Zamanın Turizm, Çevre ve Turizm Bakanı ve şimdilerin Başbakanı Ünal Üstel, sanırım yıllar öncesine kadar yapmadığı en önemli açıklamasını yapmıştı basına. Başbakan Üstel, o zaman Rehberler Birliği ile yapmış olduğu toplantıda çevreye ve çevre kirliliğine, getirilecek zorunlu cezalara ve gerekli yasal düzenlemelere vurgu yapmıştı.
Üstel şöyle demiştgi o günkü açıklamalarında:
“Çevre konusu bu yıl ilkokullardan başlayarak zorunlu müfredata alınacak. Çevre Yasası’nda yapılacak birtakım değişikliklerle, çevreyi kirletenlere karşı cezai yaptırım uygulanmasına başlanacak.”
Esasında toplumsal bir yaramız olan çevre, gerçekten cezai müeyyidelerle rayına oturtulmalı ve insanların duyarsızlıklarına gem vurulmalıdır. Bu kadar çağdaş bir toplumun bu kadar pis bir yaşantıya alışık olması çok büyük ayıp.
Türkiye’de 2011 yılının “KKTC Turizm Yılı” ilan edilmesi çok büyük katkı sağlamıştı o zaman turizmimize. Bir de sağlıklı ve yaygın pazarlamalar, fuarlar ve yeni destinasyonlar.
Ülkede ve dünyada yaşanan koronavirüs belası bir yana, bugüne kadar ülkeye kaç bin turistin geldiğini söyleyemem statistiki veriler önümde olmadığı için. Koronavirüs belası gerilerde kaldı, kalma üzere. Durum bize o mesajı veriyor, otellerin bu sezon doluluğunun yüksek olacağı konusunda.
Yine konuya dönelim... Şayet turistlere o zaman sorsalardı, şikeytleri nedir diye, herhalde çevre kirliliği diyeceklerdi. Herhalde şimdi de aynı gözlemleri ile aynı yanıtı verirler.
Kıbrıs Türkü buna layık mı? Böyle ithamlara veya hayat gerçeklerindeki kendi çirkinliklerinin dile getirilişine razı mı?
Yıllardan beri dilimizde tüy bitti. “Tertemiz bir ülke yaratabilmemiz için, insanları ve çocukları eğitiniz, çevreyi kirletenlere ağır cezalar veriniz” demişizdir. Ama bugüne kadar Çevre Yasası’na kimse el atmadı. İnşallah cezai müeyyidelerin uygulanabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılır. Şimdi iş başında olan Turizm ve Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu’nun da çevreye duyarlı olduğunu biliyoruz. Hele bir de çevreyi kirletenlere ceza kesseler...
Mesela okullara “Çevre Dersi”nin mutlaka bir müfredata konması gerektiği yıllardan beri savunulan bir fikirdi. Çevre tam bir ders olarak girmemişti müfredata maalesef. Sanırım geçen bu uzun zaman zarfında okullara “Çevre dersleri” konmuştur.
Ben eminim... Öğretmenlerimiz kendi ders akışı içinde “Çevre Dersi” için kendilerini hazırlamışlar ve çocukları bu konuda yeni bir geleceğe yönelmelerini sağlamışlardır.
Bir da apartmanlardaki kirliliğe atıfta bulunalım...
Çevre Yasasına yapılacak düzenlemelere acaba apartman yaşantısı da girecek mi? Bu soru gerçekten kafamı kurcalıyor. Benim gibi nice insanın kafasını kurcalıyor. Bugüne kadar apartmanlar için birşey yapılmadığına göre, demek hala yerinde sayıyoruz.
Geçen gün bir doktorun kliniğine gitmiştim... Zeminde bir apartman dairesini klik yapmıştı. Apartmanın giriş kapısı o kadar pisliklerle doluydu ki, nerdeyse oradan ayrılacaktım. Bir an çin dilimin ucuna gelmişti.
“Bu apartman girişinin hali ne?”
Ülkemizde toplu yaşantıyı öğrenemeyen halk, apartman yaşantısına alıştı mı? Alışmadı. Bu yasal düzenlemelerle her apartmana yönetim kurulu, fon oluşumu, apartmanların dış ve iç duvarlarının boyanması ve bahçe bakımı, çöplerin kapalı büyük konteynerlerde muhafazasının öğrenilmesi sağlanabilecek mi?
Çevre Bakanından ve tüm ilgililerden bunu bekliyoruz. Her zaman söylediğim bir şey vardır.
“Apartmanları adam edecek bakanı alnından öpeceğim” demişimdir. Şayet Fikri Ataoğlu apartman yaşantısına da bir adap ve bir disiplin, görsel anlamda bir güzellik getirirse, onu da alnından öpeceğim.
Bir kere Çevre Yasası’na gerekli cezai müeyyidelerin getirileceği sözü, hala yerine ulaşmadı. Bunu herkes bir vaat veya bir senet olarak algılamıştı zamanında. Yapılmak istenenle uygulanmak istenen birleştiği zaman, yolun yarısına götürür insanı ve ülkeyi.
Belki diyorum... Belki bu yıl ülkemizi ziyaret eden turistler gelecek yıl ülkemize geldiklerinde; “Ülkeniz nasıl da pırıl pırıl oldu? Yoksa bir sihirli değnek mi dokundu ülkenize ve insanlarınıza?” sorusunu soracaklar hepimize.
Velhasıl çevre kirliliğine cezalar gelmezse, biz adam olmayız. Hele şu Dünya Çevre Günü’nde...