VEHBİ KOÇ YURDU UĞUR GETİRMİŞTİ:
Vehbi Koç Yurdunda kalmak bir ayrıcalıktı.Ankara yurtlarının en komforlusuydu.Odalarının bir kısmı tek kişilik,bir kısmı dört kişilikti.Fiyat farkları vardı.Tek kişilik olan odalar daha pahalı ama buna karşın daha komforlu idi..
O zamanki para ile aylık bedeli 94TL.Hemen hemen burs paramın yarısı kadardı.
Ama buna değerdi.Masa,sandalye,gardrop,lavabosu vardı.
Soğuk,sıcak suyu eksik olmazdı..Bana göre ideal bir yurttu.Lokanta,berber ve terzi dükkanları yurttakiöğrencilere  para mukabili hizmet veriyordu.
Gerçi müstakil ev yaşamı da başkaydı,memnunduk.Ama sınavsız geçen 3.sınıf için uygun olabilirdi.Çünkü kural diye bir şey yoktu ev yaşamında..İsteyen istediğini yapardı.Çalışma masamız bile yoktu oturup çalışmak için.. Yataklarımızda ders çalışıyorduk... Özgürlüğün tadını çıkarabilirdi insan,o kadar.Zaten vaktim daha çok ev dışında geçerdi.Ev sanki bir uğrak yeri idi.Ve de yatı için kullanılan bir yerdi. Okulumuz oturduğumuz eve çok yakındı..
Çalışmak için okul kütüphanesinden yararlanmak daha uygun bir seçenekti.Gerektikçe ihtiyaç duyduğum kitaplardan yararlanabilirdim...Hatta asistanlarla ders konusunda bilgi ve görüş teatisinde bulunabilirdim..Asistanlarla arkadaş kadar yakındım...
Hedef son sınıfta iki yıl birikmiş dersleri içerecek bitirme sınavlarında başarmak..Bu sınavların öncesinde mezuniyet ve tezimin onaylanması lazımdı.Bir de yardımcı derslerim vardı sırada...Biri psikiyatri idi.Ankara Tıp'ta.Diğeri ise ekomomi idi...Ziraat Fakültesinde.

27 MAYIS ENGELİNİ ATLATABİLDİK
Psikiyatri Sınavı öncesinde 27 Mayıs İhtilali olmuştu..Sivil yönetim devrilmiş yönetime asker geçmişti.
Bir anlamda demokrasi sümen altı edilmışti.
Tam da darbenin ertesi günü Ankara Tıpta,psikiyatriden sınava girecektik.Haliyle sınavlar da askeri yönetim tarafından ertelenmişti.Bu sınava çok iyi hazırlanmıştım.Aynı sınava girecek başka arkadaşlarım daha vardı.Onlar da bu duruma çok üzülmüşlerdi.Bazan çok çabuk verilen ani kararlar mucizevi sonuçlar verebilirmiş .Biz de hiçbir şey olmamış gibi sınava girmek için Ankara Tıp Fakültesinin yolunu tuttuk.Doğru idareye giderek derdimizi anlattık.Ve söyledik ki biz bu sınava iyi hazırlandık.Hatta sınavdan sonra Kıbrıs'a dönmek için biletlerimizi kestiğimizi söyledik.Yalan da değildi..28 Mayıs tarihli uçak biletlerimiz kesilmişti.
Hocamız Doçent Dr.Kıyas Ünsal bey nazik ve anlayışlı bir insandı..İkna olmuş gibiydi.Ve beş dakika beni bekleyin dedi.
Sanırım üst makama danışıp yanımıza döndü.Verilecek  belgeye sınavların yasaklanmasından bir gün önceki tarihi kullanmak için karar vermişlerdi..Hemen sözlü sınava girdik  
İyi de notlar alarak psikiyatri sınavını atlattık.O gece bunu bir grup arkadaşımla kutladık.Ve hemen ertesi gün Ankara'yı tanklarla,toplarla,bölük bölük askerle bırakarak Kıbrıs'a uçtuk...

EV YAŞAMINDAN YURT YAŞAMINA DÖNÜŞ
Ev yaşamından yurt yaşamına dönerken aslında gözümüz evde kalmıştı.Çünkü ev hayatında kural diye birşey yoktu.
Biraz varsa da kuralları biz koyabilirdik.Bu nedenle ev  hayatı bir anlamda özgürce yaşam demekti.
Ama amaç bizim için özgürce yaşamak olmamalıydı.
Artık son sınıfa gelmiş,dayanmıştık .Yaklaşık 16-17 yılık öğrenim hayatımızın hasadını alacaktık.Ve bu durumda Üniversite Bitirme Sınavlarına ciddiyetle hazırlanmamız gerekiyordu...
Ev, kuralsız ve özgürce bir yaşam olarak tercih edilebilirdi, ancak başarının da koşulu disiplindi....Disiplin de ancak kurallarla oluşabilirdi sadece.
Bu nedenle iyi bir ögrenci yurdu başarılı bir öğrenim yılı geçirebilmemiz için şart olmuştu. Kurallar pek sevilmeyebilir insanlar tarafından.Ama disiplin olmadan da başarı olmaz... Kurallar başarı için vardır.Artık son sınıfa gelmiş ve dört senenin hasatını almak zarureti vardır. Çünkü bunca zahmet,bunca emek,didişme boş yere değil.Bir diploma içindi sadece...Bu nedenle kurallı bir yaşama dönerek finişe geçip  ipi göğüslemek boynumuzun borcu idi.. ilkokuldan başlayıp
Fakülte 1961 yılı Haziranında son bulacak bir maratondu, yüksek öğrenim. Ben bu maratonun finişine yaklaşmıştım. Bu maratonu mutlu bir sonla bitirmek.Ve diploma alarak  öğrenim serüvenimi başarı ile sonlandırmalıydım.
