Her ülkenin protokolü, resmi kılık kıyafetleri farklıdır. Klasik protokolün gerekleri hiç değişmez.
İngiliz’lerin Kıbrıs’taki sömürge döneminde doğup bu süreçte yaşayanlar hatırlayacaklardır elbette İngilizin protokol ve görkemli kutlamalarını. Özellikle İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in taç giyme töreni nedeniyle bütün koloni ülkelerindeki kutlamalar, muhteşemdi.
Henüz 9 yaşında bir çocuktum İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tahta geçtiğinde. Yani 1952’nin bir Haziran günü...
Ne görkemli törenler, ne kıyafetler, ne örf adetler ve ne protokoller...
O günü düşündüğümüzde, “Demek bizler de tarihin bir parçasıymışız” diyesimiz geliyor, naçizane bir ifade ile.
Kraliçe’nin taç giyme törenleri esas İngiltere’nin Londra merkezinde kutlanmış ve hala kutlanmaktadır. 1952 yıllarında henüz EOKA faaliyete geçmemişti. Bütün İngilizler, evlerine İngiliz bayrağı asmışlardı. Hatta adadaki bütün okullarda, Türk ve Rum olsun, partiler düzenlenmişti. İlk okul çağımızda Haydarpaşa İlkokulu’nun avlusundaki biber ağaçları altına dizilmişti parti masaları... Bir sürü kekler, fıstıklar ve akla gelemeyecek türlü çikulata ve çerezler hep vardı masalarda.
O günün hatırasına bizlere birer tane çay kasesi vermişlerdi. O kasenin üzerinde yeni tahta çıkan Kraliçe Elizabeth’le kocası Prens Philip’in resimleri vardı. Bütün hayatım boyunca İngiliz protokol ve görkemini hiç unutmadım diyebilirim.
Girne Kapısı’nda İngiliz bandosunun çaldığı dünya klasikleri, kırmızı, beyaz ve mavi redingotları, gece de havaya atılan rengarenk maytaplar hala anılarımdadır.
Esas tören, eskilerin “Cirit Hisarı” dediği, sonra toplumsal kavgalarımızdan bize anı olarak kalan “TAKSİM” isminin konduğu Taksim Sahası’nda yapılmıştı. Hisar burçlarına doluşan kalabalığın tezahüratları arasında açık araba ile meydana gelen İngiliz valisinin başında beyaz deve tüylü görkemli bir şapka vardı.
Renkgarenk giysiler içindeki askerlerle Arap atlarını görmek herşeye değerdi. O Arap atlarının disipline edilmiş adımları ve sağlıklı duruşları ayrı bir güzellikti...
Kıbrıs, Kıbrıs dedik de, bu Kıbrıs’ın da içine etti Rumlar maalesef. Bir ENOSİS atına bindiler ve herşeyi mahvettiler.
EOKA’nın faaliyete geçişi ile pek çok İngiliz polis ve askeri ile pek çok yardımcı Türk polis öldürülmüştü. Sonra Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu... Tam üç buçuk yıl yaşayan bir Cumhuriyet ve ortaklık...
Sadece değişmeyen tek şeyin, devlet katlarında uygulanan İngiliz protokolüydü. Cumhuriyetin kuruluşu sonrasında artık İngiltere Kraliçesi’nin taç giyme törenleri kutlanmıyordu. Sadece Cumhuriyetin kuruluş günlerinde kokteyl veriliyor ve top atışları yapılıyordu. Bir de İngiliz üslerindeki kutlamalar vardı.
Hayat insanı nereye sürükleyecek bilinmez...
Benim uzun memuriyet hayatımın başlangıcı Dr. Küçük’ün Ledra Palace arkasındaki Cumhurbaşkan Yardımcılığı binasındaydı. Aynı odada mesai yaptığım çok değerli dostum, rahmetlik Hasan Cürcani, bütün protokol işlerine bakardı. Şöyle kısa boylu, disiplinli, şakacı ve protokol işlerinde mükemmel Hasan Bey, bize çok şey öğretmişti protokol uygulamaları hakkında. Ben onu hep, İngilizlerin ünlü komedyeni Norman Wisdom’a benzetirdim. Hatta normal konuşmaları arasında bazı İngilice kelimeler kullanırdı.
“Dr. Küçük’le Geçen Günlerim” adlı kitabın çalışmalarına başladığımda kendisi ile bir mülakat yapmıştım evinde. Bana öyle şeyler anlatmıştı ki, hayret edersiniz. O mülakatını olduğu gibi kitaba almıştım.
“Ben, ilk memuriyetimden Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar bütün valilerle çalıştım. Vali konağındaki bütün protokol işleri ve görkemli kutlamaları ben hazırlardım. Hatta bütün valilerin bana olan sınırsız güvenlerindendi ki, tümünün de banka ve özel hesaplarına ben bakardım.”
Hatta o mülakatta bir de şu olayı anlatmıştı bana Hasan Cürcani...
“Vali konağında bazı lojmanlar vardı. Bazı görevliler geceleyin o lojmanlarda kalırlardı. Lojmanlarda kalan azılı bir EOKA’cı, bir gün valinin yatağına bir bomba koymuş ama bereket versin ki, bomba patlamamış. Meğer odanın ısısıyla alakalıymış bombanın patlaması. Vali konağında her zaman Vali konağında çalışan yüksek rütbeli bir İngilis polisi, Rumlardan şüphe etmiştir. Nedense o gün Vali’nin yatağını kontrol ettirmiş ve bombayı bulmuştu.
Bir bomba uzmanı bombayı valiliğin bahçesinde patlatmıştı. Ertesi gün yapılan soruşturmada o gece kimlerin lojmanda kalıp kalmadığı kontrol edilince o azılı EOKA’cının o gece lojmanda kalmadığı anlaşılmıştı. Deşifre olunca o şahıs artık Vali konağına gelmemişti. Kıbrıs Cumhuriyeti kurulunca da o EOKA’cı, Makarios’un en yakın koruması olmuştu.”
Hasan Cürcani her zaman bize çocukluk yıllarındaki İngiliz kutlamalarını da anlatırdı. Onun gaybubetinde de protokol işleri bana kalırdı, sarayda.
Şayet bir gün Londra’ya gitmişseniz, İngilizlerin protokol ve görkemli kutlamalarına tanık olmuşsunuzdur herhalde.
Benim İngiltere’ye ilk gidişim 1968 yılıydı ve Kraliçe’nin taç giyme töreni kutlamalarına denk gelmişti. Gerçek kutlamaları o gün görebilmiştim.
Bakingham Sarayı’nın önünde Kraliçe Viktorya’nın görkemli bir heykeli ve onun karşısında da St. Joseph Parkı vardır. Ana yoldan saraya uzanan asfalt kırmızı taşlarla döşenmişti. O kırmızılı yolda Arap atlarının geçişini ve süvarilerin rengarenk redingotlar içindeki duruşu hep anılarımda kaldı.
Henüz araştırmadım ama, her ülkede yeni büyükelçilerin itimadnamelerini sunma fasılları vardır. İngilizler bu itimadname sunma törenine “Cridential” derler. Dr. Küçük’ü ilk kez ilk itimadnamesinde görmüştüm kuyruklu smokinler içinde. Makarios yine siyah cüppesi içindeydi.
İtimadname sunma töreni de İngiliz protokolüne tabi olan bir olaydır. Ve dahaları...
Bugünkü yazımla sizi geçmişe ve anılarınıza götürmek istedim. İçinde bulunduğumuz ekonomik krizler, koronavirüs belası ve toplumsal streslerden söz etmemek adına kaleme aldım şu protokol yazısını.