Çalışmalarım için Meclis tutanaklarını tararken, bazen ilginç metinlerle karşılaşırım. Bu kez de öyle oldu. O zamanki adı “Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi Meclisi” olan parlamentomuzun 13 Kasım 1974 tarihli (50 yıl önce) birleşiminde yapılmış iki gündem dışı konuşma buldum. Biri -iyi saatte olsun- kısa bir süre önce görüştüğüm Dr. Şemsi Kâzım’a, diğeri rahmetle andığım değerli dostum Özker Yaşın’a aittir.
Önce iki konuşmayı tutanaklara yansıdığı biçimi ile paylaşıyorum:
 
Dr. ŞEMSİ KÂZIM’IN KONUŞMASI
Konusu “Rum Yönetimi Başkanı Glafkos Klerides'in Argo Galerisinde yaptığı Beyanat" olan konuşma tutanaklara şöyle yansıdı: 
“DR. ŞEMSİ KAZIM (Baf) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlar; 
Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Glafkos Klerides'in son yaptığı konuşma hakikaten realist, sağduyu ile yapılmış bir konuşmadır. Klerides daha önce de bir çok vesilelerle bu tür realist ve objektif beyanlarda bulunmuştur. Rum ve Elen -meğalo maniyası, meğalo ideası- ve şımarıklığı bu realist beyanları hor karşılamış ve kendisini vatan hainliği ile suçlayacak kadar ileri gitmiştir.
Toplum lideri demek; en kritik ve en buhranlı devrede toplumunu kurtarabilecek kararları cesaretle ve anında alabilmek demektir. Bugün artık Rumların ve Yunanlıların yapabilecekleri tek şey vardır. O da, Anavatan ile masaya oturup Kıbrıs problemini süratle halletmeleridir. Yoksa çarpışacağız, gerilla harbi yapacağız veya Birleşmiş Milletler’de Rus dayımız veya Amerika amcamız bize kaybettiğimiz toprakları geri alacak gibi hayallerle avunmak ve beklemek Rum halkını tamamen felâkete sevk etmek demektir. 
Rumlar ile Yunanlılar da gayet iyi bilirler ki, hiçbir şart altında Türk Ordusu ile çarpışamazlar. Çarpışma çılgınlığı gösterirlerse adanın tümü ellerinden gider. Kıbrıs'ta bugün -ayrılmış- iki otonom bölge vardır. Biz Türk toplumu, bu ayrılmış bölgede ayrı ayrı ve yan yana problemsiz, hadisesiz, kavgasız ve hatta aynı adada bulunmanın verdiği imkânlarla dost yaşamak niyet ve kararındayız. Dini, milliyeti, kültürü ve gelenekleri tamamen ayrı, birbirine zıt iki toplumun iç içe yaşamasına hiçbir olanak yoktur. Rum toplumu eğer akıllı ise, menfaatini biliyorsa ve en önemlisi, mahvolmak istemiyorsa, liderleri Klerides'in gayet realist uyarılarına müsbet cevap verir ve derhal bir anlaşmaya varır. Yoksa boş hayaller peşinde ve sırf koltuk peşinde olan diğer liderlerinin peşinde giderse, kendilerini kimse kurtaramayacak, neticede mahvolduktan sonra ah çekerlerse, çok geç kalmış olacaklardır. Nasıl ki şimdi Londra-Zürih Andlaşmaları’na veya ikili görüşmelere dönebilmeyi bir cankurtaran gibi görmekte, o günler nerde diye ah çekmektedirler.
Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; 
Klerides beyanatında "Rum toplumunun garantisi en önemli bir konudur" demiştir. Kendisine şunu önermek istiyorum: Emin olsun ki kendileri için de en büyük garanti Türk ordusudur. Rahat ve huzur içinde ancak o şekilde yaşayabilirler. Yoksa anavatanları "midera Elleda” dedikleri Yunanistan'ın garantisini denemişlerdir ve görmüşlerdir; bu garantiyi tatmışlardır. Bu garanti ancak tanklarla ve silâhlarla iki binden fazla Kıbrıs Rumunu katletme ve hükümet devirme şeklinde tecelli etmiş bir garantidir.
Teşekkür ederim.
ÖZKER YAŞIN’IN KONUŞMASI
Konusu "Realist ve fanatik sesler" olan konuşma, tutanaklara şöyle yansıdı: 
“M. ÖZKER YAŞIN (Lefkoşa) - Saygıdeğer Başkan, sayın milletvekilleri; 
Bugünkü gündem dışı konuşmaların ilki ile sonuncusu, konu yönünden birbirleriyle az çak uyuşmaktadır. Bugünkü ilk gündem dışı konuşmayı yapan Baf milletvekili Şemsi Kâzım arkadaşımız, Rum Yönetimi Başkanı Kleridis’in geçtiğimiz hafta içinde Argo Galerisinde yaptığı konuşmadan söz açmıştı. .Ben de aynı konuya temas edeceğim. Yalnız konuşmamız arasında bir fark olacaktır. Sayın Şemsi Kazım, Klerides’in yaptığı realist konuşmaya temas etmekle yetindi. Bir de o konuşmanın tam zıddı fanatik bir konuşma yine geçtiğimiz hafta içinde dünya basınında yankılandı. Bunun ikisi arasındaki farkı kıyaslamak istiyorum. 
