Türk ve Rum heyetleri yeniden New York’ta bir araya geldi ve herhangi bir sonuç elde edilmeden Kıbrıs’a dönüldü.

            Bütün mesele, taraflar arasında ortak bir zemin bulunması.  Lakin o zemin bulunamadı.  Ortak zemin bulunmayacağı belliydi.   Rumlar hala daha Kıbrıs’ın tek egemen sahibi imişler gibi hareket etmeye devam ediyorlar.  Hatta Rum tarafı, KKTC Cumhurbaşkanı ve bazı Türk siyasilerin pasaportlarını iptal edince mesele anlaşılmıştır.    Anastasiadis Türk siyasilerin pasaportlarını iptal etti de ellerine ne geçti, olumsuz bir duruş sergilemekten başka.

            Türk siyasilerin pasaportlarını iptal ettiler de New York görüşmelerine katılamadılar mı?  Bal gibi de katıldılar.

            Lakin Anastasiadis pasaport iptali meselesini ortaya atınca şöyle bir fikir oluşmuştu kafamda:

            “Kim bilir Rum liderliğinin kafasında hangi tilkiler dolaşıyor?”

            Evet onların kafalarında türlü tilkiler dolaşır ve ya gündem değiştirme, ya da zaman kazanmak adına bu tür saçmalıkları ortaya atarlar.  Nitekim düşüncelerimde yanılmadığımı anladım.

            Türk siyasilerin pasaportlarının iptali meselesinin arkasında, o tilkiliğin adı belli oldu.

            O tilkiliğin adı, “1960 anlaşmalarına dönelim” oldu.

            Bu tilkilik değil de nedir Allah aşına.

            Lakin Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı takdir etmek lazım.  Adam granit gibi durdu ve Cenevre’de masaya koyduğu altı maddelik önerilerin arkasında durdu.  Neydi o önerilerin en önemlileri?

            Yan yana iki eşit devlet...

            Yan yana birbirini tanıyan iki ayrı egemen devlet...

            Yan yana yaşaması öngörülen iki Cumhuriyet...

            Ersin Tatar New York görüşmelerinde de ne bir adım geriledi, ne de bir adım ileri gitti.  Başka adım atmadı, çünkü Ankara’nın da desteklediği ve Ankara ile fikir birliğine vardığı temel düşünce ve strateji buydu.  Bu bağlamda Ersin Tatar basına yaptığı açıklamalarda, “Temel tezlerimizi yineledik” şeklinde oldu.

            Rum toplumu lideri Nikos Anastasiadis ise, “gayri resmi görüşmeler verimli geçti.  Farklılıkları ortaya koyduk” dedi.

            Bu martavallara kim inanır?  Bu tür oyunlara ve bu tür entrikalara karnımız toktur.

            Uyanın beyler.

            Kıbrıs görüşmeleri tam 53 yıldan beri sürüp gidiyor ve bir netice alınamıyor.  Netice alınmamasının nedeni, Rumların Türkleri kendi idarelerine ve sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne yama yapmak ve zaman içinde emellerine erişmektir.

            Bu emellerinin en önemlisi, hiç şüphe yok ki Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünü ortadan kaldırmak.  Olası bir anlaşmada Rum tarafının ilk talep edeceği husus, bu olacaktır.  Dolayısıyle ardından da adadaki Türk askerlerinin adadan çıkması, 1974 göçmenlerinin yeniden evlerine dönmesi ve göstermelik Avrupa Birliği kapısını Türklere göstermeleri gelecek.

            Kim nasıl düşünürse düşünsün.  Bizim olmazsa olmazımızdır Anavatan Türkiye.  Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi olmadan, Türk askeri burada bir varlık göstermeden biz huzur içinde yaşayamayız ki.

            Bakmayın siz “Birleşik Kıbrıs ve bu memleket bizim” şarkısını söyleyenlere.

            Basın mensupları Nikos Anastasiadis’e sormuşlar.

            “Genel Sekreter Antoni Guterres sizin 1960 anlaşmalarına dönüş önerinizi nasıl karşıladı?”

            O da şu yanıtı vermiş:

            “Genel Sekreter bu konuda ne olumlu, ne de olumsuz bir yanıt vermedi” şeklinde açıklama yapmış.

            Ne yani...  Guterres Tatar’a; “Bakınız Sayın Tatar, Rum tarafı sizi 1960 dönemine çağırıyor.  Bu çağrıya ben de olumlu bakıyorum” mu diyecekti.  Elbette taraflar arasında müşterek bir zemin oluşmadıkça, bu tür görüşmeler kah sürecek, kah kesilecek.

            Ancak durum onu gösteriyor ki, Rumlar Türkiye’yi yok sayarak Akdeniz’de doğal gaz arama çalışmalarını hala sürdürüyorlar ve çemberi genişletme gayreti içine giriyorlar.

            Bu iş, bu manevralar ve adeta Türkiye’yi köşeye sıkıştırma tilkilikleri nereye kadar sürecek?

            Belki de Kıbrıs’ta bir gün, bir üçüncü harekat olacak, günü geldiğinde.  O zaman Kıbrıs’ın şekli ve şemali de değişecek.  Belki de Türkiye’nin yeni tezi, “Kıbrıs Lozan Anlaşması ile elden çımışsa, şimdiki şartlar dikkate alınarak, Kıbrıs yeniden bizim sahibi olduğumuz bir vatan parçasıdır ve bundan böyle de bütün Kıbrıs Türkiye’ye bağlanacak” şeklinde olacak.

            Kısacası New York görüşmelerinden de sonuç çıkmadı.  Allah kerim bir başka bahara...