Halkımız tarafından Şubat tatili olarak da dillendirilen ilk dönem sonrasında okullarımızda verilen tatil, aynı zamanda özellikle 2003 yılından beri çocuklarımız için “karlar ülkesini”  ziyaret etme fırsatı olarak da görülmektedir. Kuzey Kıbrıs’taki beşparmak dağlarına her 7-10 yıl arası kar düşmesi ve düşen karların uzun zaman kalmaması nedeniyle, “Karlı Dağ’ın kış aylarındaki cazibesi bir başka oluyor çocuklarımız ve gençlerimiz ve kuzeyde yaşayanlar için.
Özellikle maddi durumları Türkiyedeki kayak merkezlerine gitmeye yetmeyen insanlarımız için, bir ötobüs ve öğle yemeği parası ile güzel  ve değişik bir gün geçirme fırsatı sunuyor güney Kıbrısa kış aylarında düzenlenen otobüs seferleri.
Özellikle çocukların ve gençlerin ellerinde kayak veya kızakları ile karla buluşmalarındaki coşkuyu birçok kez yaşadım ve tanıklık ettim. Kar örtüsü ve hele bir de kar havasının sarmalına aldığı insanların kar topu oynarken yaşadıkları sevinç,  duydukları mutluluk buram buram insan kokuyor. Bu insanca ortam içerisinde yeni arkadaşlıklar ve dostluklar da daha kolay kuruluyor..Kısaca dinleniyor rahatlıyor insan.
Kıbrısın coğrafyasının yüzde 97’sinin Kıbrıslı Türkler için güvensiz hale geldiği 1963 yılından bu yana, insanlarımız Kıbrıslı olduklarını ve bu adanın bir toplumu ve insanları olduklarını 2003 yılından sonra Kıbrısın güneyine yapmakta oldukları ziyaretlerde duyumsamaya başladılar. 1974 yılından beri adanın güneyinde ve kuzeyinde kendi güvenli bölgelerinde yaşamlarını sürdüren adadaşlar, yıllardır karşılıklı yapmakta oldukları ziyaretlerle yeniden adalılıklarını, ve birbirlerini yeniden keşfetme sürecini yaşamaktadırlar.
Rum toplumlu ya da tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kontrolünde olan güneyde Kıbrıslı Türklere çeşitli saldırıların olması ve hatta bu saldırıları gerçekleştirenlerin hala daha doğru dürüst mahkemeler önüne çıkarılıp yargılanmamış olmaları yukarıda anlattığım insani güzellikler ve duygular üzerinde maalesef hala bir kara gölge olarak düşüyor. Bu kara gölgenin kaldırılmasını Talat,Eroğlu ve Akıncı’nın birçok kez talep etmiş olduklarını hatırlatmakta yarar var. Sayın Talat bu saldırıları aynı zamanda bizzat yaşamış bir liderimizdir.
Karşılıklı olarak toplu mezarların açıldığı bir ülkede yaşıyoruz, Kıbrısın yakın tarihinde yaşanmış acı olayları kesinlikle hiç kimse yaşamak istemez ancak bu adadaşların duygularını ötesinde ve kesinlikle karşılıklı güvenle ilgili bir durumdur.
Güneydeki adadaşları yaz aylarında kuzeyin serin denizlerine çeken neyse, kış aylarında kuzeydeki adadaşları da güneyin karlı dağlarına çeken odur. 
Kıbrıs sorunu ile ilgili siyasal görüşme ve tartışmalardan bağımsız olarak tüm ada topraklarını güvenli bir vatana dönüştürme çalışmaları özünde bir eğitim ve kültür olayıdır. Öyle sadece “hepimiz da Gıbrızlıyık” demekle keşke olabilseydi.
Trodos dağlarına düşen  bembeyaz karlar üzerinde yaşanan insani coşku ve duyguların yanında her iki toplumda da karşılıklı olarak anlayışı artıracak eğitsel ve kültürel programların çok ciddi olarak  uygulanması da gerekmektedir. Bugüne kadar neler yapıldı, bundan sonra neler yapılabilir?
Neden yazdım bunları? Güneyde sadece “Trodosun karlı dağları bizimdir”in ötesinde Kıbrısın tamamını kendilerine ait gören ELAM’ın 22 bine çıkan oy sayısı kanımca alarm zillerini yeterince çalmaya yeterlidir.
Enosis “büyük ülküsü”nden kafasını kurtaramamış olan ve saldırganlıkları da kanıtlamış olan bu ırkçı gruba karşı, sırf tekrar seçilebilmek amacıyla “Enosis referandumunun” Rum okullarında kutlanmasını basit bir referans olarak geçiştirmeye çalışan Anastasiades,yeniden seçilmiş olsun veya olmasın, ELAM gibi ırkçı bir partinin güçlenmesinin baş sorumlularından biridir. Seçilmiş ise bundan sonra ne yapar kendisinin bileceği bir iştir. Ama bu ELAM konusu O’nun gerçek siyasal niyetleri için bir turnusol kağıdı görevi de görmektedir.
Ancak bir sürpriz olur da, bugün Malas geçmişse başa güney Kıbrısta, büyük bir ev temizliği ödevi ile karşı karşıya olduğunu da söylemeliyim. 
Keşke herşey Karlıdağ’a düşen karlar gibi beyaz, saf ve güzel ve masum olsaydı bu adada ve bu dünyada.