Beş kez kendim aday olarak, sayısını anımsamadığım kadar çok kez de sorumlu bir parti yetkilisi ya da yalnızca partili olarak seçim süreçleri yaşadım. Psikolojisini, yaşanan elektriklenmeyi iyi bilirim. 
“Savaş humması” diye bir şey vardır. Savaş başlayıp da silahlar konuşmaya başlayınca, zangır zangır titremeye başlar; üstelik “korkak” damgası yememek için bu durumumu silah arkadaşlarına göstermemeye çalışırsınız. Sonra yavaş yavaş bundan kurtulursunuz. Size dinginlik, güven gelir. Tedirginlik, kaygılar, korkular yitip gider. Elinizdeki silah, güç kaynağına dönüşür. İnsanın kendine güvenmesini sağlayan bir güç kaynağı!
Savaşı yaşayan biri olarak, ben kendim de savaş humması geçirdim. Bundan dolayıdır ki ne olduğunu iyi bilirim.
Seçim psikolojisi ile elektriklenmesi, bir bakıma, savaş hummasına benzer. Bir farkla: Savaş humması geçicidir, gelir geçer. Oysa seçim elektriklenmesi, seçim günü yaklaştıkça çoğalıp etkinleşir; popülist söylemler, “saçmalamalar” tavan yapar.

SIRALAMA KAVGASI ABES
Önce bir hususa kısaca değinmek istiyorum: Seçim Ve Halkoylaması Yasası’nda yapılan değişikliklerin, seçim sistemiyle hiçbir ilişiği yoktur. Sistem aynen korunmuştur. Değişikliğin yıllarca tartışılan tek bölge ile de ilgisi yoktur. Tek getirilen yenilik, seçmene yalnız kendi bölgesinin adaylarına değil, ülke çapında 50 adaya oy verebilme olanağının verilmesini sağlayan çarşaf listedir.
Oy verme ve bu oyların değerlendirilme biçimine hiç dokunulmamıştır. Seçmen, yine isterse bir partiye mühür basabilecek, mühür bastıktan sonra belli sayıda aday için tercih işareti kullanabilecek; ya da bir partiye oy kullanmak istemezse, eskisi gibi değişik partilerle bağımsızlara karma oy verebilecektir. (Ki bu oy verme biçiminin yerinde olduğuna inananlardanım.) 
Geçmişte olduğu gibi, şimdi de aday sırasının, psikolojik saplantı dışında, özde ve aslında hiçbir önemi yoktur. Bu bakımdan, adayları anlarım da partilerin, parti yönetimlerinin ya da parti başkanlarının sıralamayı o denli önemsemelerini ve sıralama fobisine tutsak olmalarını anlamakta zorluk çekiyorum. 
10 000 seçmen yalnızca bir partiye mühür kullansa bile, 10001’inci seçmen mühürden sonra tercih işareti ya da karma oy kullanırsa, aday listesindeki sıralama altüst olur. Daha doğrusu, kullanılan her tercih işareti ya da karma oy yeni bir sıralama yaratır.
Buna karşın listenin bu kadar önemsenmesi, seçmenin listenin ön sıralarına yönelebileceği inancından kaynaklanır. Oysa Kıbrıs Türk seçmeni “gonnara” yemez. Yemediğini çok kez kanıtlamıştır. Daha son seçimde, liste başı olan bir başbakanı ekarte etmiştir bu seçmen!  Ben kendim bir seçimde bilinçli olarak son sıraya girdim ve ilk sıradan kazandım.
Partiler, bunun ayırımına vararak partililerle adayları sıralama fobisine sokup kırgınlıklar yaratacaklarına kuraya başvursalar emin olun çok daha iyi olacak! 

SEÇİM ÖYKÜLERİ
Kıbrıs’ta, İngiliz döneminde geçen ve “gerçek” olduğunu sandığım bir politikacı öyküsü vardır. Seçim propagandası için Dillirga bölgesine giden bir Rum politikacı, okulu olmayan bir köyde bolca vaatlerde bulunur, bu arada “okul yapacağını” da söyler. “Bizim yeterli çocuğumuz yok ki” der köylüler. Politikacı o kadar kaptırmıştır ki kendini, “size çocuk da yaparım” der coşkuyla! Hatta öyküye göre, Kıbrıs deyişiyle “frivıl (free wheel)” giden araba gibi, “karılarınız benim karım” sözü bile çıkar ağzından!
Tabii bu öyküde seçmenle de dalga geçilir; çünkü bu sözleri bile alkışlar, “yaşa”lar, “heşa”larla karşılar.
Doğrudan benim de yaşadığım, daha doğrusu birinci elden dinlediğim, bize, Kıbrıs Türkleri’ne özgü bir politikacı öyküsü de vardır: Çınarlı’ya seçim propagandası için giden, adı sanı belli bir politikacıya (ruhu şad olsun), köylüler zaman zaman esen şiddetli rüzgârdan söz ederler. Politikacı az düşünür ve “kolay, bir duvar çeker, rüzgârı önleriz” diye vaadini patlatır hemen!
Bu ikinci öyküde köylüler “gonnara” yemez, sessiz kalıp içlerinden kıs kıs gülerler. Politikacı gidince de makaraları koyverirler.

