Lise Diplomamı aldıktan ve Türkiye Üniversitelerine Giriş sinavımı başarı ile geçtikten sonra o zamanki kurallar gereği Türkiye'de herhangi bir Devlet Üniversitesinin  herhangi bir bölümüne sınavsız kayit yapma hakkımız vardı. Sadecs özel yetenek gerektiren müzik, resim,beden eğitimi,gibi bolümler dışında her herhangi bir üniversitenin her bölümü bize açiktı.
Tıbba girmeyi istemiştim.Fakat öğrendik ki tıp uzun bir  öğrenimi gerektiriyirdu.Altı yılda pratisyen doktor olunurdu. Ardından herhangi bir tıp dalında ihtisas yaparak uzman doktor olunurdu...Anılarım içeriğinde göz doktorluğunu hayal ettiğimi ve nedenini okurlarımla paylaşmişım.
Aileme bu hayalimden söz ettiğimde anne ve babamla konuyu ciddi olarak değerlendirdik..Öğrenim süresi  ailemi çok düşündürdü.İhtisasla birlikte sekiz-on yıllik süre onları çok endişelendirmişti... Çünkü ailemizin geçim kaynağı babamın berber dükkanı idi...Başka ek geliri yoktu ailemin. Ufukta burs almak gibi olasılık da yoktu.Zayıf bir olasılığa dayanarak böylesine uzun bir yola çikamazdım. Tıp hayalim bu görüşmemizden sonra bitecekti. Ama uzun süreli hayaller kolayca insanı terketmez.Bir uhdeye dönüşür,hatta çoğu kez bir ömür boyu devam eder bu uhde. Ve bir bakarsinız ki günün birinde yakalanan bir fırsaf değerlrendirilir. 
Böylece kapanmış bir defter yeniden açılır... Açılmaz ve uhde devam ederse bir gün bir evladınızda hayalinizin gerçekleştiğini görür ve benzeri mutluluğu yaşarsınız.Ne yazık ki benim hayatımda böyle bir durum olmadı. Çocuklarıma meslek seçme konusunda baskı  yapmayı gerek bilimsel olarak doğru buldum ne de bu yolu demokratik bir tavır olarak niteledim. Üç evladım da  yüksek öğrenim yaptılar.Ama hiç biri tıbba yönelmedi  ve kendi istedikleri branşlara girdikten sonra mesleklerini seçtiler.Seçtikleri mesleklerde ne kadar mutlu olduklarını bilme olanağım yoktur ama hiç değilse akibetlerinin sorumlusu hiçbir zaman ben olamayacaktım... Bana gelince maddi gerekçeler nedeni ile tıp öğrenimini seçemedim. 
Meftunu olduğum Felsefe öğrenimini seçecektim ilride ama bir gün gelecekti ki psikolojiyi uzmanlık dalı olarak seçeceğim için bu seçimim bana Ankara Tıp Faküktesi Psikiyatri bölümünün kapısını aralayacaktı. Çünkü yardımcı ders olarak psikiyatriyi seçme hakkım vardı Fakültenin üçüncü sinınıfında...Doktor ünvanı alamıyacaktım ama iki yıllik staj süresince teorik ve  pratik dersler alacaktım.İki yıllık Staj bitiminde sınava girerek bir psikiyatri sertifikasına sahip olacaktım.
Psikiyatri bilgi birikimim gelecekte hem öğretmenligim için, hem de özel,yaşamım için çok yararlı olacaktı. Doğrudur bu tesadüf bir hayalin gerçekleşmesi olmıyacakti ama ama geride kalmış bir hayal kırıklığının olumsuz etkilerini hafızamdan silip götürecekti... Lise sonda iken çok takdir ettiğim ve çok da sevdiğim bir kimya öğretmenimiz vardı...
Dersine çok hakimdi.Dersleri disiplin ve ciddiyet içinde geçerdi.Ders verirken aktör gibi bir ders anlatimı vardı.Bayağı dersini anlatırken heyacanını dili ve bedeni ile aksettiriyordu.Çoğu korkardı kimyadan veya ismi Bahaeddin Başar olan kimya hocamızdan.... Bense aksine kendisini de severdim dersini de...Onun da benimle özel olarak ilgilendiğini hissediyordum. Her halde oğrenci sevdiği öğretmenin dersini de severdi. Ben bu gerceği öğretmenliğim biyunca da gözlemlemiştim. Kimya dersini sevmiştim.Kimyaya hep yazarak çalışmakta idim.
Bu tarzda daha kolay öğrenmekte olduğuma inanıyordum...Sinavlarda hep yüksek not almakta idim... Bu dersten sınıfın en çaliskan bir ,kaç oğrencisiyle kolayca yarışabiliyordum....Hatta bitirme sinavlarinda Kimya dersinden tam not , yani on almıştim.Kimya öğretmenimiz sınıf dışında sınavdan sonra bir gün yanıma gelerek avcu ile iki kez tepeme vurararak bana "sünger kafalı" diyerek sevgisini ifade etmişti.Gerçekten o yaşlarımda şımdiki seyrek kırlaşmış saçlarim yerine, kumral-sarı kıvırcik saçlara sahiptim... 
Bir gün hocamla yine karşılaşmıştık..Bu kez konumuz farklı idi. Hocam ısrarla Yüksek Kimya Mühendislik Bölümünü seçmemi önermişti.Veya Fen Fakültesinde dört yıl süreli kimya bölümü de olabilirdi.Böylece tekrardan bir akıl karışıkliğı yaşamıştim.
Ta ki Ankaraya gidip Türkiye Milli Eğitim Bakanlıği,Talim Terbiye üyeliği görevi yapan büyuk teyzeoğlu Hüseyin Yıldırım abimle buluşana kadar. Abim bana hangi bölümü seçeceksin diye sorduğunda, Kimya bölümünü dedim.Bunun üzerine mezuniyet bölümümü sordu.Edebiyat bölümü deyince.Zor olacağında ısrar etti...
Zaten ben de Felsefeyi seçmek için bunu bir firsat  addederek Dil Ve Tarih Coğrafya Fakültesinin Felsefe bölümunü seçecektim. Rahmetlik Hüseyin Yildıfim ağabeyimle bu görüşmemizden sonra kesin kararım  Felsesfe olacak ve bu kararımı gerçekleştirecektim.
(Devam Edecek)