Yıllar sonra, geçen Çarşamba günü (28 Ağustos 2024), birkaç dostla Güney’deki eski Türk köyü Geçitkale’ye (Köfünye/Kophinou) ve oradaki şehitliğe uğrayıp Limasol’a kadar gittik. 
Geçitkale/Köfünye’de Evkafa ait Türk Mezarlığı’ndaki Şehitlik,  412 m2’lik bir alan kaplamakta olup orada 24 şehidimiz yatıyor. Orada yatan şehitlerin tümünü bire bir bilirim. Yaşlı ve kadın olan 8 şehit dışındakiler zaten mücahidimdi.
***
Bu 24 Kıbrıs Türkü, 15 Kasım 1967 günü Geçitkale (Köfünye) - Boğaziçi (Aytotro) köylerine, Grivas komutasındaki Rum-Yunan kuvvetleri tarafından  yapılan ve dönemin BG Komutan vekili İngiliz generali Micheal Harbottle’nın “yol silindiri ile bir cevizi kırma” olarak nitelediği saldırıda şehit edilmişti. 
Harbottle, saldırı için güçlü (strong), “haklı gösterecek bir sebep yoktu,” amansız (coup de grace) ve vahşet (ferocity and savagery); saldırı sonrası için “manzara bir mezbahayı (shamble) andırıyordu” der. İki köyde evlerin “havan ve top ateşi ile” harap edildiğinden ve “yağmadan” (ransacted) da söz eder.  (Michael Harbottle, The Impartial Soldier, Oxford University Press, London-New York-Toronto, 1970)
Spiros Papageorgiou adında saldırıda görev almış bir yazarın da konu ile ilgili “Ebihirisi  Kophinou  Bos  Diohtide  Abo  Tin  Kipro  İ  Elliniki  Merarhia” adlı kitabında  (Türkçe’si: “Geçitkale Harekatı - Yunan  Tümeni  Kıbrıs’tan  Nasıl  Kovuldu.”) adında bir kitabı vardır. 15 Kasım 1967’de, Grivas’ın komutasında, Geçitkale ile Boğaziçi köylerine yapılan, kendi deyimiyle harekâtta subay olarak katılan yazar, o saldırının Grivas’ın insiyatifi ile yapılmadığını, saldırıdan Makarios ile Yunan Hükümeti’nin de bilgisi olduğunu belgelerle kanıtlamaya çalışır. Bu arada 70’inci sayfada tek kollu komando komutanı olduğunu söylediği Andreas Dimitropulos’un ağzından Türkler’e yapılan işkenceleri ama daha önemlisi bir Türk’ün öldürülüşünü anlatır: 
Türkçesi şöyle: (Geçitkale’nin içinde ilerlerken) “Ansızın bir delikanlı atıldı. Kurşunlardan korunmak için kendini duvara yapıştırmış, elleri havada! Onu hiç dikkate almadım ve ilerledim. Birkaç adım gerimden silah sesleri geldi. Geri dönüşümde bir de ne göreyim? Başında demir miğferli bir asker!  Bu asker köyün temizlik harekâtına katılan askerlerden biri!  Bu asker delikanlıya ateş etmiş, delikanlı can çekişiyordu. Ben hemen ona, ‘Bre kerata bunu niye yaptın?’ diye sordum ve aynı zamanda onu demir miğferle dövmek istedim. Bana cevabı, ‘Türktür’ oldu.”
Yani şehitler saldırı yaparken değil, ya kendilerini savunurken ya da savunmasızken şehit edilmiş, 80’lik Mehmet Emin Dayı’nın cesedi, üzerine benzin dökülerek yakılmış, yanan ceset yaşlılara, kadınlara ve çocuklara da gösterilmişti.  
***
Şehitliği ziyaret ettiğimde ne kadar üzüldüm, kalemle anlatamam. Üzüntüm yalnız orada yatan şehitlerin, mücahitlerimle yakın tanıdıklarım olmasından kaynaklanmıyordu. Şehitlik, 2004’te serbest geçişler başladıktan sonra ilk ziyaret ettiğimde de zarar görmüştü. 3-4 yıl sonra gittiğimde de bu kadar kötü durumda değildi. (Ya da aradan zaman geçtikten sonra, beklenmedik ani gelişmeler sonucunda gördüğüm için o zaman bu kadar şaşırmamış / yadırgamamış olabilirim.) Bu sayfada çıkan 26 Eylül 2008 tarihli “GÜNEY’DEKİ GEÇİTKALE ŞEHİTLİĞİ’NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ” başlıklı yazımda ise şöyle yazmışım: 
“Şehitlik felaket durumda! Öyle bir yıkıma uğradı ki! En kötüsü, her mezarın kime ait olduğunu gösteren tüm izler yok edilmiş. Bu, bana göre affedilmez bir insanlık ayıbı! 
Kayıp yakınlarının, bir yerlerde bulunan ve ancak DNA testi ile kimlikleri saptanabilen sevdikleri yeniden gömülürken, (aradan onca zaman geçmesine karşın) yıllarca önce yitirdikleri yakınlarının bir mezarı olmasından nasıl mutlu olduklarına tanık olmuştum. Geçitkale/Köfünye Şehitliği’nde yakınları olanlar, böyle insanî bir olanağa bile sahip değil! 
Zaman zaman beni arayan bazı şehit aileleri, Geçitkale/Köfünye Şehitliği’ndeki mezarlardan hangisinin yakınlarına ait olduğunu saptayamamaktan acı ile yakınırlarken ne kadar da haklı idiler.”
O tarihte felaket durumda olduğunu belirttiğim şehitlik şimdi felaketin felaketi durumunda! Yıkım daha da büyüdü. Her mezarın kime ait olduğunu gösteren hiçbir iz yok. 
O zaman da yazdığım gibi bu, affedilmez bir insanlık ayıbı!
***
Daha önce de bu sayfada dile getirdiğim gibi bu işin bir çaresi olmalı! Ne yapıp edip hangi şehidin hangi mezarda yattığını gösteren bir kroki yapılmalı! 
Olaya, Geçitkale Belediyesi sahip çıksın diyesim gelir ama Rum bağnazlığı bana yanaşmaz. Cumhurbaşkanlığı mı, Başbakanlık mı, Dışişleri mi, Vakıflar mı, başka bir makam mı, mutlaka ama mutlaka birileri sahip çıkmalı! Şehitler konusunun insani boyutları gündeme taşınmalı! Hiçbir başka çare yoksa Geçitkale şehitlerinin kimlikleri DNA testi ile saptanmalı! 
Artık, şehit mezarlarını Kuzey’e nakletme, en azından bunun çalışmalarını yapma konusu gündeme gelmeli, getirilmeli!
Biliyoruz ki, en çok, en rahat, en doğal ve en etkili hamaset, şehitler üzerine yapılır. Varsın yapılsın, nutuklar atılsın amma ve lâkin şehitler, şehitlikler unutulmasın! Güney’de bile olsa unutulmasın!
Geçmişte bazı başarısız girişimlerim olmuştu. Elden geldiğince yeniden çaba harcayacağım.
(Bu arada Limasol’da, 15 Kasım 1966 günü (15 Kasım 1967 saldırısından tam bir yıl önce Geçitkale (Köfünye)’de şehit edilen Günay Bey’in mezarını da ziyaret ettiğimi ve mezarı başında onu rahmetle andığımı belirtmeliyim.)
Bu vesile ile 15 Kasım 1967 Köfünye/Kophinou - Boğaziçi/Aytotro şehitlerini ve elbette tüm şehitlerimizi saygı ile rahmetle anıyorum.   Ruhları şad olsun.