Geçen haftalarda bizim Kanal T Televizyonu Baf’ın Cikko Manastırı’ndaydı. Biliyorsunuz televizyoncu ve belgeselciler durmaksızın çekim yaparlar. Çikko Manastırı’ndaki çekimin amacı, Makarios’un anıt mezarını ve dev heykeliyle çevresinin filmlerini çekmekti. Lakin işin detayına inememekle beraber, program gecemde rejideki arkadaşlar beni reji odasına davet ettiklerinde, o görüntüleri önüme sermişlerdi.
Kanal T’nin deneyimli ekip ve kameramanları çekimleri çok güzel yapmışlardı. Makarios’un herhalde dört veya beş metre boyundaki görkemli heykeli adeta Kıbrıs’a kuşbakışı bir posizyonda bakıyordu. Cüppesi, elindeki asası ve her zaman alışık olduğumuz o görüntüsü, bütün gerçekleri ile orada duruyordu. Çevre düzenlemesi de müthişti. Bu görüntülerden sonra kafama koydum bir kere.
Kıbrıs Türkü’nün dava adamı, ulusal lideri Dr. Fazıl Küçük’ün pislik içindeki anıt mezarı ile Makarios’un anıt mezarını kıyaslayan ve bize utanç veren o görüntüleri izleyicilerimin gözleri önüne sermeye and içtim. Sanırım bu Cuma geceki belgesel programım buna yönelik olacak.
Rejideki arkadaşları müthiş etkileyen Makarios’un o görüntüleri üzerine bir çekim daha yapmışlardı Dr. Küçük’ün anıt mezarını ve çevresinin görüntülerini. Amcaçları iki liderin bu dünyadan göçtükten sonra kendi halklarının kendilerine verdikleri değeri ortaya koymak ve Türk insanın vefasızlığını kamuoyuna aktarmaktı.
Gerçekten bir Türk olarak, çocukluğumuzun ve gençliğimizin ulusal kahramanı sevgili Dr. Küçük’e bu yapılanlardan utanç duydum diyebilirim. Bakımsızlıktan her tarafı otlar bürümüş, etrafa saçılan çöpler bir yana, oraları gençlerin fuhuş yeri olmuş ve ifade edemeyeceğim kadar kötü bir duruma düşürülmüş.
Güya devletin bu konuda çalışması varmış. Güya Dr. Küçük’e yakışır bir müze ve onun anıt mezarı mükemmel hale getirilecekmiş. Dr. Küçük gömüleli ve anıt mezarı yapılalı kaç yıl oldu? O anıt mezarın yapım macerası hala belleğimizde duruyor. Duyarsız bir halkın ve duyarsız idarecilerin bu kadar vefasız olabileceğini düşünmek bana utanç veriyor.
Mesela ülke dışından gelen önemli heyetler ve önemli adamların ilk uğrak yerleri Dr. Küçük’ün anıt mezarı olur. O türdeki ziyaretler, bir protokol gereğidir esasında. Ferden yapılan ziyaretler ayrı. Lakin bir milli günde, bir özel kutlamada Atatürk’ün Girne Kapısı önündeki heykel önünde tören yapılır, sonra da Dr. Küçük’ün anıt mezarına gidilir. Tabii ki Dr. Küçük’ün en yakın dava adamı Rauf Denktaş’ın anıt mezarı da henüz yapılmadı. Ama onun mezarının da ziyaret programına eklendiğini biliyoruz.
Denktaş’ın gömülü olduğu Cumhuriyet Parkı da sahipsiz bir mal gibi orada duruyor. Ne Lefkoşa Belediyesine, ne de Gönyeli Belediyesine ait olduğu belli. Yani ortada her iki belediye de bu parka katkı koyuyorlar da, temelli bir belediyenin değildir o park. O bağlamda olaya baktığımızda, Denktaş’ın yatmakta olduğu o mekanın da istenen düzeyde bir park olduğunu söyleyemeyiz. Meseleyi iki belediyeyi eleştirmek için söylemiyorum. Çünkü bu mesele yılların katmerlenmiş bir meselesidir.
Makarios’la Dr. Küçük’ün mezarlarını kıyasladığımızda, aklımdan Ulu Önder Atatürk’ün Anıttepe’deki anıt mezarı geliyor. Eskiden askerlerin, şimdi de polislerin beklediği o görkemli yapı ve çevresi müthiş bir görüntü içinde. Geceleri ışıklandırılmış, gündüzleri müzesi, şahsi eşyaları ve yabancı devlet adamlarından gelen hediyeler müzesi müthiştir ve müthiş de bakımlıdır. Oranın bekçileri kuş uçurtmazlar. Ziyaretçiler mutlaka kontrollu girerler o huzur dolu mekana. Kanal T’nin kameramanlarına şu soruyu sordum:
“Makarios’un anıt mezarına Dr. Küçük’ün mezarındaki gibi elinizi kolunuzu sallayarak mı girdiniz?”
Kamerman aynen bana şöyle dedi değerli okurlarım:
“Makarios’un mezarına girmek için dört defa destur çekersiniz. Bekçiler, kontrolörler, kafedeki sorumlular... Halbuki bizim liderimizin mermerleri kabardıkça kabardı, fayanslar düştü düşmek üzere, her taraf pislik içinde.”
Buyurun beyler pilava. İşte biz öyle bir vefasız milletiz.
Ben Rusya’ya gitmedim ama, belgesel filmlerden edindiğim bilgilere göre, Lenin’in de, Stalin ve daha nice devlet büyüklerinin mezarları da bakım içindedir. Fransa’da De Gaulle’ün mezarı da herhalde anıt bir mezara dönüştürülmüştür. Geoge Washington’un mezarını da düşünüyorum...İngiliz Kraliyet ailesinin mezarlarını ve yattıkları mekanın çevre güzelliklerini...
Hani zaman zaman deriz ya... “Biz adam olmayız.” Veya “Bizde vefa yoktur” deriz hatta.
Gerçekten bizde vefa var mı? Bir halkın çok zor badirelerden geçirilmesinde, uyanışında ve özgür ve mutlu günleri görmesinde en büyük emeği geçen sevgili Dr. Küçük’e vefalı mıyız?
Belki diyorum zaman zaman... Belki de Dr. Küçük bizi o Hamitköy Tepeleri’nden bizim vefasızlığımıza ve yozlaşmışlığımza dudak bükerek ve kederlenerek bakmaktadır. Bu bir benzetme veya içteki acının satırlara dökülmesi gibi bir şey.
Kısaca gözlerinizin önüne iki resim koyuyorum. Birisi Makarios’un görkemli heykeli ve mozolosi, diğeri de Dr. Küçük’ün anıt mezarı. İşte iki görüntü. Kararı siz veriniz.
Kıbrıs Türkü vefalı mı?