Farkındaysanız ülkedeki pahalılık arttıkça, insanlar nerden kısacaklarını nasıl idare edeceklerini şaşırıyorlar. Benzine gelen zam da sürücüleri karara kara düşündürüyor.
Benzine zam geldi de, hiç benzinimiz olmadığı zamanlarımız da oldu. 1963 olaylarında Rumların ambargoları yüzünden arabası olanlar arabalarını on beş günde veya ayda bir hareket ettirirlerdi. Kent merkezine yakın oturanlar veya kent merkezindekiler işlerine hep yaya giderlerdi. Biraz uzakta oturanlar ise bisiklet kullanmaya başlamışlardı.
Şu anda geldiğimiz nokta, bisiklet kullanma noktasıdır.
Dünkü Halkın Sesi’nde bir manşet vardı. Manşet aynen şöyleydi:
“Pedal Çevirme Zamanı.”
Gerçekten pedal çevirme zamanı. Günlük sorunları köşemizde dile getiriyoruz da, epey zamandan beri bisiklet kültürüne parmak basamıyorduk. O yazı vesile oldu, ben de bugünkü yazımı bisiklet kültürüne ayırdım.
O zor günlerimizde yaşını başını almış tek maaşlı müdür müsteşarların bisiklete binmeleri bize tuhaf gelirdi. Başka seçenekleri yoktu elbette. Lakin şimdiki bisiklet sürücüleri çok şanslıdırlar. Neden?
Şimdi elektrikli veya akülü bisikletler çıktı. Bindiniz mi rüzgar gibi sizi alır götürür.
Bazen düşünüyorum...
“Keşke sağlığım el verseydi de bisiklet kullansaydım.”
Öyle çarşı pazar değil de, şöyle ikamet ettiğimiz yörelerde, tenha sokaklarda ve kısa market alış verişlerinde kullanabilirdim. Lakin sağlığım buna müsaade etmiyor.
Bazen insan kendine soruyor. Biz neden yaşlandık?
Veya ne zaman yaşlandık?
Bu sorunun cevabı çok uzun ve tam olarak verilemez. İşte hayat öyle birşey.
Dünya genelinde bisiklet kültürü çok yaygın bir haldedir. Avrupa ülkelerinde pek çok insan bisikleti ile gider gelir işine. Hatta büyük kent belediyeleri, meydanlara, market yanlarına milyonlarca bisiklet park mekanı hazırladılar.
Mesela Fransa gibi çok gelişmiş bir ülkede bisiklet kullanmak, bir çeşit spor kültürü olarak algılanır. Avrupalı, bisikleti spor yapmak için kullanır.
Şimdilerde ülkemizdeki gençleri bir bisiklet merakı sardı. Gruplar halinde Lefkoşa’dan çıkarlar, soluğu Beşparmak yollarında, güneyde veya Karpaz’da alırlar.
O bisiklet gruplarına bakıyorum... İçlerinde doktorlar, avukatlar, mimarlar, işletmeciler, öğretim görevlileri ve dahaları var. Demek yeni nesil, bisiklet kültürüne tamamen adapte oldular.
Bisiklet kullanan insanlara bakınız, tümü de sırım gibidirler. Ne karınları var, ne de kasıkları. Ben ne zaman kilo almaya başladım? Bisikletimi terkedip, araba kullanmaya başladığım zaman. Araba kullanmamın bir gerekçesi vardı. Artık çocuk çocuğa karışmışız, onları okullarına görürme gereği duymuşuz, mesaferler uzaklaşmış, toplu taşımacılık yok.... Bütün bunlar insanları araba kullanamaya yöneltti maalesef. Lakin yine de bisikletini ara ara kullanan vardır.
Siz hiç şişman Japon veya Çinli gördünüz mü? Tümü de çöp gibi.
Bazı belgesellerde Japonya ve Çin’de milyonlarca insanın trafiğin içinde bisikletiyle akıp gittiğine tanık olursunuz.
Dünyada görülmüştür ki, en ekonomik ulaşım aracı bisiklettir.
Yaşamakta olduğumuz bu zor günlerde gerçekten bisiklet kullanmayı düşününüz. Bisiklet kullanmak ayıp değildir. Yeter ki siz kafanızda benimseyin ve bisikletinizle kentin sokaklarına dalınız ve korkmayınız.
Bir zaman Türkiye gazetelerinden birinde bir haber ve haberle ilgili bir fotoğraf görmüştüm.
Zamanın Alman ekonomi bakanı bisikletiyle kentin sokaklarında akıp gidiyor ve bisikletinin çengeline de kemanını takmış.
Bir gazeteci kendisine sormuş, neden bisikletiyle gidiyor günlük yaşantısında. Hem de kemanı ile.
Adam cevap vermişti...
“Makam arabam sadece resmi amaçlar içindir. Evime geldiğimde resmi işim de bitiyor, özel hayatım başlıyor. O nedenle bisikletime biniyor, kemanımla oda müziği çalışmalarıma katılıyorum.”
Yani Avrupalı resmi işiyle özel işini ayırıyor ve bisiklet kültürünü hayatından çıkarmıyor. Üstüne üstlük külürel çalışmalarına bile bisikletiyle gidiyor.
Bu ifadelerden çok ders almamız gerekir herhalde. Yani devletin harcamaları açısından. Kaldı ki bizde RHA’lar bile şahsi amaçlar için kullanılıyor.
Yine vurguluyorum...
Şayet sağlığım el verseydi bisiklet kullanırdım...