Yıllardan beri Türklere türlü ambargolar uygulayan, neredeyse bir solukluk havayı bile bize çok gören Rumların paçaları tutuştu bile. Maraş’ın iskana açılması onları rahatsız etti. Her ne kadar da Anastasiadis şimdiye kadar lakayt görülse de şimdi paçaları tutuştu ve sağa sola saldırmaya başladı.
Malum AB, tek taraflı olarak güney Kıbrıs’ı bünyesine aldı ve bünyelerine aldıkları güney Kıbrıs, yani Kıbrıslı Rumlar, onların başlarına bela oldu. Bela olmaya da devam edecek gibi...
Zaman zaman AB ile Rumların paslaşarak adadaki Türk haklarını çiğnediklerini görüyoruz. Ama bu paslaşma her zaman geçerli olmuyor.
Rumların son çıkışları, AB’ye baş vuruları ve “Türkiye’ye muslukların kapanmasını” sağlamaya yöneliktir.
Her zaman vurgu yaptığımız birkaç söz vardır.
“Türkiye büyük ülkedir ve NATO’nun da en güçlü üyesidir.”
AB Türkiye’ye muslukları kısabilir mi?
Elbette öyle birşeyin vukuu halinde Türkiye’den gereken cevabı alır. Hani bir zamanlar Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediği gibi.
“AB, Türkiye’yi bünyesine almazsa, mutlaka yeni bir oluşumda Türkiye yerini alır.”
Bu sözler tarihin sayfalarına yazılmıştır.
Rumlar hala o cüce boyları ile büyük güçleri hem Türkiye aleyhine, hem de Kıbrıs Türkleri aleyhine kullanmaya devam ediyor. Büyük güçler ne yapıyor?
O “Büyük Türkiye’yi karşılarına almak istemiyor.”
Neden? Çünkü Türkiye, batıdan gelecek tehlikelere karşı en önemli duvardır. NATO’nun düşüncesi de odur.
Rumlar AB’den Türkiye’ye ambargo uygulamasını talep ederken, bizim de bazı hatırlatmalarımız olacaktır elbette.
Hani Rumlardan Annan planı için çıkacak bir “Hayır”a karşı Türklerin hakları ve açılımları başlayacaktı? Hani KKTC’ye direk uçuşlar sağlanacaktı?
Rumlar hala Kıbrıs’ta insan haklarını çiğnemeye devam ediyor. Sadece biz Kıbrıs Türklerine değil, kendi vatandaşlarına bile insan haklarını çiğniyor ve kemiriyor. Nitekim geçenlerde PİK’te çalışan bir gazetecinin veya yayıncının söylediği gibi.
“Rum idaresi insan haklarını çiğniyor” demişti.
Yıllar önce Rum İçişleri Bakanı Papapetrou’nun söylediği daha da anlamlıydı.
“Biz Rumlar, tam on bir yıl Türkleri gettolara kapattık ve insan haklarını çiğnedik.”
Birkaç yıl önce de Rum Dışişleri Bakanı Markulli, katledilen ve yıllar sonra kemik olarak toprak altından çıkan kayıp Türklerin kemik ve cesetleri için, “İnsanlığımdan utanıyorum. Biz Rumlar çok büyük günah işledik” mealinde açıklamalar yapmıştı.
Ve şimdi Maraş iskana açılırsaymış, Rumlar AB’den Türkiye için bazı finansman kaynaklarını durdurmasını sağlayacakmış.
Şayet AB’nin ilgili birim ve üyeleri geçmiş arşivleri karıştırırlarsa, Maraş’la ilgili Rumlara neler neler önerdiğimizi bulup okuyacaklardır. Özellikle Denktaş zamanında, “Size Maraş’ı verelim, siz de KKTC’nin direk uçuşlarına koyduğunuz ambargoları kaldırınız”, dememiş miydi? Buna benzer öneriler Türkiye’den de gelmişti. Lakin görülüyor ki orada “ölü kent” olarak duran Maraş, ne Türklere ne de Rumlara bir fayda sağlıyor. Ancak Maraş, halen KKTC toprağıdır ve Maraş’ın iskana açılması ve kuzeyin ekonomik yönden gelişmesi, turizmin canlanması açısından zorunlu hale gelmiştir.
Bu zorunluluk bize geleceğimizin kapılarını açacak ve Rumlar da uzaktan bakmaya devam edecek.
Bugün ne kadar turizmci var sırada bekleyen? Binlerce yatırımcı o “altın kumlar”a sahip binalara, otellere ve nice işletmelere taliptir.
Bırakın Rumlar çözümsüzlüğe birkaç düğüm daha atsınlar. Bırakın tek taraflı olarak Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz aramaya devam etsinler.
Bu işin mutlaka bir sonu olacak ve herşey masaya konacaktır. Hangi Rum lidere kısmet olacak Kıbrıs sorununun çözümü ve masada imza atılması, bilemeyeiz.
Velhasıl Rumların Maraş konusunda paçaları tutuştu ve bu yangını söndürmeye güçleri de yetmeyecektir.