SİSTEMİN KENDİSİ POPÜLİZM
Şimdiden söylenenlere bakıyorum da, bu iki örnekten çok farklı olmayan söylemler, popülist davranışlar gırla gidiyor. Baksanıza, yıllarca yapılmayan yasalar, bir çırpıda ve oybirliği ile geçiyor Meclis’ten! Popülizm yarışı var sanki! Ne diyeyim?
Hiç kuşkum yok, seçim günü yaklaştıkça popülizm yarışı hızlanacak, daha çok filmler göreceğiz. Geçmişte yazdıklarım boşuna değildi: “Anayasasının KKTC için öngördüğü parlamenter devlet yapısı, süreç içinde oluşan uygulamalar/gelenekler/olgularla fiiliyatta de facto bir yapıya dönüştü. Hep ve ısrarla vurguladığım gibi popülizm sistem haline geldi. Bu ‘de facto’ yapı/düzen; ‘adalet,’ ‘fırsat eşitliği,’ ‘ilke,’ ‘etik,’ ‘sağduyu,’ ‘liyakat’ gibi değerlerin çöp sepetine atıldığı; ‘faydacı,’ ‘çıkarcı,’ ‘fırsatçı,’ popülist’ ve ‘makyavelist’ politikaların egemen olduğu, siyasetin kirlendiği ve saydam olmadığı; aklın, mantığın, basiretin, bilimin yerine siyasal/partisel çıkarlarla duyguları öne çıkaran bir yapı/düzen’dir.”
Bu saptamalar/nitelemeler genelde köklü demokrasiler bakımından seçim dönemleri için geçerli sayılır. Bizim siyaset kurumumuz bakımından ise kalıcı, sürekli ve yerleşiktir. Seçim söz konusu olunca tavanın tavanını yapar. Nitekim yapıyor da!  

TOPARLAMAK GEREKİRSE
    Birçok kişinin tersine Türkçe’nin güçlü bir dil olduğuna inananlardanım. Öyle güzel, taşı gediğine koyan sözler, tanımlamalar, atasözleri ve deyimler var ki! Örnek olarak “sağırlar diyaloğu” tanımlaması! Kimsenin kimseyi dinlemediği, en mantıklı ve doğru sözün bile “gargaraya geldiği” seçim ortamlarını ne güzel anlatır bu söz! “Geyik muhabbeti” tanımlaması da hemen hemen eşanlamdadır. Karşılıklı olarak yapılan monolog, yani iki ya da daha çok kişinin karşılıklı olarak birbirlerini dinlememesi anlamında kullanılır. 
(Gerçi zaman içinde “boş” konuşmaları eleştirmek için kullanılan bir tanımlama iken giderek sadece boş değil, dolu konuşmalara da geyik muhabbeti denilmeye başlandı ama ben tanımlamayı ilk anlamında yani sağırlar diyaloğu ile eş anlamda kullanıyorum.) 
    Bu iki tanımlamayı niye dilime doladığımı merak ediyorsunuzdur. Seçim ortamında ne derseniz deyin, allame-i cihan da olsanız seçim elektriklenmesi yaşayanlar söylediklerinizi dinlemez de onun için vurguladım. 
Tabii ki ister dinlerler, ister dinlemezler, onların sorunu bu! Ama halkımız, yukarıda da vurguladığım gibi gonnara yemez, bu seçimde de yemeyecek! Tüm konuşmalarımda, yazılarımda, kitaplarımda seçmeni suçlu bulanlara kızarım, çünkü bizim halkımız her seçimde “gereğini yapmıştır” ve bu seçimde de yapacağına inananlardanım. 7 Ocak 2018 milletvekilliği erken genel seçimi de  “statükolaşmış” politik dengeleri sarsma ve yeni dengeler yaratma potansiyeli ile yüklüdür. Ben inanıyorum ki halkımız, bu seçimde, bütün karmaşıklığına karşın, çarşaf listenin ona verdiği olanağı kullanarak “statükolaşmış” ve sistemi “popülistleştirmiş” (ya da popülizmi sistem haline getirmiş) siyasal yapıya acı bir ders verecektir/vermelidir.