21 Aralık 1963’te Akritas Planı uygulanmaya başladıktan sonra “Türkiye ne zaman gelecek” beklentisi içindeydik. 25 Aralık 1963’te birkaç Türk jetinin tepemizde uçması bile bize inanılmaz güven vermişti. Jetlerin uçması, Rum - Yunan cephesine ve Makarios’a verilmiş ciddî bir mesajdı. Yaptıkları taktik değişiklikler bunu gösteriyordu. Kıbrıs Türkleri’nin direnişini kırmak için psikolojik savaş yanında, “iki adım atıp bir adım geri çekilme” olarak niteleyebileceğimiz yöntemi uygulamaya başladılar ve toptan saldırı yerine belirli noktalara saldırıp oraların direnişini kırmaya çalıştılar. 
1964 Ağustosu’nda Erenköy’de jetlerin fiilen savaşa katılması, oradaki çoğunluğu üniversite öğrencisi mücahitlerin kıyımını engellemekle kalmadı, saldırıların minimize olmasını sağladı. Ağustos 1964’ten 15 Kasım 1967’ye, Geçitkale (Köfünye) ve Boğaziçi (Aytotro) köylerine yapılan saldırıya kadar da bu durum sürdü. Bu saldırının hemen sonrasında Türk jetleri ada sathında uçtu ama Kıbrıs Türkleri’nin ve mücahitlerin burukluğunu gideremedi. Benim de görev yaptığım “Geçitkale/Köfünye” bölgesi, o dönemde Kıbrıslı Türkler için “aşılamayacak bir kale” olarak görünüyordu. Bundan dolayıdır ki “düşmesi” adadaki Türkler ve Türk mücahitleri arasında dalga dalga yayılan bir umutsuzluk rüzgârı etkisi yaptı. 
Süleyman Demirel başkanlığındaki zamanın TC Hükümeti “beklenen müdahaleyi” yapmadı ama en azından koşullarını kabul ettirdi: Grivas ve Ada’ya gizlice sokulan Yunan Tümeni (sonradan yine gizli gizli geri dönmesine karşın) geri çekildi, tazminatlar ödetildi, barikatlar kaldırıldı. Koşullar arasında Rum Muhafız Ordusu’nun dağıtılması da vardı ama bu uygulanmadı.
Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren 15 Kasım 1967 Geçitkale - Boğaziçi saldırısı/bunalımı sonrasında, Rum-Yunan cephesinde ilginç gelişmeler yaşandı. Bu bağlamda Makarios “iki adım atıp bir adım geri çekilme” yöntemi ile de sonuç alamayacağını, başka bir deyişle Enosis’e silahla ulaşamayacağını anlamış ve Enosis hedefini zamana yaymıştır. Makarios’un bu politikası,  Yunan Cuntası ve EOKA’nın yerini alan EOKA B ile çelişkiler yaratmıştı.  Bu arada Kasım 1973’te Yunan Cuntası içinde iktidar el değişmiş ve Makarios’la iyi ilişkiler sürdürme konusunda dikkatli olan Yioryios Papadopoulos’un yerine, katı antikomünist ve Makarios karşıtı Dimitrios Yuannidis güçlenmişti. Böylece hiç bitmeyen Enosis’i gerçekleştirme hayali daha güçlü olarak depreşti, Makarios - Yunan Cuntası Eoka B çelişkisi daha da belirginleşti.  
Elbette ki psikolojik savaş da hiç durmadı. Kıbrıs Türkleri’ni Ada’dan göç ettirme kampanyaları,  “Türk Donanması Kıbrıs’ı bulamadı” benzeri “dalga geçmeler,” Rum radyosunun “bekledim de gelmedin” gibi şarkılarla yaptığı yayınlar, aynı şarkıların ısrarla Türk mevzilerine dinletilmesi bu psikolojik savaşın parçalarıydı. Yine de Kıbrıs Türkü direndi ve yıllarca hep Anavatan’ını, Mehmetçiği bekledi. 
