Bu yazının başlığını görenler eminim ki ilk anda doğa/çevre kirliliğinden söz ettiğimi sanacaklar. Bunu çok doğal buluyorum çünkü dünya gerçekten de feci şekilde kirlendi/kirletildi; doğal, çevresel ve iklimsel dengeler altüst edildi.
Oysa bugün söz etmek istediğim kirlenme/kirlilik, uluslararası ilişkiler/dünya düzenindeki kirliliktir. Her yeri geldiğinde bu sayfada uluslararası toplulukta/ilişkilerde orman kanunun geçerli olduğunu yazdım. Üstelik bu topluluk/ilişkiler o kadar kirli ki! Uluslararası hukuk tam bir rezalet!
Bunu görmek için çok geriye gitmeye ve çok kafa yormaya gerek yok. Gazze’de ve bir bütün olarak Filistin’de süre giden insanlık dramı, bu dram karşısında ABD-İngiltere, AB ve kendilerini Batılı olarak niteleyen ülkelerin tavrı, tam “kıral çıplak” olayıdır. Demokrasi, hukuk, insan hakları derken harmanlara sığmayanlar için bunlar meğer yalnız kendi yurttaşları için var olan değerlermiş. Bunu biliyorduk da binlerce çocuğun öldürülmesi bile onları bu kibirli egoist hallerinden kurtaramamış.
Ukrayna Savaşı’nda da Batı’nın ikiyüzlü yüzünü gördük. İnsanlık söz konusu olduğunda bile, mavi gözlü insanlar siyah tenli insanlardan üstünmüş hâlâ!
***
Neredeyse her gün, Dünya’ya adını bir biçimde duyurmuş politikacı, diplomat, asker, istihbaratçı, siyaset bilimci, analist, tarihçi, gazeteci ve bunun gibi birileri, “Üçüncü Dünya Savaşı”ndan söz ediyor. Kimi başladı, kimi zaten hiç bitmedi, kimi başladı başlayacak, kimi şu zaman ya da şu koşullar oluştuğunda başlayacak diyor.
NATO Genel Sekreteri’nin de benzer söylemleri var. Anlı şanlı Genel Sekreter, dört ülkeyi “şeytanlaştırarak” hedef gösterdi: Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore! Bellidir ki ABD, Batı ya da daha doğrusu “emperyalizm” düşmansız var olamıyor. İlle de beslenmek için “şeytanlaştırdığı” bir düşman yaratır. Bunu söylerken sözü edilen dört ülkenin “ak sütten çıkmış kaşık” olmadığını elbette biliyorum da onları suçlayıp şeytanlaştıranlar da ak sütten çıkmış kaşık değil!
İleri gelen bir ABD generali de, şeytanlaştırdıkları ülkelerin uygar yaşamı tehdit ettiğini söylemiş. Uygar yaşamı derken büyük olasılıkla Batılı yaşam biçimini, yani demokrasiyi belirtmiş olmalı! Öyle ya ABD ve bağlaşıkları, şeytanlaştırdıkları Irak’a, Afganistan’a, Suriye’ye, Libya’ya “demokrasi” götürmek için postallarıyla girmişlerdi. Meğer oralara iç savaş, istikrarsızlık, kaos, çatışma, şiddet, ekonomik ve sosyal çöküntü için gidiyorlarmış.
Ukrayna Savaşı konusunda, başlangıçta Rusya’nın saldırganlığını esas almıştım. Şimdi artık anlıyorum ki hem Ukrayna hem Rusya dolduruşa getirildiler, bir oyunun içine çekildiler.
***
Ve de darbeler, darbeler, darbeler! Boşuna dememişler, ‘Dünya’da darbe yapılamayacak tek ülke ABD’dir’ diye! Neden mi? “ABD’de Amerikan Elçiliği olmadığından!”
Ne doymaz bir “emperyal iştiha” bu? Kendine göre sözde meşru nedenler yaratarak ve güya demokrasi götürmek için işlemediği halt yok.
Yoksa ABD tarihi köklü olmadığından kaçırdığı fırsatları şimdi mi kullanıyor? En yakın bağlaşığı, hatta akıl hocası olduğu olan ikizi İngiltere’nin Güneş Batmayan İmparatorluğu’na mı öykünüyor? Yoksa Fransa’nın ve başka ülkelerin kirli, insanlık için yüz karası emperyal sabıkaları -veraseten ya da bir biçimde- ABD’ye mi geçti? Yoksa tarihin en büyük emperyal gücü olmak için hem yandaşları/bağdaşıkları ülkelerin, hem can düşmanı bildiği Rusya ile Çin’in kendilerine özgü emperyal iştihalarına üstünlük sağlamaya mı çalışıyor?
***
Çağımızın en belirgin özelliklerinden biri, ülkelerin bütçelerinden silahlanmaya ayırdıkları tutarın durmadan yükselmesi! Çoğu ülke bunu mecburiyetten, korunma refleksi ile yapıyor ve dolayısıyla halklarının yoksulluğu ile savaşımda yetersiz kalıyorlar. Üstelik savaş artık teknolojiye dayanıyor ve giderek daha çok para gerektiriyor. Bir bakıma savaş eşittir “teknoloji+para!” Sonuçta da dünyanın iki en büyük para dönen iki sektörden biri besleniyor: Savaş sanayii (diğeri ilaç sanayii.)!
Ne kadar savaş, iç savaş, çatışma, darbe olursa o kadar çok para kazanıyor savaş patronları! Eeee politikacılar da çok paraya ihtiyaç duyuyorlar: Hem siyaseti yürütmek, hem ceplerini doldurmak, dünyalıklarını sonsuz yapmak için!
Çocuklar, kadınlar, siviller ölüyormuş, kimin umurunda?
Oluk oluk paralar gidiyormuş kimin umurunda?
Dünya kirlenmiş kimin umurunda?
Tek çare yine demokraside gibi görülüyor. ABD’nin yenilgiyi kabul edip Vietnam’dan çekilmesinin nedeni, oradan ABD’ye götürülen asker tabutlarıdır. Afganistan’dan kaçışta da aynı neden var. Şimdi artık kendi askerlerini değil vekil/paralı askerleri sürüyor ateşe! Üstelik bilim ve teknoloji o denli kullanılıyor ki askerleri ölmüyor. Bu bakımdan iç kamuoyunu ayağa kaldıracak tabutlar gitmiyor ABD’ye ve galiba tek ümit demokrasinin, tabutlar olmadan da çarklarını işletmesi, işletebilmesi!