Yaklaşık bir yıl, başta Corona salgını belası olmak üzere onca gailemiz varken Cumhurbaşkanlığı seçimini konuştuk. Geçen 31 Ekim Cumartesi günü, genel seçim kadar hükmeden UBP Genel Başkanı seçimi yapıldı. Birkaç gün sonra, iki adaydan biri çekilmezse 7 Kasım’da bu seçimin ikinci turu var. Yakın bir tarihte Milletvekilliği Erken Genel Seçimi de gündeme düşebilir. Erken Genel Seçim olmazsa, Cumnurbaşkanlığı’na seçilen Ersin Tatar’dan boşalan milletvekilliği için ara yapılması gerekeceği de unutulmamalı!
İlle de demokrasi dediğimize göre, seçimleri elbette ki konuşacağız da öyle mi konuşmalıyız?
HER 18 AYDA GENEL NİTELİKLİ SEÇİM
Bizim yasalarımıza göre Cumhurbaşkanlığı ile Meclis seçim dönemleri beş, yerel yönetim seçim dönemleri dört yıldır. Meclis için “erken seçim” kurumu da olduğu için, dönem beş yıl olmadan da yenilenebilir ve çokça erken seçime gidildiğinden, seçim tarihi sürekli olarak değişmektedir. Yerel yönetim seçimleri zaten farklı tarihlerde yapılmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı seçim döneminin beş yıldan kısa olması yalnız makamın herhangi bir nedenle boşalması ile mümkün olur ve bu durum tek bir kez, 1990’da yaşandı.
Anımsatmak için söyleyeyim: 1990’da, üç siyasal parti (CTP, TKP ve YDP), Demokratik Mücadele Partisi’ni (DMP) kurarak seçime ortak liste ile girme kararı almış, bunun üzerine Rauf Denktaş, parlamento seçimini etkilemek amacıyla istifa ederek kendi seçiminin öne alınmasını sağlamıştı. O seçimden sonra parlamento ile Cumhurbaşkanlığı seçimleri değişik tarihlerde gerçekleşmektedir. 2020’de de Corona dolayısıyla altı ay uzatıldığından, görevdeki Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldan uzun sürdü ve beş yılda bir Nisan’da yapılmakta olan seçim Ekim’e kaydı.
Tabii milletvekilliği ile yerel yönetimler bakımından ara seçimler de olduğunu unutmamak gerekir.
Çok parti ile çok adayın yarışmaya başladığı 1976’den başlayarak, 2020’ye kadar yani 44 yılda gerçekleşen genel nitelikli seçimlerin (Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği, yerel yönetim organları) sayısı 29’dur. Aynı gün yapılan seçimler (Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği, yerel yönetim organları) tek seçim gibi ele alındı. Üç milletvekilliği ara seçimi ile onlarca yerel yönetim ara seçimi bu sayının dışındadır.
Bu demektir ki bu ülkede yuvarlak hesapla “her 18 ayda” genel nitelikli seçim yapıldı. Genel nitelikli her seçim için yaklaşık/ortalama altı ay harcadığımızı düşünürsek, hayatımızın yaklaşık üçte bir gibi önemli bir bölümünün seçim ortamında geçtiğini söyleyebiliriz.
KENDİMİZE ÖZGÜ
BİR DÜZENLEME/TAKVİMLEME YAPMAK
Peki ama seçimlerimiz için kendi koşullarımıza uygun, kendimize özgü bir düzenleme/takvimleme yapılamaz mı? Sistem ayrıca konuşulabilir. Yıllardır konuşuluyor da, ama her koşulda seçimlerimizin bir düzene/düzenli bir takvime bağlanması gerektiği açıktır.
Örnek olarak, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis dönemleri, şimdiki gibi beş yıl (60 ay) olarak kalabilir, ama Meclis’in yarısı (25 milletvekili), ABD’de senatonun iki yılda bir yenilenmesine benzer biçimde, yarı dönemde (30 ayda) yenilenebilir. Tek seçim bölgesine geçildiğine göre, 30 ayda bir 25 milletvekili seçmek, çok daha güzel ve hatta isabetli olur.
