1960 ortak Kıbrıs Cumhuriyeti’ne giden süreç, 1958’de Ada’yı nedeyse iç savaşa götüren yoğunlaşmış toplumlararası çatışmaların, iki NATO bağlaşığı Türkiye ile Yunanistan’ı karşı karşıya getirmesinden kaynaklandı. NATO (ve tabii ki ABD, İngiltere gibi ülkeler), Soğuk Savaş’ın sürdüğü o dönemde, NATO’yu zayıflatabilecek bir Türk – Yunan çatışmasına göz yumamazdı. Bir biçimde ateş kez sağlandı, 1959 Zürih Londra anlaşmalarına giden yol açıldı ve sonuçta “metazori” de olsa 1960 ortak Kıbrıs Cumhuriyeti oluşturuldu.
Yani, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasında NATO etkeni belirleyicidir.
Benim hiç kuşkum yok, Rum tarafında AKEL karşı çıksa da, 21 Aralık 1963 Akritas darbesiyle Rum devletine dönüşen günümüz Rum Yönetimi, eğer Türkiye olmasaydı, büyük olasılıkla bugün NATO üyesi olurdu. Bana göre artık ütopyalaşan mutasavver federal Kıbrıs Cumhuriyeti bir gün kurulursa NATO üyeliği kesin gibidir.
Tabii ki giderek limonileşen Türkiye – ABD ilişkilerinin NATO konusuna nasıl yansıyacağı önemlidir.
Bunları niçin anlatıyorum.
Yazılarımı izleyenler, zaman zaman dostum Kenan Mortan’ın bir internet sayfasında yayımlanan yazılarını bu sayfaya aktardığımı bilirler. Son olarak 5 Şubat 2019’da “ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ” başlıklı yazı ile yapmıştım bunu! Yinelemek isterim ki Kenan Mortan’ın yazıları “ilginç, doyurucu, güvenli ve bilgilendirici”dir. Çok sayıda haber, belge ve kitapları özümseyerek harmanlayan bu yazılardaki bilgilere ulaşmaya kalksanız, günler size yetmez, zaman sıkıntısı da çekersiniz ama Kenan Mortan’ı okursanız, bir gazete yazısıyla 9-10 dakikada, güvenilir (ki çağımızda yazılanların güvenirliliği ciddi boyutta kuşkuludur) bilgiye ulaşırsınız.
Kenan Mortan bu hafta, “ NATO 70. YAŞINDA, AMA?” başlıklı yazısıyla NATO’yu didik didik etti. Ne yazık ki medyamızda böylesi doyurucu ve aydınlatıcı yazılar pek görünmüyor. İstedim ki, bizim yakın geçmişimizde “belirleyici”liği olan, limonileşen Türkiye – ABD ilişkileri dolayısıyla Kıbrıs sorununa potansiyel anlamda da olsa etkisi olabilecek olan NATO da medyamıza konu olsun. Bu anlayışla dostum Kenan Mortan’ın yazısını, aynen, noktası virgülüyle paylaşıyorum:
***
“NATO 70. YAŞINDA, AMA?
4 NİSAN 1949
4 Nisan 1949‘da Atlantik iki kıyısında yayılan 12 ülke, ABD başkenti Washington DC‘de kendilerine bir saldırı olması halinde, buna aynen mukabele edecek olan bir güvence şemsiyesi oluşturdu (Anlaşma madde 4).
2. Dünya Savaşı sonrası oluşan ‘’soğuk savaş‘’ ortamında ‘’Sovyet Tehlikesi’’ NATO‘nun 1949’da kurulma gerekçesi. Anlaşmanın 5.maddesi çok açık: Birine yöneltilecek bir saldırının, hepsine yöneltilmiş bir saldırı olduğu kabul ediliyor!
NATO üye sayısı zaman içinde arttı, 29 ülke oldu. Yakın zamanda Kuzey Makedonya‘nın katılımı ile üye sayısı 30 olacak.
