Tuğla gibi, 766 sayfalık dev bir eser: “Türkiye’nin Kültür Atlası.” Yazarları Kenan Mortan ile İbrahim Atalay.
Değerli dostum Kenan Mortan, kitap için hazırladığı “Sunu” yazısında, kitaba yazdıklarının ne olduğu konusunu çok düşündüğünü söyler. Yanıtı da verir: “Kültürel ve iktisadî antrepoloji denemesi”… Bunun “daha önce denenmemiş böylesi bir çalışma” olduğunu; “ol mâhiler ki derya içredir, deryayı bilmezler” dizesinin ‘deryası’ olan ‘Anadolu denizini” öğrenmek adına, 44 yıla uzanan bir gezintinin ürünü da olduğunu belirtir.
Bu arada okuru, “Soru Soran Bir Türkiye Turu”na çıkarmak istediğini, ayrıca okurunun bizzat bu yurt köşelerine gitmesini arzuladığını da vurgular ve ne, nerde, niçin soruları bağlamında kısa notlar düşerek, okurların birebir deneyimlerini mümkün hale getirmeye çalışır.
***
Kenan Mortan dostum, bu dev eserin kaynağını, 44 yıllık birikim ve izlenim biçiminde paylaşır. 44 yıllık birikim ve izlenimde, kitabın diğer yazarı İbrahim Atalay’la birlikte kitaplaştırdıkları “Türkiye Bölgesel Coğrafyası” için yaptıkları çalışma ve gözlemler, gazete muhabirliği, bir araştırma kurumundaki yöneticiliği, sayısını unuttuğu KOBİ seminerleri, çeşitli kamu kurumları için yaptığı saha raporlamaları, Dünya gazetesiyle birlikte gerçekleştirdikleri “Anadolu Sohbetleri” ve katıldığı sektörel toplantılar vardır. Bunlara 15 ilde Osman Arolat’la birlikte yaptığı “iktisadî arkeoloji” çalışmalarını da ekler.
Bunca birikim, izlenim ve emeğin karşılığı olan kitapta, Türkiye’nin coğrafî bölgeleri Karadeniz, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Akdeniz, Ege, İç Anadolu, Marmara Bölgesi ve Trakya itibarıyla iller ele alınıyor.
Böylesi bir gazete köşe yazısında, böylesi dev bir eserin kapsam ve içeriği konusunda fazla yazma olanağı yok. Belki başka bir vesile ile bunu yaparım ve yapmayı çok isterim.
***
Ne yazık ki 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremler, kitapta konu edilen Güneydoğu Anadolu ile Akdeniz bölgesinden illeri vurdu. Değerli dostum Kenan Mortan, “Deprem Bölgesi Hatay Ne Diyor?” başlıklı yazı son yazısında, deprem sonrası Hatay’ını/Antakya’sını çarpıcı biçimde dile getirir:
“Geride 3 ‘iz’ kaldı: Atatürk Heykeli, Müze Oteli ve Eski Müze Binası. Antakya ‘hayalet şehir’ haline dönüştü. Eski Çarşı’mız yok oldu, gitti. Ölen bir şehir şehir yeniden kurulur ama ruhu yerine gelmez ki? Hatay Cumhuriyet Meclisi’ni geriye kim getirecek ki?”
İnanın bugüne kadar deprem sonrası Antakya’sı için çok şey duydum ve okudum ama nedense Kenan Bey’in bu tanımlaması bana çok çarpıcı ve acı geldi.
Benim de çok kez gittiğim, çok iyi bildiğimi sandığım ve çok sevdiğim, Türkiye’nin en çağdaş kentlerinden biridir Antakya! Dostumun dediği gibi: Ölen bir şehir şehir yeniden kurulur ama ruhu yerine gelmez ki?
***
Zaman zaman bu sayfada da dile getirdim. Bu küçücük ülkede çoktan her yerleşim yerinin monografik çalışması yapılmalıydı. Ne yazık ki boşluğu dolduracak kapsamlı bir ansiklopedik çalışma da yok! Evet, Bener Hakkı Hakeri’nin iki ciltlik ansiklopedisi var ama daha çok sözlük niteliğindedir. Benim “Kuzey Kıbrıs Seyahatnamesi” kitabımda yerleşim yerleriyle ilgili bilgiler var ama kapsamlı değil!
Kenan Mortan’ın da kullandığı, “ol mâhiler ki derya içredir, deryayı bilmezler” sözü, “denizdeki balıkların denizin farkında olmamalarını” anlatır. Balığın içinde olduğu balığı bilmemesi, doğanın ona bu yeteneği vermemesinden kaynaklanır. Biz de bu ülkede yaşıyoruz ama pek çok şeyini yalnızca “kulaktan dolma” bilgilerle biliyoruz. Oysa insan olarak “kulaktan dolma” bilgiler yerine daha sağlıklı bilgi edinmek mümkün! Bunun yolu da kapsamlı ansiklopedik veya tüm yerleşim birimlerimiz için monografik ya da “kültürel ve iktisadî antrepolojik” çalışmalar yapmaktan geçer.
Kenan Mortan ile İbrahim Atalay’ın “daha önce denenmemiş” bir çalışması olan “Türkiye’nin Kültür Atlası”nı elime aldığım zaman beynime doluşan ilk çağrışımdan biri, Kuzey Kıbrıs’taki yerleşim yerlerinin olmayan / yapılmayan monografik çalışmaları idi. Haydi o olmadı. Kapsamlı bir ansiklopedimiz de yok! Peki ama niye bizim “minnacık” ülkemiz için -en azından- “büyük / kapsamlı” bir kültür atlası olmasın? Niye ikinci bir “daha önce denenmemiş böylesi bir çalışma” bizim minnacık ülkemiz için olmasın?
Gerçekten, niye olmasın?