Böyle bir düzenleme/takvimleme yapılması durumunda, düzenli olarak her 30 ayda seçim yapılacak ve erken ya da ara seçim gereksinimi kalmayacaktır. Bunun için yedek milletvekilliği ile yedek belediye meclisi/ihtiyar heyeti üyeliği kurumları da oluşturulabilir ve hangi nedenle olursa olsun boşalmalarda ilgili yedek kişi görevi devralabilir.
Cumhurbaşkanlığı dönemi de beş yıldır ve seçimi de aynı düzenleme/takvimleme çerçevesinde ele alınabilir.
Cumhurbaşkanlığı’nın boşalması durumunda da hemen seçime gidilmeyebilir ve duruma göre ilk seçime kalan süreye göre işlem yapılabilir. İlk seçime kadar 180 gün (ya da uygun görülecek daha makul bir süre) kalması durumunda Cumhuriyet Meclisi Başkanı vekil olarak görevi yürütür. Kalan süre 180 günden çok olursa, tek istisna olarak, 30 ayda bir yapılan seçim düzeneği dışında yeni Cumhurbaşkanı için seçime gidilir, ancak bu biçimde seçilen kişinin görev süresi, beş yılı aşsa bile, (30 ayda bir yapılan) ikinci seçime kadar sürer.
Bu seçim düzenine uyumlamak için belediye meclisleri, ihtiyar heyetleri ve muhtarların görev süresi 30 aya indirilirken, belediye başkanlarının 60 aya (beş yıla) çıkarılabilir. Belediye başkanı 60 ay için seçilir ancak 30 ay sonra belediye meclisi üyelikleri için seçim yapılırken, başkanın göreve devam etmesi için, her belediyede halkoylaması da yapılabilir. Böylece “doğrudan demokrasiye” yaklaşmış oluruz. Seçmen “evet” derse başkan 30 ay daha görevine devam edip 60 ayı tamamlar; halkoylamasından “hayır” çıkarsa başkanın görevi 30 ayda sona erer; yeni seçilen belediye meclisi ile belediyeye bağlı muhtar ve ihtiyar heyeti üyelerinden oluşan bir “seçici kurul,” salt oyla yeni başkanı seçer. İlk iki oylamada salt çoğunluk sağlanmazsa en çok oy alan iki aday için oylama yapılır. En çok oy alan aday, 30 ay için belediye başkanı olur. Bu yöntemle seçilen belediye başkanın görevi, ilk 30 ayda bir yapılan seçime kadar sürer. Bu yöntemle seçilen başkan aynı yöntemle görevden alınabilir.
Bu konuyu bu kadar ayrıntılı biçimde ele almak yadırgatıcı olabilir. Amacım, bir konu üzerinde düşünürken birçok seçenek olduğunu da kanıtlamaktır ve bunu ilk kez yapmıyorum. 2014’te çıkan “Kıbrıs Türkleri’nin Siyaset Kurumu Üzerine Dneme” adlı kitabımda da dile getirmiştim.
Benimki bir düşüncedir ve önemli olan bütün seçimleri aynı düzenlemeye/takvimlemeye bağlamaktır ve süreler dahil, ille de her şeyin yazdığım biçimde olması gerekmez.
KEDİNİN BOYNUNA ÇINGIRAK ASMAK
Sözünü ettiğim düzenleme/takvimleme için bazı anayasal değişikliler de gerekiyor. Bu da çok da kolay değil çünkü Meclis’in üçte ikisinin onayına ve halkoylamasında seçmen çoğunluğunun evet oyuna gereksinim vardır,
İki kez yapılan anayasada değişiklik girişimlerinin, halkoylamalarında seçmenin hayır oyuna takılmış olması, büyük olasılıkla siyaset kurumunu, anayasal değişikliler konusunda çekingen yapmış olabilir ki bu da işi zorlaştıran bir etken olup bu da aklımıza kedinin boynuna çıngırağı hangi farenin takacağı sorununa getiriyor.