Bu gazete okuyucunun eline 24 Aralık 2024 Salı günü geçecek. 1963 yılının 24 Aralığı da Salı idi. 20/21 Aralık 1963 Cuma/Cumartesi gecesi gibi, bu yılın 20/21 Aralık 2024 gecesi de Cuma/Cumartesi’ne rasgeldi. Yani bu yıl 63 yıl öncesinin Kanlı Noel ya da Akritas Planı süreci günleri 2024 yılınınki gibidir. İlginç rastlantı değil mi?
Bana göre Kanlı Noel ya da Akritas Planı’nı en veciz biçimde dile getiren, NOBEL ödülüne aday da gösterilen Kıbrıs Türkü bir bilim insanı olan Vamık Volkan’dır.  Ona göre 21 Aralık 1963’te, “‘Akritas Planı’ denen cinai bir tasarı hayata geçirildi. Plan, mümkün olan en kısa zamanda, ‘dışarıdan müdahalenin mümkün, muhtemel ya da yerinde görülmesine fırsat bırakmadan, bir iki gün içinde’ Kıbrıslı Türkler’den gelecek her türlü direnişi bastırarak ortaklık hükümetini yıkmak” suretiyle ENOSİS’e ulaşmayı hedeflemişti. Bunun için önce Lefkoşa Türk semti ele geçirilecek, böylece başı koparılan gövde daha kolay ele geçirilecekti. 
Akritas Planı’nı yapan Yunan-Rum aklı, birkaç gün içinde Türk direnişini kıracağını hesaplamıştı ama evdeki hesap çarşıya uymadı ve kayaya yani TMT bünyesinde örgütlenmiş bir avuç mücahide tosladı. Benim de bir parçası olduğum  olduğum TMT, kısa sürede toplumun desteği ile kitlesel silahlı bir güce dönüştü. 
Sonuçta TMT’nin önderliğindeki Türk Direnişi, Akritas Planı’nın başarıya ulaşmasını engelledi. Buna karşın, Kıbrıs Türkleri 103 köyü boşaltıp daha güvenli yerlere göç ettiler. Saldırılarda şehit edilen çok sayıda Türk’ten başka, çok sayıda insan sırf Türk oldukları için kayıplara karıştı.  
Sonuçta Türkler, Kıbrıs’ın %3’ünü oluşturan, küçük, birbirinden kopuk, tümü Rum kuşatması altındaki enklavlarda direnmeğe başladı. Devlet ortadan kalktı.  Ekonomik yaşam sınırlandı.  Kıbrıs Türkleri, Anavatanları Türkiye’nin gönderdiği para ve Kızılay yardımları ile yaşamlarını sürdürür oldular. 
TMT, tüm Türk Halkı’nı örgütleyerek Devlet boşluğunu doldurdu. Türk direnişi, ENOSİS’in gerçekleşmesini önledi. Süreç, 1974 Türk Askeri Müdahalesi (Barış Harekatı)’nin başarı ile gerçekleştirilmesi ve daha sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması ile bugüne kadar devam etti.
***
Makarios, 1960 ortak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Enosis için sıçrama tahtası olarak gördüğünden 1963 yılında ortaklığı bitirmeyi kafasına koymuştu. Bunun için önce ortaklık anayasasının Türkler’in eşitliğini sağlayan 13 maddesini değiştirmeye çalıştı. Başaramayınca da -hiç kuşkusuz- Yunanistan’la birlikte Akritas Planı hazırlandı.  
20/21 Aralık 1963 gecesi yaşanan Tahtakale olayı, sadece baruta sıçrayan bir kıvılcımdı. O kıvılcım olmasaydı Akritas Planı’nı başka bir kıvılcım devreye sokacaktı. 
Hedef, 1796’da ilk kez yayımlanan Büyük Yunanistan haritasında olduğu gibi Enosis’ti. 1821 Mora İsyanı’nın Kıbrıs’ta başlatılma girişiminin de hedefi Enosis’ti. 1828’de göreve başlayan ilk Yunan Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında,  1878’de Kıbrıs’ı ele geçiren İngilizler’in valisine sunulan Rum muhtırasında, 1907’de Kıbrıs’a gelen Churchill’den istenenler arasında, 1931 İsyanı’nda, Enosis Plebisiti’nde, EOKA’nın kuruluş amacında da Enosis hedefi vardı.   
