Dün akşam KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’la Rum toplumu lideri Nikos anastadiadis bir araya geldiklerinde bizim de yazılarımız bugünkü baskı için hazırlık noktadındaydı.  O nedenle yorumumu, Tatar-Anastadiadis görüşmesinin ilkine dair yapamayacağım.  Sadece olaya bakan birisi olarak bir değerlendirme yapacağım.  Şöyle ki:

            Ortada henüz gündem olmamakla beraber, Tatar’ın net bir şekilde vermiş olduğu mesaj, doğru mesajdır.  Görüşme öncesi basına yapmış olduğu açıklamalardan şunu görüyoruz...

            Buluşma öncesi Tatar ne demiş...

            “Ambargo ve izolasyonlara bakmak lazım.   Ambargolar bir dayatmadır.  Şayet Rumlarda iyi niyet varsa, Kıbrıs’ta kalıcı bir barış içindeyseler bunlara bakmak lazım.  Bu tecrid kabul edilemez. Bu çağda, bu anlayış, gerçekten Kıbrıs Türk halkının kabul edebileceği bir anlayış değildir.”

            İşte Tatar’ın somut ve net olarak ortaya koyduğu veya koyacağı tutum budur.

            Sanırım ilk buluşmalarında karşılıklı saygı sözleri ile birbirlerini tanıma fırsatı bulmuşlardır.  Lakin gündem oluşmasa da, bilinen ve görülen gerekler, açık ve net bir şek vardır ki, o da Rumların uzlaşmazlığıdır.

            Ersin Tatar’ın en çok üzerinde durduğu temel nokta, iki devlet esasına dayalı bir çözümdür.  Bu fikirlerini, bütün Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de kullanmıştır. Türkiye’nin Kıbrıs sorunundaki tutum ve kararlılığı da aynı mealdedir.

            Bunların arkasından ne gelecek?

            Bunların arkasından Rumların ortakları ile Akdeniz’de yapmakta oldukları doğal gaz çalışmaları ve yine Türklerin dışlanmaları gelecek.  Türklere verilmek istenmeyen hak arayışları gelecek.

            BM Genel Sekreteri Guterres’in  amacı, taraflar arasında kalıcı bir çözüm için sıcak bir ortam yaratılmasına yöneliktir.  Davranışları ve yaptığı açıklamalarla sorunu yeniden ele alacağını mesajını veriyor, Guterres.  Hem de en samimi bir şekilde.

            Yarın olası bir beşli toplantı, garantör devletlerin de bu toplantıda hazır bulunması, mutlaka ama mutlaka konuşulacaktır.

            Türk siyasilerinin bir süre önce yapmış oldukları açıklamalar, yakın bir zamanda olası Crans-Montana toplantısına kesinlikle ne konuşulacağı hususunun mutlaka bilinmesidir.  Yani hiçbir şey boşlukta ve yuvarlak sözlerde kalmamalıdır.  Bir diğer deyişle, ucu açık görüşmelerin yapılması mümkün olmayacaktır.

            Geçen zaman bazı şeyleri daha da somut hale getiriyor.  Hangi anlamda?  Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin ortaya koyacağı tavır anlamında.

            Gerçekçi olmak gerekirse hem Anavatan Türkiye’nin, hem de biz Kıbrıs Türklerinin yüreği bayağı yanmıştır Rumların kaypak ve belirsiz politikalarından.  O nedenle fotoğrafa baktığımızda sanırım o fluluk kaybolmaya başladı ve netliğe doğru yol alıyor.

            Hele bir düşünün bakalım...

            4’ncü KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin girişim ve zorlamalarına bakınız.  Akıncı ne kadar zorlama yapmıştı, Kıbrıs sorununun çözümü için... Ama kimse bu sorunu çözemedi, Rumların olumsuz politikaları nedeniyle.  Crans-Montana’da yaşananlar da hala hafızalardadır.

            Çok büyük umutlarla başlayan beşli, hatta altılı toplantı, Kıbrıs görüşmelerinde bir ilkti.  Çünkü çözüm için hiçbir zaman bu kadar yaklaşılamamıştı.  Ame gelin görün ki Anastasiadis ne yaptı, ne etti, yine kıvırtarak bu işin içinden sıyrıldı ve zamana oynamaya devam etti.

            Tabii ki bu konuda Tatar’ın, uzlaşmaz Rum tavırları karşısında ne kadar başarılı olacağını söylemek henüz erken.  Koltuğunu henüz ısıtmamış bir Cumhurbaşkanı için önyargılı olmamak gerek.

            1968’de başlayıp, 2020 yılının Kasım ayına geldiğimizde, şunu görüyoruz.    “Sıfır sıfır elde var yine sıfır.”

            İşte Kıbrıs gerçeği de o sıfıra benzer.

            Peki...  Kıbrıs Türkü bu sıfırları ve kaybolan zamanları hak etti mi, onu sormak lazım Anastasiadis’e.

            “Kıbrıs Türkleri o sıfırlı zamanı hak etti mi?”

            Hele bir bekleyip görelim bakalım ortaya nasıl bir tablo çıkacak.  Zaten Tatar-Anastasiadis görüşmeleri sonrasında herşey Rum basınına yansıyacak.  Bütün Rum siyasiler, bütün fanatik ve ılımlı Rum siyasetçiler yeni döneme nasıl bakıyorlar veya nasıl bakacaklar.  Onu da bekleyip göreceğiz...