İnsanlar bu bueladan kurtulmak için çeşitli çareler üretiyorlar. Nedir o çareler?
Bir defa mecbur olmadıkça evden çıkmamak birinci önlem ve birinci çare. Çünkü sokağa çıktığınız zaman şu veya bu şekilde bu virüse bulaşabilirsiniz.
Bir başka çare...
Güçlü beslenme ve bağışıklık sisteminizi güçlendirmek...
Üçüncü çare...
En ufak bir soğuk algınlığına fırsat vermemek...
Dördüncü çare...
Mutlaka evden çıkarken maske ve eldiven kullanmak.
Daha sıralayalım mı? Sıralayalım.
İnsan günlük hayatında neler istemez ki...
Etiniz, kıymanız, tavuğunuz yoksa mutlaka maske takıp alış verişe gideceksiniz. Veya bazı marketlere telefon açarak ihtiyaç listelerini marketteki telefonla bildirmek ve 20 TL karşılığında o ihtiyaçları kapınıza getirtmek...
İnsan evinde neler istemez ki...
Bazı bilim adamları açıklıyorlar...
“Şayet dışarıdan birşeyler almışsanız ve poşetlere koymuşsanız, şayet marketlerden siparişlerinizi evinize taşıtmışsanız, mutlaka o almış olduğunuz gıda ve ihtiyaç poşetlerini, en az iki saat dışarıda bırakınız. Çünkü virüsün ömrü iki saattir. İki saate ölür.”
Peki etleri, kıyma ve tavukları da dışarıda mı bırakacaksınız? Veya hellim, peynir veya tereyeağı gibi ihtiyaçları ısınmakta olan güneş ışınlarının altında mı bırakacaksınız?
İşte bütün bunlardan aranan çarelerden birisi, bütün poşetleri ev dışındaki çöpe atmak ve satın almış olduğunuz meyva ve sebzeleri bol suda, hatta deterjanlı bol suda yıkamanız. Tabii ki bütün bu işlemleri maske ve eldiven takarak yapmanız...
Evinizin bütün odalarını bol bol havalandırır mısınız? Şayet havalandırmayı ciddiye almazsanız, virüse davetiye çıkarıyorsunuz demektir.
Bakın unuttuk...
Sakın kimseyle yakın durmayınız. Komşunuz evde yaptığı pastadan mı getirdi size?
O pastanın bile sizin için tehlike arzettiğini bilmenizde yarar var. Yani herşeyden izole oluyorsunuz.
Şimdi dış ülkelerden gelip de o gelen yolcuların çeşitli yerlerde garantina altında tutulmalarının mecburiyetinde haksız değildir idare. O gelen yolcuların hemen hemen hepsi de risk altındadır.
Bütün bunları yaşarken soruyoruz kendimize!
Bu virüs nasıl bir belaymış ki sessizce ve görünmeden hayatımıza girerek, yaşama şansımızı elimizden alıyor.
Biraz hayalci olursak daha bir ironik biçimde yaklaşırız konuya.
Bir kara sinek veya bir sivrisinek gelip elinize veya yüzünüze konsa, kanınızı emse, o sinekleri öldürmek için çırpınmaz mısınız normal zamanda? Çırpınırsınız. Lakin koronavirüsü kendini göstermez ki?
Şöyle o virüsün rengi mavi, kırmızı veya yeşil olsa ve kendini nokta şeklinde gösterse amenna. Virüs kendini gösterseydi durum bir başka olurdu. Herşey soyuttan somuta dönüşürdü. Ama gelin görün ki o virüsü göremiyor ve onun hedefine maruz kalmamak için türlü yollara baş vuruyoruz.
Başka çaremiz yok ki...
İşte anasını satayım! Virüs işte! Her an kapımızı çalacak, her an hayatımıza girecek bir düşman!
Velhasıl o virüsün en büyük silahı, evde kalmaktır. Daha ne diyelim ki...
Bütün bunları, çaresizlik ve ölüm korkusu söyletiyor maalesef.