Rum Yönetimi Başkanı Klerides, yaptığı ilginç konuşmasında Kıbrıs meselesindeki bir takım gerçekleri artık Rumların da gördüğünü dünya efkârına duyurmuş oldu. Bu, memnuniyet verici bir gelişmedir. Klerides, şimdi Londra ve Zurih Andlaşmalarına dönebilmenin Kıbrıs Rumları için bir kurtuluş olabileceğini söylemiştir. Ancak bu kadar acı ve kanlı olaydan sonra bunun imkânsızlığını da yine aynı konuşmasında kabul etmektedir. 
Rum Yönetimi Başkanı konuşmasının bir yerinde aynen şu cümleleri kullanmaktadır: "Zurih rejimini bozmağa çalışırken Türk toplumuna basit bir azınlık muamelesi yapabileceğimiz kanısına kapıldık. Oysa bizim basit sandığımız bu azınlığın yanı başında otuz üç milyonluk Türk milleti vardır. Bu durumda biz, Kıbrıs’ta çoğunluk olmakla beraber çevremizle azınlığı teşkil etmekteyiz."
Sayın milletvekilleri, bu gerçeğin bir Rum liderinin sözleri ile bilhassa bu kritik dönemde açıklanması, cidden çok ilginçtir. Kıbrıs davasında kanımca önemli bir aşamadır.
Klerides aynı konuşmasında, artık Kıbrıs’ta üniter bir devlet kurulmasının imkânsızlığını da itiraf ediyor ve diyor ki "Bu durumda bulunabilecek tek çözüm şekli, federatif devlet esasına dayanan bir çözümdür.".
Sayın milletvekilleri, ne yazık ki Klerides’in bu realist görüşleri, fanatik Rum basını tarafından gerektiği şekilde değerlendirilemedi ve sağcısı, solcusu, Grivascı, Makrioscu koro halinde bu Rum Yönetimi liderine hücum etmeye başladı. 
Kıbrıs Rumları cidden acınacak bir durumdadır. On bir yıldır Kıbrıs Türk toplumuna yaptıklarının cezasını feci bir şekilde çekiyorlar ve Kıbrıs Rumlarının en büyük talihsizliği, 1950 yılından beri kaderlerini Makarios isimli bir bozguncu, uzlaşmaz, fanatik lidere bağlamış olmalarıdır.
Savın milletvekilleri, 15 Temmuz darbesinde hayatını güçlükle kurtarmış bulunan bu bozguncu keşiş yine sahnededir ve yine Kıbrıs sorunun bütün ada halkı için mutlu bir sena ulaşmasını engellemek gayesi ile elinden gelen her kötülüğü yapmağa başlamıştır. Özellikle son haftalar içinde verdiği beyanatlar, uzlaşma ortamını iyice bulandırmaktadır.
Şüphe yok ki bunun zararını Rum toplumu çekecektir. Çünkü zaman şimdi Türk toplumunun lehine, Rum toplumunun aleyhine işlemeğe başlamıştır. Makarios bütün bağırıp çağırmalarının boş olduğunu bilmelidir. Zaten bu uzlaşmaz tutumu yüzünden, Türk milletinin sabırlarını en sonunda taşırmış ve kendi toplumunun felâkete sürüklenmesine sebep olmuştur. Ne yazık ki Kİerides’in realist sesi, Makarios’un fanatik haykırışları ile boğulmaktadır. Artık Kıbrıs Rum toplumunun gerçekleri görmesi, yerli maceralara girişip daha büyük felâketlere uğramaları ve bu talihsiz adaya barış ve huzurun gelmesine yardımcı olmaları en büyük temennimizdir. Bu temennimizin gerçekleşmesi de, ancak Klerides'in sesini dinlemekle mümkündür kanısındayım.
Saygılar sunarım.”
***
Bu iki konuşmayı okuyunca aklıma ilk gelen, son zamanlarda birkaç kez bu sayfada değindiğim, 61 yıl önce, 1963’te Makarios’un istediği anayasa değişiklikleri oldu. 13 maddelik anayasal değişik isteklerinin tümü de 1960 anayasasında bize tanınan eşitlik haklarının ortadan kaldırılmasına yönelikti. 
O dönemin Rum Yönetimi Başkanı Klerides bunu şöyle anlatmış: "Zürih rejimini bozmağa çalışırken Türk toplumuna basit bir azınlık muamelesi yapabileceğimiz kanısına kapıldık.” 
Eşitlik haklarımızdan gönüllü olarak vazgeçmediğimizden, “bir kaç gün içinde bizi etkisizleştirerek Enosis’i gerçekleştirmeyi” hedefleyen/öngören Akritas Planı’nı hayata geçirdiler. Yarım yüzyılı aşkın bir süre devam eden görüşme sürecinin çöküşü, siyasal eşitliğimizin kabul edilmemesinden kaynaklandı. Yani onca savaş, kan, ölüm, göç, insanlık dramları, “özde” eşitliğimizi ortadan kaldırmak için yaşandığı halde, Rum-Yunan ikilisinin anlayış ve duruşunda hiçbir şey değişmedi. 1963’teki duruşları 61 yıl sonra günümüzde de aynı! Tek adım geri atmadılar.  
Kleridis, Kıbrıs Türkleri’nin statüsünü azınlığa indirgeyememelerini Türkiye’ye bağlar. Türkiye derken de aslında garantörlük konusunu anlatmak ister. Ve aslında diyor ki “Türkiye/garantörlük” olmasaydı, biz Türkleri azınlık yapacaktık.” 
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!