Yoğun siyasal  karmaşaya karşın, bu günkü yazımda da,  “TÜRKAY ILICAK’I BU ÜLKEDE TUTAMAMAK” ve “BOĞAZİÇİ DİRENİŞİ VE ŞEHİTLERİ ANITI” başlıkları altında değişik iki konuya değineceğim.  

TÜRKAY ILICAK’I BU ÜLKEDE TUTAMAMAK
2019’un ilk günü olan 1 Ocak 2019 tarihli yazımda da, Türkay Ilıcak’tan açtığı “ahşap heykel sergisi” vesilesiyle söz etmiştim.
1984 yılında ailece Avustralya'ya gidip 2010’da Kıbrıs’a dönüş yapmıştı Türkay Ilıcak! Bu yazının yayımlandığı 12 Şubat 2019 itibarıyla, o, yine Avustralya’da! Yani KKTC Devleti ve Kıbrıs Türk Halkı olarak onu burada tutamadık.  
Ne var bunda diye düşünebilir, ilk mi ki diye de sorabilirsiniz. Doğru bu ne ilktir, ne de son olacaktır ama Türkay Ilıcak “konu modeli” alınabilecek bir kişiliktir. 
   “Sevdalıyım ülkeme / Gramajı düşse de ekmeklerinin” demişti bir şiirinde! (Gözlemler ve Özlemler, s. 10)
Ve “Gözlerim seni arar okyanuslar ötesinden / Belli etmesem de 20 küsur yıldır / Kıskanç sevgililer gibi çaktırmadan” diye Kıbrıs’a aşkını dile getirmişti. ( Özün Sözü, s. 26) Kıbrıs sevgisini, eski Lefkoşa meyhaneleri üzerinden de dile getirmişti: “Bir başkaydı eski Lefkoşa meyhaneleri / Çokça yeşillik / Tahın, kabuklu fistik / Küp yoğurtlu, fırın kebablı, cacıklı mezeleri / Bir başkaydı yasemin kokan hülyalı akşamlar / Bir başkaydı Lefkoşa’nın / Kıbrıs kokan meyhaneleri (Özün Sözü s. 33)
Oysa Ilıcak’ın yerleşip yeni bir yaşam kurmaya çalıştığı Melburun’da meyhane bile yoktu: “Melburun’un havası / Şeker şerbet meyvası / Üzümü bağı çok ama / Yoktur bir meyhanesi” (Özün Sözü s. 33)
Melburn’da  kahve sohbetleri  de yoktu, dostların açılan kolları da: “Nerede hani kahve sohbetlerin / Hani tesellisi falların, falcıların / Nerede açılan kolları dostların / Dün bugünün aynı / Bugünse tıpkı yarın (Özün Sözü s. 35)  Yalnız Kıbrıs sevdalısı değildir Ilıcak, halkına, Kıbrıs Türkü’ne hayrandır. Onu selam durulacak bir anıt olarak niteler: “Selam durulacak bir anıtsın sen / Başı bulutlarda kaybolan / Ve / Meçhul anıtlar kadar bile reklamı olmayan” 
Yalnız Kıbrıslı bir Türk değil, dünyalı bir insandır da Türkay Ilıcak! Aydın kafalıdır ama körü körüne Batıcı değildir. Tarihi, dili, kültürüyle Türk ve Kıbrıs Türkü olmaktan onur duyan bir dünyalı insandır. Örnek olarak  emperyalizm ile küreselleşme def edilmesi gereken bir “it”tir ona göre: “Kapımda havlayan global it / Açmıyorum defol git…” (Gözlemler ve Özlemler, s.12)
Özgürlük mü? İşte Türkay’ın ironik  yanıtı: “İnsanım, / Öyleyse hürüm!/ Bugün azatlık günüm / Patrondan izin aldım / Bugünlük özgürüm! (Özün Sözü s.)
