Nedense eski resimlere baktığımda hep hatıralarımla buluşur ve “Şu eski Girne ne kadar bakir ve ne kadar doğaldı eskiden” derim.
Gerçekten insan geçmişle şimdiki zaman arasındaki kıyaslamayı yapınca bayağı üzülüyor.  Sadece üzülmüyor, düşünüyor da...
O iki fotoğrafı yan yana koyunca, insan bayağı yeni bir suçlu arar.  
Bunun nedeni malum...
Gelmiş geçmiş hükümetlerin eseri olarak Girne’nin son fotoğrafı önümüze çıkıyor.
Bu konu açıldı mı, kimileri; “Vallaaa Girne’nin içine ettiler arkadaş” der, kimileri de “Girne’yi betonlaştırdılar” der.
Bana göre her iki tanımlama o tam yerinde ve doğrudur amiyane bir ifadde ile.
Anımsadığım kadarı ile ilk yüksek bina, yine anımsadığım kadarı ile 1980’li yıllarda Girne’nin o büyük virajını alınca sağımızda yükselen koca binadır.  O bina, geçmişte Metal-iş’in kullanımındaydı ve şimdi bir otel olarak kullanılıyor.
O binanın yapılmasına izin verilince, “Filana izin verirsiniz de bize niye izin vermezsiniz”e gelince iş, bu kez Girne’nin fıcırığı çıkmaya başladı maalesef.
Özellikle Annan Planı döneminde bir sürü sahte müteahhitler türedi piyasada maalesef.  Özellikle Türkiye’den gelen bazı kişiler bu işe soyundu.  Bu işe soyunanlar, galiba kendilerini geçmiş zamanların Türkiye’sinde sandılar, hani adamlar bir gecede ev yaparlar, apartman yaparlar ve hiçbir kontrol yoktu.  Şimdiki iktidar Türkiye’de işe el attı ve bu çarpıklıklar düzelmeye başladı.
Yani diyeceğim şu...
Annan Planı dönemi, maalesef vurgunlar ve istismarlar dönemiydi.  Bir gün Şehir Planlama Dairesi’ne gittiğimde, yerlere küme küme konmuş yüzlerce dosya ile karşılaşmıştım.  Oranın mimarlarına sormuştum:
“Bu dosyalar nedir?”
“Bu dosyalar yüzlerce, hatta binlerce inşaatın dosyalarıdır.  Bir o kadar da kaçak inşaatlar başladı” demişlerdi bana.
O mühendis ve mimarların o kadar dosyaya yetişmeleri de hayli zordu.
Gelmiş geçmiş bütün Şehir Planlama Dairesi Müdür ve personelini yürekten takdir etmişimdir.  Yine de takdir ediyorum.  Çünkü onlar görevlerini dört dörtlük yaparlar ve yasaların da bir santim dışına çıkmazlar.
Son imar çalışmaları sonunda ana yollarda 10 kat olan inşaat izni, bu kez 7 kata indirildi.  Ara yollarda da 5 kata indirilmiş.
İnsan çaresiz kalınca, “Zararın neresinden dönülürse kardır” anlayışı ile hareket etmek zorunda kalır.
Bence şimdiki Şehit Planlama Dairesi, adeta “Zararın neresinden dönersek kardır” misali hareket etmiş ve son noktayı koymuştur.  İyi de etmiş.
Son gelinen noktada Şehircilik Dairesi’nin yapacak birşeyi kalmamıştır.  Onların elinde sihirli değnek yok ki, o güzelim Girne’yi eski haline döndürsün.
Bir de bazı üç kağıtçı yap-satçılar türedi memlekette.  Paraları vurup memleketten kaçarlar.  Bu da bizim alışık olmadığımız bir durumdur.
Büyük yatırımların arkasında da büyük adamlar vardır.  İşte o büyük adamlar, kendilerince bütün kapıları açarlar.  O açılan kapıların arkasında neler var neler yok.  Lakin halk bütün bunları kestirebiliyor.  Yani Girne’nin fıcırığının nasıl çıktığını da kestirebiliyor insanlar.
Politikada şu sözler her zaman geçerlidir:
“Yahu filan adam bizim partidendir, filan adam memlekete yatırım yapmaya geldi, yardımcı olalım.”
Zaten başımıza ne gelmişse hep “filan adamlardan” gelmiştir bana göre.  Büyük adamlar her zaman büyük adamlarla yaparlar işlerini.  Açamayacakları kapı yoktur.
Sonra da işleri olmayınca ağır kokular gelmeye başlar uzaktan. İnsanın burnu tıkanır o pis kokulardan.
Politika mı?
Lanet olsun öyle politikaya.  Memleketi açık artırmaya çıkaranlar, eşdeğer uygulaması döneminde ana yoldan milyarlık arsa vurgunluğu yapanlar düşünürler mi memleketi.  Ne gezer?  İşler yürüyor ya.
Yürüyor da nasıl yürüyor onu da sormak lazım.
Velhasıl söyleyecek söz çok, dinleyecek yok.
Daha ne diyelim ki...  İşte o güzelim Girne, bir beton yığını olarak karşımızda duruyor.  Yani...