İlk ve orta çağda köle savaşlardan sonra esir alınan savaşçılardı.
Bu esirler sonradan toprak ağalarının köleleri olmuştur.
Köle boğaz tokluğuna yaşayan ve ücretsiz çalıştırılan daha çok tarım işçileri idi.
Ve sürekli tutuklu olarak yaşatılıyorlardı çiftlik ağalarının gözetiminde.
O insanların her biri bir köle onların doğum belgeleri yok kimlikleri yok birbirlerinden farkları yok karıncalar kolonileri gibi sadece sahipleri var.
Birey bile denmez herbirine kölelerin ne halkları, ne milletleri ne de ülkeleri vardı.
Örgütlenme hakları yoktu buna karşı toplum halinde olduklarından çok basit sosyal kuralları vardı.
Özetle çiftliklerdeki köleler insan değeri bile taşımazlardı özellikle orta çağın feodal düzeninde hayvanlar kadar itibarları bile yoktu eşya gibi, satın alınırlar veya satılırlardı...
Hatta toprak el değiştiğinde Köleler de toprakla birlikte el değiştirilirdi.
Bu sosyal nizam ve statü Yeni Çağ sanayi devrimine kadar devam etmiş,(1848)
Bir gün bir ferman okunuyor köleliğin kaldırıldığına dair.
Ama sevinçleri bile geç algılandı bu mutlu devrime.
Çok geç uyandılar özgürlüğe.
Çünkü hemen silinmedi kölelik beyinlerden ve sosyal yapıdan.
Bunun için zaman gerekliydi daha fazla.
Bilahare sanayinin hakimiyetiyle köleler kapitalizmin bir parçası olmuştur.
Kölelik yüzyılımızda bireysellikten koparak zengin ve fakir ülkeler arasında oluşan bir sosyal fenomen olmuştur.
Borçlanmaya mecbur edilen fakir devletler zengin devletlerin köleleri gibi kullanılmaktadır.
Böylece yüz kızartıcı bireysel köleliklerin yerini köle devletler almıştır.
Aslında köle gibi kullanılan devletler de yasal KÖLELERDİR.