Evvelki gün Kıbrıs gazetesinde boşanmalar üzerine bir açıklama vardı. Elde edilen veriler, mahkeme kararlarına dayandırılıyor. Mesela o yerel gazetede verilen bilgiler şöyle:
“2005 yılından 2018’de kadar geçen sürede, ülkemizde gerçekleşen boşanma sayısı 9 bin 735... Boşanmalar 14 yılda %92 arttı.”
Boşanmalara ilişkin verilen rakamlar gerçekten korkunç ve ürkütücüdür. O bağlamda boşanmaların altında yatan gerçekleri irdelemek lazım. Hem ekonomik, hem de sosyal açıdan.
Verilen bilgiler arasında boşanan çiftlerin anlaşarak boşanmaları gelir.
Bu tür boşanma veya herhangi bir boşanma olayı konu oldu mu, karşınızdaki size şu soruyu sorar!
“Çocuk var mı?”
Evet işin sosyolojik ve psikolojik acı yanı budur. Ayrılan çocuksuz ailelere şöyle derler.
“Oh... Aman iyi ki çocuk yokmuş...”
Çocuklu ailelere de söylenen şudur:
“Çiftler ayrılıyorlar ama olanlar da çocuklara oluyor.”
Gerçekten olan çocuklara oluyor çiftler ayrıldıklarında. Ayrılan çiftler kırk sene eşsiz kalacak değiller ya. Kadın kendine bir erkek bulacak, erkek de kendine bir kadın bulacak. Hatta bu ikinci evliliklerinden çocukları da olacak. Lakin işin en dramatik yanı, ilk evlilikten olan çocukların anne baba arasında mekik dokuması ve onların arasında ezilmeleri ve yıkılmalarıdır.
Bütün bunları kökünde yatan nedir?
Özellikle kültürlü ve genç çiftlerin ayrılmasının altında yatan gerçek, özgürlüktür.
Bir kadının veya bir erkeğin özgürlük bağlamında evlilik müessesesini yürütememesi...
Büyüklerimizin ta ezelden söyledikleri bir söz vardır.
“Çiftler başlarını yastığa koydukları zaman, o beraberlik ölünceye kadar sürebilmelidir.”
Bu bir atadan gelme “yuvayı ölene kadar koruma” anlayışıdır. Evlilik denen müessese özveri ve hoşgörü ister. Şayet sizde bu hasletler yoksa, mutlaka er veya geç, sizi mutsuz edecek bir olay karşınıza çıkacaktır.
Kültür seviyesi düşük çiftlerde galiba evlilikler daha bir fedakarane yürütülüyor. “Atalarımız bizi ayrılmak için evlendirmediler” anlayışına sahip özverili ve anlayışlı çiftler, gerçekten daha bir multu olurlar. Çünkü karşılıklı sevgi saygı egemendir yuvada.
Lakin bakıyoruz, evli barklı kadınlar ille de tutturuyorlar “özgürlük” diye... O özgürlükte ne sadak vardır, ne de aile huzurunu koruma. Ne kadınlar vardır eşi ve çocukları evde olduğu halde, sanki bekarlık yaşar gibi, gece yarılarına kadar kadın arkadaşları ile geceyi gece ederler.
Veya doğurmamak için yuvasını bozan kadınlar var.
Dünya böyle bir çark üzerine kurulmadı mı? İnsanlar doğar, büyür ve evlenme çağına gelirler. Bir kadının annelik güdüleriyle yavrularına sahip olması kadar güzel birşey olabilir mi? Olamaz elbette.
Olaya bir de erkek açısından bakalım. Yani tek taraflı yorum yapmayalım...
Bir erkek düşünün... Her gece kumarda ve hayat kadınlarında. Eşi ve çocukları ile ilgilenmeyen, evine tek bir kuruş harcama yapmayan bir erkekten kadın daha ne bekleyebilir ki? Böyle durumlardaki kadınların hakkıdır hayırsız bir kocadan ayrılmak ve kendi yağı ile kendi ciğerini kavurup huzuru aramak. Hatta çocuklarına sürekli kendisi sahip çıkan kadın daha ne yapsın? Lakin bir gün gelir o tahammüllü davranışının bedeli, çocuklarının düszlüğe çıkması ve annelerrinn kıymetin bilmesidir. Bir yerde kadın, sırf çocuklarının mutluluğu için saçını süpürge yapıyor.
Bazı ayrılıklarda para mutsuzluk getirdiği gibi, parasızlık da mutsuzluk getirir haliyle.
Görmüyor musunuz gazete ve paparazi sayfalarında ünlü milyonerlerin nasıl ayrıldıklarını ve erkeğin kadına çok büyük paralar bahşettiğini?
İşte hayat öyle bir değirmendir ki, döner döner ve insanların hayatını hallaç pamuğu gibi atar.
Ayrılmalarla ilgili verilen rakamlara bakarak söyleyecek o kadar çok sözümüz olur ki, insanın dili tutuluyor yaşananlar ve duyumlar karşısında.
Kısacası evlilik müessesesi, bir ticari alış veriş mağazasıdır. Zaten dünya alış veriş üstüne kurulmadı mı? O müessesenin yürütülmesi de o alış veriş üzerinden gittiğine göre, o zaman iş özverili ve doyumlu olmaya kalır.
Ülkemizde bu kadar çok boşanma yaşandığına göre, demek sosyolojik ve psikolojik yapımızda bir bozukluk oluşmuştur.
Daha ne diyelim ki çiftlerin ayrılmaları üzerine?