930 milyonluk bir nüfusu kapsayan NATO, dünya GSMH‘sının %50’sinden fazlasını oluşturmakta. Adeta ‘’zenginlerin güvenliği‘’ anlaşması. Yunanistan, Karadağ gibi NATO kanat ülkeleri ‘’zenginlerin yanaşması‘’ olduğundan bu örgütün üyesi.
Gerek katılım (madde 10) ve gerekse ittifaktan ayrılma kararında (madde 13) ABD’nin ilk ve son söz olma hakkı, bu ülkeye NATO içinde ‘’dikte edici ‘’ olma ayrıcalığını tanıyor.
DÜNYANIN EN UZUN ASKERİ ANLAŞMASI
Son 500 yılda 63 askeri anlaşmanın varlığını biliyoruz. Bu anlaşmaların ortalama ömrü 15 yıl. Bununla NATO ortalama yaş süresini fazlasıyla aşmış durumda.
Yetmiş yılda NATO ‘’resmen’’ 2 kez kullanıldı. İlki Kore, ikincisi,12 Eylül 2001’de İkiz Kuleler saldırısı üstüne, ABD talebiyle oldu.
‘’Gayri Resmi Kullanımı’’ ise çok fazla. Önce 1995 ‘de Balkanlar’daki ırkçı iç savaşlara. müdahale etti. Sonra Afrika Hürmüz Boğazı‘nın güvenliği üstelenildi. ABD‘nin ‘’iç sorunu‘’ olan Afganisyan‘a 16.000 asker sevk edildi. Şu gün itibariyle el‘an orada.Anlaşma’nın 4’üncü ve 5. Maddesi ‘’üye ülkeye bir müdahaleyi saldırı‘’ olarak kabul ediyor. Bunun dışındaki hallerde elinin/ kolunun bağlı kalması gerekiyor.
ŞİMDİ NE YAPIYOR?
NATO ‘nun şu dönemdeki ‘’gayri tresmi‘’yeni misyonu, Baltıkları ve Polonya’yı Rusya tehdidinden korumak. Bu yüzden adına ‘’Çok Yüksek Hazırlıklı‘’ (Very Ready Readiness) adı verilen bir NATO Birliği, 3 Baltık ülkesi ile Polonya‘ya konuşlanmış durumda.
2020 ‘de 4 ayrı savaş gücünü içermesi nedeniyle ‘’4‘lük’’ adı verilen 30.000 askerden oluşan ‘’4 X 30 Birliği‘’ hazırlığı var. Bu hazır gücün Almanya ve ABD ‘de 2 üs bölgesi olacak.
ABD-AVRUPA AYRIŞMASI
Avrupa ise kendi ordusunu kurmak istiyor. Zira ensesinde Rusya’yı hissediyor.
Evet, NATO‘lu Avrupa 17 Trilyon Euroluk bir ulusal gelir bütünlüğünden oluşmakta. Buna karşılık Rusya sadece 1.6 Trilyon Euro‘luk bir ekonomi. Ancak Avrupa’nın topu topuna 515 nükleer başlığı varken, Rusya’da bu sayı 6.850.
Bunlarsa, Avrupa’nın korkusunun yerindeliğini anlatmakta. Öte yandan Avrupa’nın enerji güvenliği Rusya tarafından sağlanıyor. Bu yüzden Avrupa’nın Rusya ile ilişkisi tatlı-sert. Konumu, 2. Dünya Savaşı sonrası Finlandiya’nın konumuna çok benziyor. Rusya’yı hem darıltmayacak, hem de ‘’evin kedisi‘’ olmayacak.
Bu yüzden Merkel ve Macron ‘’Gerçek Avrupa Ordusu‘’ kurmak istiyor.
Bir anlaşma sağlandı. Bu Anlaşmada Avrupa’nın herhangi bir ülkesine saldırı olursa ‘’müdahale’’ edilmesi kararlaştırıldı. Aynen NATO kurucu anlaşmasında olduğu gibi..
