptığı açıklamaya göre, Kıbrıs'ta beş üyeli bir ailenin ortalama bir hayat sürdürebilmesi için kasabada veyahut şehirde yüz elli lira, köyde seksen sekiz lira geliri olması gerektiği belirtilmiştir.
Diğer taraftan enflasyonist gidiş bütün hızı ile devam etmekte, hayat pahalılığı her geçen gün biraz daha artmaktadır. Bu şu demektir ki, önümüzdeki günler ve aylarda bu gidiş devam edecek, hayat pahalılığı daha dayanılmaz bir hal alacaktır. Esasen yukarıda verdiğim rakamlar ışığında aylarca önce tespit edilen yüz elli lira ve seksen sekiz liralık ailevî geçim tabanları bugünden kıymetini kaybetmiştir ve bu gidişe göre önümüzdeki aylarda daha da kaybedecektir. Bu, bizim anlayışımıza göre bir bunalım demektir. Böyle istikrarsız ve paranın satın alma gücünü devamlı surette kaybettiği devrelerde yük, dar ve sabit gelirli zümrelerin omuzlarında kalır. Çünkü bu zümrenin eline geçen para sabit kaldığı halde hayatını sürdürebilmesi için gerekli para miktarı durmadan artar, denge kaybolur. Denge kayboldu mu huzursuzluk artar. Bu huzursuzluk aileyi ve dolayısıyla toplumu sarar, bunalım başlar. Bizim bugün içinde bulunduğumuz durum budur. Burada bunun sebeplerini araştırmanın gereği yoktur.
Bu kısa değerlendirmeden sonra doğrudan konuya girmek istiyorum.
Kısaca özetlemek gerekirse, bütçe bir devletin veya yönetimin bir yıl içinde yapmayı plânladığı hizmetlerin kanunî bir belgesidir diyebiliriz. Devletin sadece asker, polis ve hâkim olduğu devrelerde bütçenin kapsamı dardı. Bugün ise devlet yüklendiği birçok hizmetleri bu bütçe ile plânlamak durumundadır. Modern anlamda bütçe, devletin iktisadî, malî, sosyal ve diğer politikasına yön verir ve sosyal barışı temin gayesini güder veya gütmelidir. Bu ise, devletin veya yönetimin iktisaden zayıf durumda olan zümreleri desteklemesini gerektiren bir husustur. Bilhassa şimdiki gibi bunalım devrelerinde bütçe, bu bunalımı giderme, önleme ana gayesini taşımalıdır. Durum apaçık ortadadır.”
***
Ülkenin genel ekonomik durumunu ve sosyal devlet anlayışımı belirten yukarıdaki alıntıdan sonra, 1974 bütçesi içinde memurun yerini şöyle dile getirmişim: “Gerek basın yolu ile gerekse bu Meclis kürsüsünden kamuoyuna yapılan açıklamalar, memurlara 1974 malî yılında tatminkâr sayılabilecek bir artış verileceği yönündedir. Ama tatminkâr sayılabilecek artış nedir? Ne nisbettedir (orandadır) ? Bu belli değildir. Kaldı ki hayat pahalılığı canavarı bu artışı da yutmuş durumdadır ve artışın verileceği güne kadar daha da yutacaktır. Birbirimizi aldatmaya lüzum yok. Verilebilecek artış sınırlı olacağına göre bu artıştan bugün bir nevi hayatta var olma, insanca bir yaşama mücadelesi vermekte olan alt kademedeki memurları düşünmek mecburiyetindeyiz. Bunun için, memur maaşlarına zam yapılacaksa, ki yapılması şarttır, elzemdir, ilk hedef, tabanı yükseltmek olmalıdır. Biraz önce ifade ettiğim gibi Rum tarafında aylarca önce yayınlanan bir istatistikte, ortalama bir ailenin geçimi için yüz elli lira gerektiği belirtilmişti. Biz, kurtuluş mücadelesi veren bir toplum olarak, yüz elli liradan da vaz geçtik. Fakat bu tabanı hiç olmazsa yüz lira olarak tespit etmek zorunluluğu vardır. Şüphe yoktur ki, en iyi ve kestirme yoldan bizi hedefe götürecek çare bütün memurları kadrolarına, baremlerine oturttuktan sonra barem içi artışlarını ve yüzde kırk üç nisbetinde hayat pahalılığı tahsisatını bir çırpıda vermektir. Memur meselesini ideale en yakın olarak bu şekilde halledebiliriz ve bunun için de ciddi tedbirler düşünmek şarttır. Ancak yukarıda da ifade ettiğim gibi, birbirimizi aldatmağa, hayal kurmağa da gerek yoktur. Bütün belirtiler, memura ancak nisbî bir artış verilebileceğini bir ihtimal olarak göstermektedir. Gerçek bu olduğuna göre halledilmesi gereken konu, muhtemelen verilebilecek olan nisbî artışın ne şekilde ve kimlere ne nisbette verileceğidir.
Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; ben, verilebilecek zammın, bütün memurlara belli bir nisbet içinde verilmesine şiddetle karşıyım. Çünkü tüm memurlara aynı nisbet içinde verilecek bir artış, bugünkü bunalıma çare bulmayacak, dar gelirli zümre hayat pahalılığı canavarı karşısında yine aciz ve perişan durumda kalacaktır. Yukarıda taban gelirin yüz lira olarak tespit edilmesini önermiştim. Bu önerimin ışığında, bir çırpıda barem içi artışlarla hayat pahalılığı tahsisatını verebileceğimiz güne kadar verilebilecek artışların, bu taban esas alınarak dağıtılmasını en doğru hareket olarak görüyorum.
Önerim şudur: Yüz liranın altında kalan tüm memurlara, barem içi artışları ve hayat pahalılığı tahsisatı, dağıtılabilecek eldeki meblâğa göre bu miktara, yani yüz lirayı bulacak şekilde verilmeli ve ancak elde fazla para varsa yüz liranın üstündekilere de pay ayrılmalıdır. Fakat artışın verileceği tarihteki hayat pahalılığı tahsisatı ve barem içi artışlar tam olarak yüz liranın altındakilere verilemedikçe, bu tabanın üstünde kalanlara da artış verilmesi sosyal adaletle bağdaşamaz.
Bunun uygulaması şu şekilde olabilir: Elimizdeki para hangi tabanı tutturmaya yetiyorsa, alt kademeden başlamak üzere bu tabana getirecek artış nisbeti esas alınır ve bu nisbet gittikçe düşürülerek bu tabana girebilecek memurlara uygulanır. Hayat pahalılığı tahsisatı bugün yüzde kırk üç nisbetindedir. Uygulamayı bu nisbet üzerinden yapacaksak, en alt kademedeki memurlara, bu yüzde kırk üç nisbeti eldeki paraya göre tespit edilecek tabanı aşmayacak şekilde verilir. Artış nisbeti, aynı ilkelere sadık kalınarak kademe kademe düşürülür. Bu şekilde tespit edilecek tabana tüm memurlar ulaşmış veya hiç olmazsa yaklaşmış olur. Ancak, her halükârda hiçbir memurun maaşı, asgari geçim indeksinin altına düşmemelidir.
1974 bütçesinde memur için samimi olarak düşündüğüm ve önerim şudur. Şayialara göre tüm memur1ar için yüzde yirmi veya yüzde otuz gibi sabit bir artış düşünülüyorsa, bugünkü şartlar içerisinde bu çok gayrı âdil olur ve bunalıma çare getirmez. Böyle bunalım devrelerinde Yönetim’in ana gayesi, bunalımın yükünü en çok çeken zümreyi destekleme olmalıdır.”
***
Tutanaklara göre konuşmam bu kadar! Yıl 1973 Aralık ayı ama söylediklerimden rakamları çıkarsanız bugün için de geçerli olur.
Somut olarak hayat pahalılığı ödeneği konusunda söyleyeceğim şudur: 1973’teki konuşmamda belirttiğim gibi, özellikle enflasyon oranları yüksekse hayat pahalılığını herkes için tek yüzdelik üzerinden vermek kadar yanlış, adaletsiz ve vicdansız bir uygulama/politika olamaz. Bu uygulama alt ve üstteki makası açtıkça açar. Günümüzde bu uygulama ile üst düzeyde maaş alanlar her ay bir asgari ücret artış alabilirken, asgari ücretli kahve-çay parası denebilecek kadar az artış alıyor. Olmaz olamaz öyle şey!
Son olarak bir hatırlatma yapayım: 1973’te Kıbrıs Türkleri’nin ayrı bir ekonomisi yoktu. Kıbrıs Lirası tedavülde idi, Türk TL geçerli para birimi değildi. Yani %43’lük enflasyon TL’den kaynaklanmıyordu. Paranın yönetimi Rum Yönetimi’nde idi, Türkiye’den bize dövizle ve Rum Merkez Bankası yoluyla yardım gelirdi.