Bu da, Ilıcak’ın sınıfsız topluma bakış açısı üzerine bir şiir: “İşçilerin grev şenliklerinde / Ve haki elbiseli köylülerin düğünlerinde bulurum / Sınıfsız toplum görüntüsünü / Ve zevkini yaşarım barışın,/ Hürriyetin,/ Eşitliğin,/ Gözlerinden fışkıran parıltıya bakarak / Halay çeken işçilerin / Ve köylülerin”  (Bir Avuç Şiir s.29)
Umuda yolculuk çağımızın bir gerçeği! Savaştan, korkudan, işsizlikten, yoksulluktan kurtulmak için yola düşen, aralarında çocuklar ve kadınlar nice insan, yollarda, denizlerde yok olup gidiyor. Yürek parçalayıcı birçok görüntü yayımlanıyor her gün!  Ilıcak “Umuda Yolculuk” şiiriyle bu dramın Avustralya versiyonunu ele almış: “Gemiler dolusu insan / Kadın, erkek, çoluk, çocuk / Sersefil ve perişan / Avustralya sahillerine vuruyor / Zaman zaman / İntihara gelen balinalar misali” (” Özün Sözü, s.14)
Sözün kısası o bir “bilge ozan”dır. Yalnız şair ve yazar değil, resim, heykel ve müzik sanatçısıdır da! Kıbrıs Türk Edebiyatı içinde özgün bir yeri olan ve edebiyat tarihinde yer verilmesi gereken bir edebiyatçıdır. 
“Ozan”lığı “mani”ci olmasından da bellidir. Bir manisinde şöyle der: 
Özenmeyin gurbete
Yalnız şarkısı güzel
Bir ah eder toplamı
Gerisi mesel gazel (Avustralya’dan Maniler, s.5)
İşte KKTC devleti, Kıbrıslı Türkler, yani biz, özenilmemesini, gazel olduğunu söylediği gurbete yeniden gönderdik Türkay Ilıcak’ı! 
Gerçek budur. Gerisi maval, masal ve de hikâye!
Gerçi o gittiği yerde çizgisini sürdürecek, eminim.

BOĞAZİÇİ DİRENİŞİ VE ŞEHİTLERİ ANITI
Güney Kıbrıs’ın Lârnaka ilçesine bağlı Boğaziçi/Aytotro, varoluş savaşımımızda en çok saldırıya uğrayan köylerimizden biridir. Sekiz de şehit verdi.
Bekir Etem, 15 Şubat 1964’te Boğaziçi’ne yapılan ilk saldırı sırasında, köy dışında sürüsünü otlatırken şehit edildi. Boğaziçi Direnişi’nin ilk şehididir. Şehit naaşı birkaç gün sonra bulundu.   
İbrahim Ali de aynı günlerde, mandırasında sürüsü ile birlikte iken şehit edilmiş olup naaşı bulunamadı.   
Fahri Ahmet 1964 Martı’nda evinden çıkıp da geri dönmeyen, yıllarca kayıp listesinde olan ve yıllarca sonra naaşı bulunup askeri törenle Yeniboğaziçi’nde defnedilen şehidimizdir.  Hüseyin Mevlit ile Mehmet Salih Şakir, 15 Kasım 1967 saldırısında mevzideki görev yerlerinde aynı anda şehit edildiler. Mezarları Güneydeki Geçitkale/Köfünye Şehitliği’ndedir.   
Mustafa Hüseyin Muharrem, 15 Kasım 1967’de, Rum saldırısına karşı mevzide yiğitçe savaşırken şehit oldu. Güneydeki Geçitkale/Köfünye Şehitliği’nde yatmaktadır. 
Hüseyin Hamza, 15 Kasım 1967 saldırısında şehit edildi. Güneydeki Geçitkale/Köfünye Şehitliği’ne defnedildi.
Şehit öğretmen Doğan Ahmet, 1974 Barış Harekâtı’nın ikinci aşaması sırasında, Girne yakınlarında görev yaparken şehit oldu. Lefkoşa’daki Şehitliğe defnedildi.