Kıbrıs Türkleri’nin 1878’de başlayan Varoluş Savaşımı da Enosisi önlemeye yönelikti. Bazılarının, şu ya da bu münferit olayı neden gösterip Enosis hedefini ve Türklerin de hep bu Enosis belasını bertaraf etmeye çalıştıklarını görmezlikten gelmesi safsatanın ta kendisidir. 
***
Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tüm Kıbrıs’ı temsilen AB’ye alması, özünde ve bir gerçeklik olarak Enosis’in gerçekleşmesi anlamındadır. Dönemin Yunan Başbakanı Simitis ile değişik Rum liderleri de bunu açıkça dile getirdiler. Bir gerçeklik olarak da öyledir ama uygulamada yarı/nakıs Enosis olarak!  
Bir gerçeklik daha var: Rum-Yunan ikilisi 1963 yılında sunduğu 13 maddelik anayasal değişikliğin özünden tek adım geriye atmadı. Bugünkü duruşu da 1963’ün tıpatıp aynısıdır. 1963’te Kıbrıs Türkleri’nin uluslararası hukukun ta kendisi olan Zürih ve Londra anlaşmaları ile 1960 ortak cumhuriyet anayasasından kaynaklanan eşitlik haklarını usulüne göre ortadan kaldıramayınca Akritas’la fiilen/zorla ortadan kaldırmaya çalıştılar.
2024 itibarıyla yani aradan 63 yıl geçmiş olmasına karşın, Rum-Yunan ikilisinin günümüzdeki duruşu da tıpatıp 1963’teki gibidir. 63 yılda duruşlarından geri adım atmadılar. 
Kıbrıs sorununun bize dayattığı üçüncü bir gerçeklik de vardır: Uluslararası hukukun ve de uluslararası topluluğun bizi korumadığı, tam tersi bizi mahkûm etmeye çalıştığı! 2024 yılı uluslararası hukukun laftan öte anlam taşımadığını o kadar ayan beyan ortaya çıkardı ki! Oysa Kıbrıs sorununun çözümü ancak bir ulusal hukukla olanaklıdır. 
Rum-Yunan ikilisi, 1963’te eşitliğimizi ortadan kaldırmak için şiddeti/savaşı bile göze aldı.  Aradan bunca yıl geçti, insanlık dramları ve trajedileri yaşandı. İnsanlar öldü, kayboldu, yaralandı, evleriyle yurtlarını ve her şeylerini kaybettiler. Ambargolarla yaşadık. Gençlerimiz uluslararası arenada spor bile yapamadılar, olimpiyatlara katılamadılar. Uluslararası hukuk ve topluluk bizi korumadı, tersine hep mahkûm etti. AB kendi değerlerini çiğneme pahasına bizi yok sayarak ortaklarımızı içine aldı. Bununla kalmayarak hep karşımızda durdu. Garantör İngiltere çok şeyi önleyebilecekken tam tersi davrandı, giderek dozunu artırarak hep karşımızda durdu.  Olmayacak şeydir ama diyelim ki Rum geri adım atarak eşitliğimizi bizim istediğimiz gibi kabul etmekle kalmadı, garantilere de evet dedi. Peki ama bundan sonrası için “sabıkalı” ve Avrupa dillerinde “sahtekâr/güvenilmez” olarak anlatılan ortaklarımıza ya da ayrıca uluslararası hukuk ve topluluğa nasıl güveneceğiz? Bir kez daha Anavatan Türkiye’nin müdahale edebileceği ortamı yakalamasını mı bekleyeceğiz? 
21 Aralık 1963’te, dünya çapında bir bilim insanı olan hemşehrimiz Vamık Volkan’ın deyişiyle, cinai bir tasarı olarak hayata geçirilen ve mümkün olan en kısa zamanda, ‘dışarıdan müdahalenin mümkün, muhtemel ya da yerinde görülmesine fırsat bırakmadan, bir iki gün içinde’ Kıbrıslı Türkler’den gelecek her türlü direnişi bastırarak ortaklık hükümetini yıkmak” suretiyle ENOSİS’e ulaşmayı hedefleyen Akritas Planı’nın 63’üncü yıldönümü bana bunları anımsattı. 
Bilmem, anlatabiliyor muyum?