Son zenci dramı bayağı insanı düşündürüyor.  Ülkemizdeki demografik ve sosyal yapı değişikliğe uğrarken, “Şu zenciler de nereden çıktı ve neden nüfusları bu kadar arttı?” sorusunu soruyoruz.

                Başı taşla ezilerek öldürülen zenci öğrencinin dramını gazetelerden okuduğumda, topluma bakış açılarını da daha net görebildim ve çok üzüldüm.

                Yapılan mülakattan tam olarak öğreniyoruz KKTC’deki zenci öğrenci sayısını.  Zenci öğrencilerin saysısı 8500 imiş.  Bu zenci öğrencilerin çoğu Nijerya ve Kenya’dan geliyor.  Anımsadığım kadarı ile bu iki ülke, bir zamanlar İngiliz sömürgesiydi.  Yani İngiliz’in arkasında bıraktığı tortulardandı diyebilirim.

                Bizler ülkedeki zencilerden şikayet ederken veya onların içimizdeki varlıklarına itiraz ederken, siz gidin de Londra’da görünüz zencileri.  Veya Amerika’da.  Yani İngiliz kolonisi insanların ellerindeki İngiliz pasaportu ile nerdeyse Londra’yı işgal etmişlerdir.  İngilizlerin de büyük tepkileri var zencilere.  Lakin pamuk gibi İngiliz kızlarını de en halis zencilerle kucak kucağa görmek mümkün.

                Bir zamanlar televizyonda bir dizi vardı.  O dizinin adı, “Kunta Kinte”ydi.  Tam anlamı ile 19. Yüzyıl başlarında veya 18. Yüzyıl sonlarında zenci esirlerin beyazlar tarafından nasıl tepe tepe kullanıldıklarını, hatta zaman zaman da zincire vurulduklarını anlatıyordu o film.  Hala daha o filmin veya o dizinin etkisinde olduğumu söyleyebilirim.

                O filmin veya dizinin temelinde yatan gerçek, insanların asırlar boyunca eşit olmadıklarının ve insanlığı hep göz ardı ettiklerinin fotoğrafı vardı.

                Başı taşlarla öldürülen va cinayeti işleyen KKTC vatandaşı beyaz insanların olduğunu basından öğreniyoruz.  Cinayetin detaylarını tam olarak öğrenemedik.  Lakin bazı kişiler tutuklandıklarına göre, belli ki siyah-beyaz çatışmasından kaynaklanıyordu.  Veya kişisel kin ve öfkeler vardı.

                Bu cinayeti işleyen ve suçları mahkeme tarafından belirlenip hüküm giyeceklerin hayatlarının en güzel günlerini demir parmaklıklar arkasında geçirmenin ne kadar acı verici olduğunu biliyoruz. Pişmanlık mı? 

                Eminim bu caniler hayat gerçekleri ile buluşunca anlayacaklardır yapmış oldukları hatayı.  Bu kin, bu öfke ne?  Meselenin derinlerinde ne yatarsa yatsın, hiçbir hata cinayet işlemeyi gerektirmez. Veya mahkemede pişmanlık duygularını dile getireceklerdir.

                Bazı namus meselelerinde insanlar katil olurlarken, öfke ve kinlerin katil olmayı gerektirmediğini de idrak edebiliyoruz.  Kıskançlık ve öfke, bayağı düşündürücüdür.  Şayet bir insan ihanete uğramışsa, herhalde en doğrusu, sevdiği kadını veya kızı hayatından çıkarmaktır.  Özellikle namus cinayetleri Türkiye’de daha sık ve daha fazla vuku buluyor.

                Öldürülen zenci gencin kızkardeşinin ifadeleri yürek yakıyor.

                Bakınız  ne demiş genel anlamda KKTC’deki zencilerin dramı için, Mağusa Nijerya Öğrenci Birliği Başkanı Nwachukey:

                “İnsan hayatı bu kadar mı ucuzdur?  Acenteler bizi, okurken çalışma imkanı var, kandırmak suretiyle buraya getiriyorlar, sonra da tek başımıza kalıyoruz.  Bir sorun olduğu zaman polise gittiğimizde siyah olduğumuz için de kaale almıyoruz.”

                Burada bir soluklanıp düşünmek lazım.

                Şu Nijerya Birlik Başkanı acı acı konuşurken, nice Nijeryalının da bir sürü pislik yaptığını kabul etmesi gerek.  Hani kuruların yanında yaşlar da yanar derler ya...  Bu da onun gibi birşey olsa gerek.  Zaman zaman karşılaştığımız nice tertemiz zenciler olduğunu ve namusu ile bazı tüccarlarımızın yanında çalıştığını görüyoruz.  Zencileri “pislikle” itham ederken, sanki bizim içimizdeki tüm insanlar sütten çıkmış ak kaşık gibidirler.  Bunu da göz ardı etmeyelim.

                Gerçekte toplum yapımız, zencilerle içiçe yaşamamıza müsaade etmiyor.  O birlik başkanı doğru söylemiş.  Genel anlamda bizler de onları hor görüyoruz doğrusu.  Onları hayatımızın bir parçası olarak kabul edemiyoruz.  Lakin gelin görün ki bu zenciler, ülkemiz üniversitelerinde okuyorlar ve ülkeye döviz bırakıyorlar.

                Herşey para değil ama ülkenin getirdiği şartlar, zencileri de ülkemize misafir etti.

                Yine herşey bir tarafa, suçlu veya suçsuz insanları öldürmeye, kimsenin hakkı yoktur ve olamaz da.

                O zaman duyarlı iş sahiplerinin iş arayan bu zencilerin gücünden yararlanmalarının temini, bir devlet politikası olmalıdır herhalde.  Çünkü bu halleri ile hep kaçak çalıştırılıyorlar ve hiçbir güvenceleri de yoktur.

                Esasında hayat sanıldığı kadar kolay değildir.  Hayatın dişleri arasında siyah veya beyaz olsun, ihtiyaçlı insanların verdiklerin yaşam mücadelesi, her zaman bir dramı ve acı görüntüleri gözler önüne serer.

                Bu cinayet bize bazı şeyleri daha hatırlattı.  Zencinin zenciyi öldürdüğü da mahkeme kayıtlarına geçmiştir.  Bunu da bir tarafa yazmak gerekir.

                O halde toplu yaşama kültürünü kabul ederek, bu insanlara da insanlığımızı göstermeliyiz diye düşünüyorum.

                Bu davanın sonuçları bayağı herkesi meraklandırıyor.  Biz de bekleyip sonucu göreceğiz.