Avrupa Ordusu oluşturulamaz ise bir ‘’3. Yol‘’ yaklaşımı var. Bu almaşıkta Fransa’nın nükleer ağının hem güçlendirilmesi, hem de tüm Avrupa ülkelerini kapsaması öngörülmekte.
Bütün bunlar içinde, 2014‘de Avrupa ülkeleri, ABD‘ye GSMH‘nın % 2’sini savunma harcamasına ayırma sözü verdi. Süre, 2024 ‘de dolacak. 2018 itibariyle sadece 3 Avrupa ülkesi bu kotaya ulaşmış durumda.
Kimsenin de ulaşacağı da yok!
ABD Başkanı Trump’ın ‘’Ben de Avrupa’dan çekilirim‘’ çıkışı (Temmuz 2018-Brüksel) Demokles Kılıcı gibi Avrupa’nın üstünde duruyor.
Bu çağrı /çıkış / tehdit, anlaşılan daha çok tekrarlanacak gibi.
Önümüzdeki dönem ABD-Avrupa ayrışması azalacak yerde artacak, atılan adımlar bunu gösteriyor…
Trump‘ın 19 Mart’da Brezilya Başkanı Bolsorano‘yu üyeliğe davet etmesini bir ‘’şaka‘’ olarak değil de, NATO bünyesine Okyanus‘un kuzey /güneyi , hemen her yerinden aday almaya bir ‘’hazırlık‘’ olarak anlamakta yarar var.
100. YAŞINA DOĞRU GÜNDEM
NATO‘nun bu haliyle 100. yılını çıkaramayacağı konusunda üye ülkeler “oydaşıyor.”.
ABD, Çin’in ‘’yükselen güç’’ oluşuna bakarak, Avustralya ve Japonya‘yı üye yapmaya çok iştahlı. Bunun için NATO kurucu anlaşmasının değişmesi gerekiyor.
İkincisi, NATO‘nun karar almasını çok zorlaştıran ‘’mutlak çoğunluk ilkesi‘’nin değişmesi gündemde. Salt çoğunluğun yeterli olduğu düşünülüyor. NATO, BM Güvenlik Konseyi ‘ni çok andırıyor, ‘’var’’ ama ‘’ karar alamıyor ‘’ ve bu böyle sürüp gidecek. NATO savunma giderlerini sırtlayan ülke konumunda olan ABD kararları dikte edici.
Üçüncü konu, NATO’nun çalışma alanları. Esas amaç, üye ülkeye ‘’saldırının önlenmesi ve caydırıcılık‘’ olan bu ittifak şimdi güney ve kuzey kutbunun ‘’güvenliğine‘’ ne de el atmak istiyor. Kutuplarda enerji kaynağı var. NATO’nun özdeşi ABD, bu alanları Çin‘e bırakmak istemiyor.
Dördüncüsü, ittifak kapsamının fiziki sınırlarının çizilmesi. Afganistan‘da halen mevcut 16.000 askerlik NATO gücü, bu kurumun eylem alanının sınırları konusunda herkesi düşündürüyor.
Bütün bu konular, hemen her yerde ele alınan / konuşulan ‘’olağan‘’ gündem maddeleri.
Kişisel düşüncem: ‘’Soğuk savaşın saldırganlık örgütü‘’ olan NATO‘nun tümden tasfiye edilmesinin günü geldi mi?
Dünya genelinde 10‘a yakın ülkede nükleer güç varlığı, esasen yeterince bir caydırıcı güç.
ABD’nin egemen güç olgusu süratle faz kaybederken, Mart 2019‘da Kongre’ye sunduğu ‘’NATO Hava Sahasını Koruma Yasa Tasarısı‘’ ile işi resmen ‘’NATO = ABD‘’ denklemine dönüştürmüyor mu?
Kanımca, NATO‘nun yılda 1 Trilyon $ olan savaşa hazırlık bütçesinin barış için harcanmasının, insanlık için çok daha büyük bir edinim olacağını düşünenlerin sayısı, hatırı sayılır ölçüde… “
“KENAN MORTAN”