Kıyımdan geçtik biz, kıtlıktan.
Yalnızdık ve düşürmedik insan olmanın onurunu yere.
Kavurduk kendi ciğerimizi kendi yağımızla da, vazgeçmedik kendimizden.
Biz, ne zaman mı fark ettik direnmenin güzelliğini? Bâb-ı Âli Kıbrıs ceziresini Başpiskopos eliyle yönetme kolaycılığına yatınca.
Yok hayır dert olmadı bize adanın geçici adıyla İngiltere’ye kiralanması, lakin gelince Kralın, Kraliçenin orduları ateş düştü ciğerimize.
O gün katmer katmer güllere karanfillere, mersine, defneye, şinyaya*, hurmaya, zeytine ant içtik, istemiyoruz diye ne üstümüzde efendi ne altımızda köle.
Dokuz yüz ön dört oldu. "İşgal" dedi İngiliz.
Su verdik direncimize.
Çok geçmedi sürdü İngiliz donanmasını Çanakkale'ye, "Geçilmez" dedi Kemal Paşa, yanındaydık karınca kararınca da olsa.
Toplaştık dokuz yüz on dokuz Mayıs’ında, Akdeniz’den baktık sevgiyle ta Karadeniz’e, Kemal Paşa denen yiğide düşürdük gönlümüzü.
Elde olanı, avuçta olanı çevirdik akçeye de yolladık Kemal’in askerlerine, yetmedi çektik kürekleri de vardık İstiklâl Harbine.
Yendi yedi düveli Mustafa Kemal, Kuvayı milliye, bayram oldu bize.
Varsın Misakımillî'nin dışında kalalım dedik.
"Ya İngiliz olun" dedi Kral, Kraliçe, "Ya da yolunuz açık olsun, aha vapur binin gidin Türkiye’ye."
Az birazımız gitse de kaldı kök ve gövde yurt bildiği Kıbrıs toprağında.
Kökümüz sağlam sürüp yapraklandı, dallarımızda direndik kendimiz kalarak yıllarca yapayalnız ve yoksul.
Komşularımız Elenler "Ada bizim" dediler yürüdüler üstümüze, bağlamak için memleketimizi uzak bir yere.
Dikildik ve yeniden başladık.
"İstemeyiz üstümüzde sahip, altımızda köle" diye.
Silah çektiler, üstümüze ateş ettiler.
Direndik ateşe ateşle, teslim olmadık ve teslim olmayan alınamaz teslim.
Yıllarca direndik, sonra bir gün gönül dostlarımız, doğal ve kültürel kardeşlerimiz sökün etti denizden.
"Bitti" dedik. "Oh bee" dedik.
"Hürriyet güzel" dedik.

Ve yeniden söylüyoruz "Hürriyet güzel."
Kıbrıs Türkleri/KKTC yurttaşları bu bedeli daha kaç nesiller boyu ödeyecektir?
KKTC Türkiye’nin bir ili değildir ve olmamalıdır da, kendi bağımsız devletini korumayı tercih etmelidir ama bu konuda Türkiye devleti ve halkı/halkları, kamuoyu, medyası ve siyasetinin üzerlerine düşen ve titizlikle yerine getirmeleri gereken vazifeler vardır.
Misal olarak, KKTC’nin siyaseten ve ekonomik, özellikle de kültürel bağımsızlığı Türkiye devleti siyasi partileri halkı medyası tarafından gözetilmelidir.                             Hiç kimsenin “Kıbrıs stratejik bir meseledir” deme hakkı yoktur, olmamalıdır. Olmamalıdır çünkü Kıbrıs Adası üzerinde ot bitmeyen bir toprak parçası değildir.                                                                                                  Kıbrıs Türkleri/KKTC yurttaşları da insandır ve insanlara “stratejik şey” muamelesi yapmak doğru değildir.                                                                                           Ağzını açan Türkiye siyasetçilerinin KKTC’yi Türkiye’nin bir vilayeti/ili olarak gördüklerini açığa çıkaran demeçleri artık bir karabasan gibi üstümüze çökmektedir.                                                                                          Bu yetmezmiş gibi KKTC topraklarının Türkiye vatandaşları için yazlık/tatillik ev yapılacak/satın alınacak arsa olarak görülmekte olması da ayrı bir sorundur. KKTC toprakları Türkiye’nin sonradan görme zenginleri için arsa olsa da bizim vatanımız, memleketimiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, yanında KKTC Cumhurbaşkanı otururken KKTC artık yok biz onu KTD ( Kıbrıs Türk devleti ) yaptık mealinde bir şey söyledi iki gün önce. KKTC Bizim Kıbrıs Türk halkının memleketi, bırakın da adımıza biz / Kıbrıs Türk halkı karar versin
Türkiye siyaseti ve medyası KKTC konusunda daha dikkatli olmalıdır, eğer bu dikkat gösterilmezse KKTC devletinin erozyona uğraması  kaçınılmazdır.                    İstemiyoruz ne üstümüzde sahip ne altımızda köle.
Halkız biz, Kıbrıs Türk halkı ve yaşayacağız barış içinde bütün halklarla, yan yana Elen komşularımızla dostça ve Türkiye ile kardeşçe.