Kıbrıs Türklerinin Türkiye ile gönül bağı çok sağlamdı ve tartışılamazdı.
‘ Ne çıkar aramızda Akdeniz varsa                                                                                                                                 Ne fark var aramızda                                                                                                                                                     Hep aynı sınırlarda sıvanmışız                                                                                                                                    Kimimiz “ölürken” diyoruz                                                                                                                                     Kimimiz “ölürkana”.
Süleyman Uluçamgil’in bu şiiri Türkiye siyasetçilerine diplomatlarına                               Büyük elçilerine kulak küpesi olmalıydı.
Olmadı bu güne kadar ve gerek KKTC gerekse Türkiye hükümetlerinin özensiz politikaları bu gönül bağını sarstı, örseledi hırpaladı.
Umalım ki yeni atanan Türkiye Büyükelçisi yıpranan ilişkilerin düzelmesi için uğraşsın. Bu elbette ki tek tarafın gayreti ile değil her iki tarafın da titizlikle özenle dikkatli bir şekilde yürüteceği politikalara bağlıdır.
Evvel emirde KKTC hükümeti en küçük sorun karşısında bile hemen Anavatan yapar deyip 3 dönüm bostan yan gelip yat Osman zihniyetini bırakıp kendi sorunlarımızın çözülmesine talip olup çözmeye uğraşmalı ve başarmalıdır.
Toros dağlarından düze akıtılıp ve deniz aşırılıp Geçitköy barajına akıtılan suyu 10 yılda Geçitköy barajından Güzelyurt’a bile taşıyamayan ve yetiş anavatan diye ağlaşan hükümetlerden haklı olarak bıkıp usanmış olmalıdır Türkiye.
Sanırım ki rüştünü ispatlayan bir KKTC’nin varlığı Türkiye’ye ikna edici bir şekilde gösterilirse Türkiye Hükümetleri ve dolayı ile de Türkiye Büyükelçiliği KKTC’nin iç işlerine karışma ve Kıbrıs Türkleri adına kararlar alma yanlışını son on yılda sergilediği gibi sergilemeyecektir.
Canımızı yakan bu karışmalarda bir partinin Büyükelçiliğe bizim partimizin iç işlerine müdahalet , ne olur et yoksa memleket elden gider mealindeki yakışıksız ve doğru olmayan zihniyetlerinin payı az değildir hatta çoktur.
Son dört kurultayına müdahaleyi bizzat davet eden bu konuda yalvar yakar olan sığ siyasetçilerin varlığında hem fikiriz.
Yeni atanan Büyükelçi göreve başladığında demokrasinin bütün kurumlarını ve zihniyetini tıkır tıkır işleten partiler görürse, o işi öyle değil böyle yapın deme gereğini duymayacaktır.
Evet Türkiye’nin iç işlerimize karışması canımızı yakıyor canımızı sıkıyor ve fakat kendi kendimize de sormak gerekmiyor mu.
Başta şu andaki hükümetimiz olmak üzere mesela Kıbrıs sorunun çözümü hakkında ne düşünüyorlar, yoksa Anavatan varken bize düşünmek düşmez diye yan gelip yatıyorlar mı.
Görüntü biz düşünmeyiz Anavatan ne derse biz de onu deriz zihniyetinde oldukları yönündedir.
Bir düşünelim, bir köy top sahasının tuvaletini yapmak için mali ve iktisadi iş birliği protokolüne X köyün top sahasına WC yapımını madde olarak koydurursanız, önce bu ne diye şaşırırlar siz ısrar edince kabul ederler ve size WC yaparlar.
Sonra...