***
Oğlum Orkun’un sağlık sorunu ailece önceliğimizdi. Yeniden İngiltere’ye gitmemiz gerekiyordu. Makarios’a karşı darbenin gerçekleşeceği 15 Temmuz 1974 günü için randevu aldık. Londra’da Makarios’a darbe yapıldığı haberini duyduğumda, birkaç ay önce Kıbrıs’a gelen eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in, “darbe, Türkiye için derhal müdahale nedenidir” biçimindeki sözleri kulaklarımda çınlamıştı. 
Hemen Kıbrıs’a dönme olanaklarını araştırdım ama uçuşlar durduğundan bu olanaksızdı. 19 Temmuz 1974 günü İstanbul’a, oradan Ankara’ya uçtum. 20 Temmuz 1974’un erken sabahında, yakın akrabam Fikri Kolat’ın evinde, “İsmail kalk, Türkiye Kıbrıs’a çıktı” sözleri ile uyandım. Beklenen gün gelmişti. 
20 Temmuz 1974 sabahı “Türkiye Kıbrıs’a çıktı” sözlerini duyduğumda öylesine heyecanlıydım ki! Derhal Ankara Temsilciliği’mize gidip temsilci Rıza Vuruşkan’la birlikte durumu izlemeye başladım. Fikret Kürşat ile Halil Paşa da rasgele Ankara’daydılar. Ankara’daki Kıbrıslı öğrenciler de Temsilciliğe doluşmuştu. Kısa sürede “Erenköy Ruhu“ canlanmış, herkes Kıbrıs’a gitmek istiyordu. Öğrenciler kendi aralarında örgütlenmiş ve kendilerine üç temsilci seçmişlerdi. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Başbakan Bülent Ecevit ve Genel Kurmay Başkanı Org. Semih Sancar’a hitaben bir yazı hazırlayıp gönderdik.  Ankara’daki Kıbrıs Türkleri Adına Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı olarak benim, Kıbrıs Türk Gençlik Dairesi Başkanı Fikret Kürşat’ın, Öğrenci Temsilcileri olarak Ali Hasan,  Nevin İrfan ve Gökalp Kemal’in imzasını taşıyan yazı hemen o gün yerlerine ulaştırıldı. Yazı şöyle idi:    
“Ankara, 20 Temmuz 1974
Sayın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk,
Sayın Başbakan Bülent Ecevit,
Sayın Genel Kurmay Başkanı Org. Semih Sancar,
ANKARA,
Türk milletinin ve onun ayrılmaz bir parçası olarak Kıbrıs Türkü’nün 11 yıldır özlemini çektiği harekâtı gerçekleştirdiğiniz için zat-ı alilerinize, Hükümet üyelerine, Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, Yüce Meclis’e, Anayasamızın vazgeçilmez unsurları olan siyasi parti ve Sayın liderlerine, ayrıca kahraman milletimize şükranlarımı arz ederiz.
Bizler, Kıbrıs davasının muhtelif sahalarında fiilen çarpışmış ve çalışmış, kız-erkek ayırımı yapılmaksızın mücahitlik görevini ifa etmiş eli silah tutan Kıbrıslılar olarak; bu en güzel, en mutlu günde Kıbrıs’ta, vatanımızda bulunamamanın sonsuz üzüntüsü içindeyiz. Bu vesile ile Türkiye’de bulunan biz yüzlerce Kıbrıs Türkü en süratli bir şekilde Kıbrıs’a nakledilmeyi içtenlikle, millî duygu ve coşkuyla sizlere duyurur, bu isteğimizi gerçekleştirmenizi önemle ve saygıyla yüksek bilgilerinize arz ederiz.”
***
  24 Temmuz 1974 günü, Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı olarak dönemin Başbakanı Sayın Bülemt Ecevit’e bir mektup gönderdim. Mektubun, o günün ortamını ve düşüncelerimi yansıtması bakımından önemli bir belge olduğunu düşünüyorum. Temsilciliğimizde yazdığım mektubu paylaşıyorum.
24 Temmuz 1974
Sayın Bülent ECEVİT,
Başbakan,
ANKARA.
Devamı Yarın