Koç yurduna giriş kolay değildi.Çünkü talep fazlaydı...Son sınıfta olmak da yeterli değildi ama Milli Eğitim Bakanlığında görev yapan Hüseyin Yıldırım abim de devreye girince
Maltepede bulunan Koç yurduna girebildim...
İlk kez Kıbrıslılar da bu yurda girme hakkı kazanmışlardı. Bir ilki başarabilmiştik.
Tek kişilik odam Maltepede yola bakardı...Bir masam bir de sandalyem vardı ,ayrıca gardrobum. Çamaşır sorunu yoktu. Sabahleyin yatağınıza bıraktığınız kirli çamaşırlarınızı akşamleyin odanıza döndüğünüzde,yıkanmış,ütülenmiş bulursunuz.Bunun için ek bir ücret ödemezsiniz.Her şey mükemmel,tıkırında idi..Bize kalan çalışmaktı sadece.
Gözleriniz,beyniniz yorulduğunda pencerenizden sokaktan geçen araç ve insan manzaralarını seyretmek sizi dinlendirebilir.Veya transistörlü radyonuzu açar haber veya müzik dinlersiniz...Ardından yeniden çalışmaya devam...
Fakülte binamız yarım saatlik mesafede idi.Yaya gidip geliyorduk.Taşıt masraflarına gerek yoktu. Zaten o zamanlar Ankara'nın hacmi de nüfusu da küçüktü... Üçyüzbin gibi nüfusu vardı. Bir ders yılı boyunca bey paşa gibi yaşadık bu yurtta.Çok değerli,kaliteli arkadaşlar edindik. Çalışkan,maddi durumları iyi ,seçkin öğrenciler çoğunluktaydı...Her yeri tertemizdi yurdun.Keşke tüm yurtlar böyle kaliteli olsaydı. Ama öyle bir yurdun adı Vehbi Koç olursa yurt bu kadar örnek bir yurt olabilirdi.... Bitirme sinav programı çikmıştı. Artik gezip tozmayı  sınırlamamız ve enerjimizi çalışmaya yöneltmemiz  şart olmustu.Hatta saçlarımızı kazıtarak sınavlar süresince  nerdeyse yurda hapsolduk...Ama istediğimiz oldu.Şahsen tüm sınavlardan parlak notlar alarak mezun oldum...Artık yıllarca hayal ettiğim öğretmenlik kapısı benim için sonuna kadar açılmıştı....Ne kadar sevinsem hakkımdı.
O yıl öğretmen adayı son sınıf öğrencilerine Kıbrıs Türk Maarif Dairesinden başvuru formları geldi..Bu formlarda öğretmenlik için üç tercih yeri seçmemiz isteniyordu. Benim hayalim ta baştan mezun olduğum lisem Namık  Kemal Lisesi idi.Hatta Namık Kemal Lisesinde Felsefe münhali kesindi.Hocam Nejat Malkoçoğlu'nun emekliliği gelmişti.Hatta ve beklenmekte olduğumu da biliyordum...
Fakat çok yakın ve samimi olduğum bir arkadaşım,ismi Mustafa Adaoğlu kendisi Mağusa kazasına bağlı Nergisli doğumlu,niyet ve isteğimi bildiği halde benden Mağusa'yı tercih etmememi istedi...O zamanlar galiba insanın arkadaşlık konusunda hassasiyeti çok farklıydı.En azından ben öyleydim.Arkadaşımın teklifini reddedemedim...Ve gelen forma Mağusa'yı yazmadım.Tercihlerim arasında Felsefe münhali olan Baf vardı...Bafı hiç tanımıyordum...
Yabancılık duyduğum tek kaza idi..Aslında sonradan  böylesine bir fedakarlığın gereksizliğini çok düşünmüştüm. Ama olan oldu ve çok sevdiğim Mağusa'yı arkadaş hatırı için tercih etmemiştim.Sonuçta mezun olup Kıbrıs'a kesin dönüş yaptık.Ve tayinlerin(atanma) çıkmasını beklemeye koyulduk.Bizim kuşak çok kalabalıktı.Orta öğretim kurumlarımızda görev yapan öğretmenlerin çoğu Türkiye çıkışlı idi.Ve çoğu yüksek öğretim mezunu Kıbrıs'lı öğretmenlerle yer değiştirecekti.Türkiye'li öğretmenlerin maaşlarının önemli bir kısmını Türkiye karşılardı.Bu nedenle bu değiş tokuş Kıbrıs Türk Yönetimine önemli bir külfet getirecekti.Sebep bu mu bilmiyorum ama tayinler geciktikçe  gecikmişti..Bunun için öğretmen adayları ile Maarif  yetkilileri arasında bir toplantı düzenlendi.Maarif yetkili sözcüsü tayinlerin gecikme konusu hakkında açıklama yaptı.Bundan sonra öğretmen adaylarından Musfafa Adaoğlu söz alarak Maarife yönelik sert eleştirilerde bulundu.Maarif sözcüsü bu eleştiriden rahatsızlık duyduğunu Adaoğluna ima etti.Bu hadisenin tayinleri etkileyebileceği şüphemi  arkadaşım Mustafa Adaoğluna söyledim.Nitekim kuşkularımda yanılmamıştım.Birkaç gün sonra tayinler yerel gazetelerimizde yayınlandı.Ben Mağusa'ya,arkadaşım Adaoğlu Bafa tayin edilmişti...