Bu şehitler ve genel olarak Boğaziçi Direnişi için günümüze kadar bir anıt yapılmaması bir ayıptı. Kişi olarak benim de ayıbımdı.   İşte o ayıp yok oluyor, çünkü  “BOĞAZİÇİ DİRENİŞİ VE ŞEHİTLERİ ANITI” yapıldı ve 15 Şubat 2019 Cuma saat 11.00’de anıtın açılışı yapılıyor. Katkısı olan herkese teşekkür ederken, ANIT’ta yer alan ve direnişi öz olarak anlatan, benim kaleme aldığım kitabeyi paylaşıyorum: 
“1974 Barış Harekâtı’na kadar Boğaziçi/Aytotro, Güney Kıbrıs’ın Lârnaka ilçesine bağlı, Türk-Rum karma nüfusa sahip bir köydü. Türkler ve Rumlar,  köyün iki ayrı mahallesinde yaşıyordu. 
“Köyün Türk - Rum nüfusları eşite yakınken,  21 Aralık 1963’ten sonra Maroni’deki Türkler’in toplu olarak, başka köylerden Türk ailelerinin dağınık olarak Boğaziçi’ne göç etmesi üzerine Türk nüfus çoğunluk oldu. (Yaklaşık 900 Türk, 600 Rum)  
“Boğaziçi Türk Mahallesi, Kıbrıs Türkleri’nin direniş savaşımında en çok saldırıya uğrayan yer oldu. Tam 4 saldırı, çok sayıda da çatışma oldu.
“İlk saldırı 15 Şubat 1964’te; ikinci saldırı 29 Şubat 1964’te; üçüncü saldırı 23 Nisan 1964’te Türkler 23 Nisan Milli Egemenlik Ve Çocuk Bayramı ile Kurban Bayramı’nı birlikte kutlarken yapıldı.
“İlk saldırı iki gün (15-16 Şubat 1964), ikinci saldırı bir gün (29 Şubat 1964), üçüncü saldırı beş gün beş gece (23 – 27 Nisan 1964) sürdü. Tümünde de mücahitler yiğitçe savaşarak köylerini savundular. 
“Daha sonraki yıllarda bölgede küçük çaplı çarpışmalar hiç durmadı.        
    “Dördüncü saldırı, 15 Kasım 1967’de hem Boğaziçi/Aytotro’ya, hem Geçitkale/Köfünye’ye karşı yapıldı. Mücahitlerin direnişi ve savunmalarına karşın, çok üstün güçlerle ve doğrudan Grivas komutasında yapılan saldırı sonunda, aynı günün akşamı iki köy de düştü. Yirmi dört şehit ve birçok yaralı verildi. İki köy işgal edildi, ancak Türkiye’nin notası ile sabah olmadan Rum güçleri köyleri boşalttılar.
“Temel sorun, Rumlar’ın köyü dış dünyaya bağlayan ve köyün kuzeyinde Türk Mahallesi’ne girip oradan Rum Mahallesi’ne geçen yoldan üniformalı ve silahlı olarak serbestçe geçmek istemeleriydi. 
“BM Barış Gücü Komutan Vekili İngiliz Generali Michael Harbottle, yayımladığı anılarında, Rum güçlerinin “çok daha üstün adam gücü ve silah üstünlüğünden” söz eder ve “yol silindiri ile bir cevizi kırma niteliğinde bir kuvvetin kullanıldığını” ifade eder. Ayrıca saldırı için “güçlü (strong),” “haklı gösterecek bir sebep yoktu,” “amansız (coup de grace)) ve “vahşet (ferocity ve savagery),” saldırı sonrası için “manzara bir mezbahayı (shamble) andırıyordu” ifadelerini kullanır, iki köyde evlerin “havan ve top ateşi ile” harap edildiğinden ve “yağmadan (ransacked) söz eder. 
“Boğaziçi Direnişi kapsamındaki dört saldırıda toplam 6 şehit verildi. (Bekir Etem, İbrahim, Hüseyin Hamza, Mustafa Hüseyin Muharrem, Hüseyin Mevlit ve Mehmet Salih Şakir). 1964’te kaybolan şehit Fahri Ahmet ile 1974’te şehit olan öğretmen Doğan Ahmet’le birlikte Boğaziçi’nin 8 şehidi vardır.”
Bu vesile ile şehitlerimizi saygı ile anıyorum.