Geçen Cuma günü, “Eski Çağlayan” adı altında bir panel düzenlendi.  Bu panelin modeartörlüğünü Semavi Akış’ın her zamanki nostaljik heyecanları ile gerçekleştirmesi hayli ilginç ve anıların yeniden yaşanması açısından çok önemliydi.
Maalesef öyle anlamlı bir geceden haberim olmadı ve bu etkinliği gazetelerden okudum, bir Lefkoşalı ve nispeten bir Çağlayanlı olarak.
Bütün Çağlayan bölgesinin önemli insanları oradaymış...
Son zamanlarda bütün insanlarımızda bir merak oluştu.  O merak da “nostaljiyi yaşamak ve yaşatmak” anlamına gelen bir meraktır.
Mesela her yıl ananevi hale gelen “Limasollular Günü” veya “Kalavaçlılar Festivali” gibi, hatta eski Baf yöresinin göç sonrasında oraya buraya dağılan insanların geçmişi anmak adına bir araya gelişleri,  gelen nostaljiler açısından yine insanı üzüyor ve düşündürüyor.  Çağlayan paneli de insanın içinde bir burukluk bırakmıştır bence.
O etkinliğe katılan kök Lefkoşa ve Çağlayan insanlarının anlatıları, her halde bu haberi okuyanları da duygulandırmış ve heyecanlandırmıştır.
Gerçekten bu haber,  beni de anılarıma götürdü diyebilirim.
Bizim çocukluk ve gençlik zamanlarımızın en görkemli ve en ateşli mekanıydı Çağlayan yolu.  “Çağlayan Bar” dendi mi, ünlü girişimci ve işletmeci, eski dostum rahmetlik Hüseyin Çağlayan gelir aklıma.
Mesela insanların kent merkezi surlar içinden surlar dışına çıkarak bahçeli modern ev yapmaları, Hüseyin Çağlayan ve onun gibi birkaç kişi ile başlamıştır.  Çağlayanlar’ın o görkemli sarı taştan evleri, bir kale gibi, Çağlayan Parkı’nın hemen karşısında şekillenmişti.  Ondan sonra da Hüseyin Çağlayan evinin uzantısı olarak bir düğün salonu yapmış, arka bahçeyi de yazlık düğün salonuna dönüştürmüştü.  Eşimle benim düğünümüz de orada yapılmıştı, pek çok insanın düğünü gibi.
Zaman zaman yazdığım şiirlerimde “Eski Lefkoşa” motiflerini işlemiş ve insanlara güzel ve anlamlı mesajlar vermişimdir.
O beölgeye “Çağlayan Bölgesi” denmesi de Çağlayan Bardan kaynaklanmaktadır.  Zaten bütün hisar altları da tümden, çocuk bahçesine dönüşmüştü.  Türk olsun, Rum olsun, bütün burçların ve hisar altlarının etrafına bakınız, tümden park ve yeşil alan haline gelmiştir.
Lefkoşa insanlarının en gözde yeriydi Çağlayan bölgesi, 21 Aralık 1963 olaylarına kadar.  O günlere gelinceye kadar anılarımda neler kalmış, şöyle bir hafızamdan geçiriyorum...
Yazlık sinemalar ve sinema broşürlerini dağıtan Rum Avramidis’in hançeresinden çıkan ünlü sesi hala kulaklarımdadır.  Bütün kadınlar ve erkekler Çağlayan yolu boyunca gidip gelirler ve kendi hayatlarına renk katarlardı.  Karşıdaki Çağlayan Parkı da cıvıl cıvıldı.  Sular, süs havuzundaki  fıskıyelerle gökyüzüne ulaşırdı.  Bütün gençlik de oralarda aşk ararlardı.
Enver’in Kahvehanesi’nin bütün müşterileri yol boyunca kaldırımlara dizilirler ve nargilelerini içerlerdi.  Fıstıkçılar, yemişçiler ve tepsilerde yasemin satan çocuklar da o kalabalığın en önemli kişileriydiler.
Hüseyin Çağlayan en flaş zamanlarında ünlü caz orkestralarını ve şahane akrobat kızları Kıbrıs’a getirir ve şovlarını halkın gözleri önüne sererdi.  Hatırlıyorum... İnsanlar o şovları izlemek için Çağlayan Bar’ın karşısına yığılırlar ve hayatlarına renk katarlardı.
Çağlayan Parkı’nın uzantısı olan hisar altına, Gençlik Gücü Spor Kulübü yapılmıştı.  O kulüp halen orada faaliyet gösteriyor.  Zaman zaman da Gençlik Gücü yoluna uzanan o çamlı yolda arkadaşlarla buluşur ve sohbetler yapardık.
İşte eski Çağlayan insanlarının belleklerinde kalan o güzel günler ve anılardır bunlar.  Lakin savaş onların anılarını ve bütün dünyalarını aldı götürdü.
Ben de eşimle Çağlayan Bölgesi’nde şimdi sınırda kalan bir Rum evine evlenmiştik.  Olaylar başladığında bir aylık evliydik ve eşimin gelinliği gardrobun üzerinde kalmıştı.  Bizler artık göçmendik ve evimize gidememiştirk.  Nostalji kokan Çağlayan sokaklarını arkamızda bırakmıştık.
Aradan hayli zaman geçmiş ve o güzelim Çağlayn Bölgesi, ıssız ve terkedilmiş bir mekan oldu.  Sanki o yaşanmışlıklar hiç olmamış gibi orada kalakalmış, her taraf mezbeleye dönmüş, parkı otlar ve pislikler sarmış, sınırdaki evler harebe heline gelmiş, sınırlara teller ve kum torbaları konmuştu.
Belki anılarımı daha da kaşırsam, daha da çok şeyler kaleme alabilirim.  Keşke birileri çıksa ve “Çağlayanlılar” adı altında bir kitap yazsa ve o kitaba pek çok nostaljik resimler koyarak bizi o anlamlı günlere götürse diyorum.
Nerde o seki Çağlayan yolu?
Bu organizeyi yapan insanları da kutlamak lazım.
Daha da kestirmeden... “Anılarımızın Çağlayan Bölgesi” diyerek yazımı
kapatıyorum...