Geçmişte de bu sayfada söz etmiş miyim anımsamıyorum. Bazı güzel yöresel atasözleri/deyimler var. Göstere göstere gelmek anlamında, “Düt dedi Nihat geldi,” ya da abartılı/inandırıcılığı olmayan bir söze tepki olarak söylenen “hiç keçi cam yer be?” gibi, bizim yöreye özgü olan atasözü/deyim örnekleri gibi!
Bugün, pek de bilinmeyen bir atasözünden söz edeceğim: “Aydan gelen doğandır, her gün gelen soğandır.” 
Bizim oralarda söylenirdi. Yöresel miydi yoksa yalnızca köyümde mi kullanılırdı bilemiyorum. “Kabak tadı verdi” sözü ile yakın anlamlıdır. Türkmenistan’da kullanılan “mihmanlık (misafirlik/konukluk) üç gün, üç gün sonra göçsün (gitsin)” de yakın anlamdadır.  
“Aydan gelen doğandır, her gün gelen soğandır” sözündeki “doğandır” sözcüğü “ayandır” biçiminde de söylenir ama aslının/doğrusunun “doğandır” olduğunu düşünüyorum. 
***
Bugün soğanı dilime dolamamın nedeni, “(eve) her gün gelen soğan”ın pahalılığı ve pek çok kimse tarafından pahalılığın ne denli çok olduğunu anlatmak için  örnek olarak gösterilmesindendir. Medya röportajlarında ya da çoklu sohbetlerde pahalılığı anlatmak için çoğu zaman soğan örnek gösterilir, “soğan bile şu kadar” denir. 
Bu ülkede enflasyon ya da halk diliyle pahalılık ilk kez görülmedi. Geçmişte de özellikle az ve sabit gelirlilerin pahalılıktan belleri çok büküldü ama bu kez bir başka: Fiatlar astronomik ve şimşek hızıyla daha da astronomikleşiyor. Evet, Dünya’nın “berbat hallerinden” etkilenmeler var, TL kullanımının ve döviz kurlarının yükselmesinin yansımaları var, şu var bu var ama ben kişi olarak Kıbrıs Türkleri’nin (bana göre) ezici çoğunluğunun düşündüğü gibi, işin içinde başka işler olduğuna inananlardan hatta emin olanlardanım. 
Her şeyden önce otorite boşluğu, etkili olmayan ya da etkili olarak kullanılmayan bir yönetim düzeneği, yasalarımızda gerektiğinde fiyat denetimine olanak veren ama kullanılmayan yetkiler var. 
Yine bana göre küçücük ülkemizde, söylenegeldiği gibi rekabetçi pazar ekonomisi değil, uygulamada tröstleşme yolunda ciddi yol alan tekelci bir yapılanma var. Kaldı ki kişisel düşünceme göre, küçük, özellikle de ada ülkelerinde, serbest  pazar ekonomisi bizde aynen görüldüğü gibi kolayca tekelleşme yoluna girer.   “Fırsatçılığa” olanak veren anlayıştan, kısa zamanda köşeyi dönmek anlayışından da söz etmek gerekir. 
Ayrıca ve ne yazık ki “öğretilmiş” ve yerleşmiş anlayışlar/saplantılar da söz konusu! Bazı hak ve özgürlüklerin nedense “mutlak” ve “dokunulmaz” olduğu yönündeki anlayış gibi.  Ve nedense bu anlayış, güçsüzlerden yana değil, güçlülerden yana! 
Oysa birçok ülkede hiç de öyle değil! Pazar ekonomisin baş kalesi ve jandarması ABD’de tekelleşme ve tröstleşme için ciddi yaptırımlar uygulanıyor. AB’nin temel kuruluş nedenlerinden ve uygulamalarından biri, özellikle temel gıda maddelerinin hem üretimini hem tüketimini teşviklerle fonlarla yani dolaysız müdahalelerle denetim altında tutmaktır. Hemen hemen her ülkede gerektiğinde ekonomiye şöyle ya da böyle, doğrudan ya da dolaylı müdahaleler yapılmaktadır. Toplum yapısını sarsma tehlikesi taşıyan gelişme ve yapılanmaları, çoğu devlet seyretmekle kalmaz, devreye girer.     
***
Kısaca anayasal durumdan da söz etmek istiyorum: Anayasamız. KKTC’yi sosyal hukuk devleti olarak niteler, “Sosyal ve Ekonomik Haklar, Özgürlükler ve Ödevler” adlı kapsamlı bir bölüm de içerir. Hatta bu bölümün altında “Devlet, sosyal ve ekonomik bakımdan güçsüz olanların esenlendirilmesi, kendilerine, ailelerine ve topluma yararlı duruma getirilmeleri için gerekli sosyal, ekonomik, mali ve diğer önlemleri alır” diye (“Güçsüzlerin Esenlendirilmesi” başlıklı) özel bir madde (Madde 58) de var.  Dikkatinizi çekerim Anayasa “gerekli sosyal, ekonomik, mali ve diğer önlemlerin” alınmasından söz eder, daha doğrusu “Devlet önlemleri alır” diyerek emreder.  
En azından bu anayasal kurallara gerçeklik kazandırılmalı! Her 4 ayda bir, kamudan maaş/ücret/sosyal transfer alanlara ek hayat pahalılığı ödeneği vermekle iş bitmez; özel kesim çalışanları, yalnızca yetersiz sosyal transferlerden yararlananlar var bu ülkede! 
Gerçekten gidiş kötü!  Gerçekten fiatlar çıldırmış ve bu çılgınlık hali  süreklilik kazanma yolunda!  
Siyaset kurumu, sorun çözme yetisi olduğunu, Devlet devletliliğini asıl ve özellikle bu durumlarda göstermeli!