KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE
25 Kasım 2021 tarihi; “Kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü” olarak yıllar önce, 25 Kasım 1999 tarihinda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca ilan edilmiş ve bu konuda bütün dünyayı, bu mücadeleye davet etmiştir.
İnsan hayatında kabul edilen ve edilmeyen pek çok olay ve etmenler vardır. İşte bunlardan birisi de olumlu görüntüsüyle kadına şiddetin profili çıkıyor ortaya 1999 yılında.
Neden 25 Kasım 1999 yılı?
Araştırınız, göreceksiniz bu tarihin neden BM Genel Kurulu’nca “kadını koruma adına” mücadele günü olarak ilan edildiğini.
Bu günün ilan nedeni, 1960 yılında Dominic Cumhuriyeti’nde meydana gelen bir olaya dayandırılmaktadır.
Dominic Cumhuriyeti’ni diktatörce yöneten Rafael Trujillo’ya karşıtlığı ile bilinen Mirabel adlı 3 kızkardeşin muhalefeti yüzünden diktatör Başkanın, “Ülkede iki tehlike var. Bunlardan birisi kilise, diğeri de Mirabel kardeşler” deyişi sonrasında bu üç kızkardeşin vahşice dövülerek öldürülmeleri, bu kararın çıkmasına neden olmuştur.
Ondan sonraki süreçte Dominic Cumhuriyeti’nde pek çok siyasi tartışma ve çatışmalar olmuştur.
Bu olay dalga dalga dünyaya yayıldıkça ve kadına karşı şiddet de artınca, BM Genel Kurulu böyle bir gün için karar almış ve “Kadına yönetlik şiddete karşı uluslararası mücadele günü” olarak bu güne bir anlam katmıştır.
Tarihin geçmiş basamaklarında dolanırken, kilisenin de gerek kamuoyu, gerekse siyaset üzerinde çok etkili olduğunu görürüz. O Dominic Cumhuriyeti diktatör başkanının kiliseyi tehlike olarak görmesi demek, kilisenin halkın yanında olması ve halk için güçlü mesajlar vermesi demektir. O anlamda kiliseyi de işaret etmiş o diktatör.
Kadının hayatında neler vardır?
Taciz, horlanma, dışlanma, dövülme, işkence, cinsel saldırı, tecavüz ve hamilelik, hapislerde taciz, reşit olmayan kızların fuhuşa zorlanması, ensest ilişki ve tabii ki aile içi ekonomik nedenler...
Bunlara ilave edebileceğimiz nice olaylar vardır.
Buna rağmen kadına karşı şiddet azaldı mı? Bence azalmadı. Şekil değiştirerek kadın hala şiddet görüyor.
Hani deriz ya, “Bazı insanların gözü karardı mı dünyayı gözü görmez” diye. O bağlamda bir çiftin iç dünyalarındaki kavgalar sokaklara taşınca, bütün mahremiyetler de deşifre edilmiş olur.
Zaman zaman basına ve kamuoyuna yansıyan olaylardan öğreniyoruz aile içi kavgaları.
Bu kavgalar arasında kalan çocukların psikolojilerini düşünebilir misiniz? Anne-babanın çocukların gözlerin önündeki kavgaları, çığlıkları, birbirine karşı olan saygısız davaranışları, çocukların psikolojik yıkımının en önemli faktörleridir. Kaldı ki bir babanın eşini çocuklarının gözü önünde ya tabanca ile, ya da bıçak darbeleri ile öldürmesi, onların tamamen mahvına neden olmaktadır.
Bence aile içi şiddettin en önemli iki faktörü, birincisi kıskançlık, diğeri de ekonomik sıkıntılardır.
Kıskançlık filan deriz de, maalesef bazı erkeklerin de (az da olsa) eşini fuhuşa teşvik edip eve para getirmesi isteği ortaya çıkınca bu kez kadının böyle bir davranışa karşı tavır alması, o tavra karşı mücadelesi ve belki de gece uyurken eşini bıçak darbeleri ile katletmesi mümkün olabiliyor. Yani bu kez erkek değil, kadın katil olmuş oluyor.
Genel anlamda ahlaki değerler çok önemlidir. Ahlaki değerlerle birlikte eşlerin birbirlerine karşı olan saygıları da çok önemlidir. Bu iki unsur ortadan kalkınca ve saygı duvarı yıkılınca, işte o zaman tehlike çanları çalmaya başlar.
Kadın ne yapsın bu durumda?
Ya evden kaçıp annesinin babasının yanına sığınacak, ya da evinde kalarak mücadele edecek edebildiği kadar, ta ki beynine kurşun sıkılıncaya kadar.
Bir ailenin başına böyle bir durum gelince, yukarıda dediğim gibi olan, çocuklara oluyor. Kadın mezara, adam hapse ve çocuklar da koruma evlerine...
O bağlamda 25 Kasım tarihinin kadınlar için çok önemli bir gün olduğuna vurgu yapmaya çalıştım bugünkü yazımda.